• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ayhan Demir
Ayhan Demir
TÜM YAZILARI

Güzel haberler

24 Ekim 2018
A


Ayhan Demir İletişim: [email protected]

Uzun zamandır, sevgili kardeşim Furkan Çalışkan’la birlikte, önemli ve heyecan verici bir proje üzerinde çalışıyorduk. En sonunda, hayırlı haber geldi. Biz de bunun üzerine İstanbul’dan Saraybosna’ya geldik.

“Hayat, inanan ve salih amel işleyenlerin dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur” diyen rahmetli Aliya İzetbegoviç’i anma programında, bir konuşma yaptık. Hem Aliya hakkındaki düşüncelerimizi aktardık, hem de onun tüm eserlerini Türkçeye kazandırmamıza vesile olan İzetbegoviç ailesine bir kez daha teşekkür ettik.

Kolay olanı tercih edip, Ulusal Tiyatro salonunda, Türkçe konuşabilirdim. Aliya’nın kıymetli evlatlarından başlayıp, Başbakan, Diyanet İşleri Başkanı, Büyükelçilere uzanan protokol karşısında en az riskli olan buydu. Üstelik hazırda bir tercüman da vardı. 

Zor olanı seçip, televizyondan canlı yayınlanan bir programda, düşüncelerimi Boşnakça olarak ifade ettim. Şöyle söyleyelim: Kolaycılık, bizden değildir.

Ufak tefek yanlışlar ve dil sürçmeleri mutlaka olmuştur. Ancak kürsüden inerken, mutlu yüzlerin arzulu alkışlarına şahitlik ettik. Ertesi gün çarşıda, hiç tanımadığımız insanlardan, birçok tebrik aldık.

Amacım, elbette, kendi kendimi övmek değil. Zaten, yazının amacı bu değil.

Ne anlatmak istediğimin daha iyi anlaşılması adına, bu sefer tam aksi yönde, bir örnek daha vereyim.

Bir ya da birkaç yıl evvel, İstanbul’da bir istişare toplantısı düzenlendi. Davetlilerden bazıları Boşnak, bazıları Türk idi. Türkiye ile Bosna Hersek, Bosnalılar ile Türkler arasındaki ilişkilerin nasıl geliştirilebileceğini masaya yatıracaktık. Ne var ki, konuşmacılar ya İngilizce konuşuyor, ya da konuşulanlar İngilizceye çevriliyordu. 

Ne derler bilirsiniz: “Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.” Haliyle, toplantı, neticesiz bir şekilde noktalandı.

Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Fakat örnekleri çoğaltmak yerine, şunu söylemeyi tercih ederim: Birbirimizi dinlemeden, anlamadan bir yere varamayız. Üçüncü bir dil üzerinden konuşursak da, dinlesek bile, birbirimizi anlamayız. Çıktığımız yer ile vardığımız nokta, birbirinden çok farklı olabilir.

Edebiyat ve fikriyat, birbirimizi dinlemek ve anlamak adına, tutunacak güvenli bir dal ve basılacak sağlam bir zemindir. 

Bosna Hersek’in kıymetli seslerinden biri olan Dino Merlin, ‘Sredinom’ şarkısında, “İstanbul ve Viyana uzaktalar” diyor. 

Doğrudur, kâğıt üzerinde ayrı düştük fakat aramızdaki irtibat ve muhabbet hiçbir zaman kopmadı. Şimdi yeniden kâğıt üzerinde birleşmek için birçok imkâna sahibiz.

Şurası kesin: Para biter, insan ölür, devlet yıkılır. Söz uçar, yazı kalır. Kalıcı olan kâğıttır, kitaptır, eserdir.

Daha açık söyleyelim: Türkiye ile Bosna Hersek ilişkileri, kültürel bir zemin üzerine taşınmalı ve ilişkilerimizi bu zemin üzerinden geliştirmeliyiz. Karşılıklı kitap çevirileri, sempozyumlar, paneller ve film festivalleri düzenlenmeliyiz.

Her Türk, Saffet Bey Başagiç, Muza Çazım Çatiç, Hamza Humo, Aliya Nametak, Skender Kulenoviç, Mak Dizdar, Necad İbrişimoviç ve Cevad Karahasan’ın eserlerini okumalı. Aida Begiç filmleri izleyip, Safet İsoviç ya da Dino Merlin dinlemeli.

Aynı şekilde her Bosnalı da Mehmet Akif, Nurettin Topçu, İsmet Özel, Furkan Çalışkan ve Mustafa Akar’ın eserlerini okuyabilmeli. Nuri Bilge Ceylan ve Semih Kaplanoğlu filmleri izleyip, Erkan Oğur’u dinlemeli.

Artık varmak istediğim yerdeyim: Ketebe Yayınları, 2018 yılı Mart ayında, tam da bu hedefler doğrultusunda kitap yayıncılığı dünyasına adım attı. Bu tarihten beri, dünya standartlarında bir yayıncılık anlayışıyla, çalışıyor. Yayıncılık hayatına başlayalı kısa bir süre olsa da, Arap, Afrika ve Balkan kültür ve edebiyat dünyasından, birçok yazarı Türk okuru ile buluşturdu, buluşturuyor.

Bu yaklaşımın somut bir ifadesi olarak; Necad İbrişimoviç, Cevad Karahasan, Mak Dizdar, Meşa Selimoviç, İvo Andriç, Dritero Agolli, Kim Mehmeti ve Nazmi Rrahmani gibi Balkan edebiyatının önemli kalemlerini bünyesine kattı.

Bir eksik vardı: Edebiyatın yanında, fikriyat yer almalıydı. En az şiir, hikâye ve romanlar kadar fikriyat da sağlam olmalıydı. “Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak gerekiyor” diyen Aliya İzetbegoviç’i bünyesine katan Ketebe, hem büyük bir eksiğini gidermiş, hem de Balkan kitaplığını taçlandırmış oldu.

Şurası gerçek: 

Aliya İzetbegoviç’in yaşamından ve liderliğinden ilham aldığımız kadar, onun eserlerinden de çokça esinlendik. Aliya’nın tüm eserlerinin, ana dilinden Türkçeye kazandırılması, fikir dünyamıza önemli bir katkı olacaktır. 

Hayırlı ve uğurlu olsun inşallah.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23