Yaşlanıyoruz...
Belçikalı araştırmacılar, kanserin metastaz yapmasına yol açan tümör hücrelerini belirlemiş...
Habere göre, cilt ve göğüs kanserini temel alarak yapılan araştırmada bilim adamları, kanserin farklı evrelerindeki hücreleri incelemiş ve tümör hücrelerinin genetik yapısının, bilinenin aksine birbirleriyle aynı olmadığını, kanserin köken aldığı organın dışına çıkarak diğer dokulara yayılmasına neden olan kötü huylu hücrelerin bazı farklılıklar gösterdiğini tespit etmiş.
Dünyada her 6 ölümden birisi kanser yüzünden, ölüm sebepleri arasında kalp damar hastalıklarının ardından ikinci sırada kanser geliyor...
Araştırma çığır açabilir, çünkü kanserin yayılmasını önlemek demek, kanser tedavisinde yeni bir aşamaya geçmek demek...
Bazı fütüristlerin iddiası odur ki, “2030 veya 2040 yılında hayatta olan insanlar, ortalama olarak 100 yaşlarını görebilir”miş...
Bu yaşanan gelişmeler de bunu adım adım doğrulamaya başlıyor.
Organ nakillerinde belli sınırlar kalktı, farklı dokulardan organ üretme çalışmaları tam gaz ilerliyor, ilaç sanayii her gün yeni bir hastalığa deva buluyor...
Peki, bu durum sürdürülebilir mi? Yani bütün insanların uzun yıllar yaşamasının nüfus üzerinde oluşturacağı baskı nasıl sonuçlar doğuracak?
Projeksiyonlara göre, çocuk sayısı marjinal rakama ulaştı, bundan sonra dünyada çocuk sayısı yavaş yavaş azalmaya başlayacak...
Aynı projeksiyonlar, dünya nüfusunun 2100 yılına doğru 11 milyara ulaşacağını ve bu rakamda duracağını ortaya koyuyor.
Elbette bu rakamlar oluşturulurken olağanüstü durumlar hesaba katılmamış; büyük salgınlar, savaşlar gibi nüfusu ciddi oranda aşağı çekecek veya büyümeyi bir süre durduracak etkenler her zaman olabilir...
Burada, Türkiye için sağlık ve nüfusla ilgili bazı bilgileri vermek istiyorum...
Türkiye’de 1968 yılında ortalama ömür, 50 yıl civarındaydı... Bugün bu rakam 79 yıl... Yani yaklaşık 29 yıl daha uzun yaşıyoruz...
Yine 50 yıl önce Türkiye’de insanların ortalama yaşı, 19.5’ti. Bugün bu rakam 30. Yani, ortalama 10 yıl yaşlandık.
1968 yılında kadın başına çocuk oranı yaklaşık 6 iken, bugün bu rakam 2.05...
1968 yılında çocuk ölüm oranı (0-5 yaş arası) binde 250 civarındaydı. Bugün rakam yaklaşık binde 12.
Yenidoğan ölüm oranı da 1968’de binde 60 iken, bugün binde 7 civarlarında.
Rakamlar güzel görünüyor ama yaşlanıyoruz...
Eğer dünya ve Türkiye böyle yaşlanmaya devam ederse, nitelikli işgücü sıkıntısı çekmeye başlayacağız.
Buna bağlı olarak, emeklilik yaşı ve çalışan emekli sayısı sürekli artacak, belki 80 yaşında çalışan insanlar göreceğiz.
Elbette teknoloji sürekli gelişiyor ve bu baskının bir kısmını gerek robot teknolojisi ve gerekse iş yazılımlarının gelişmesiyle azaltmak mümkün olacak ama kaçınılmaz olan ortada, yaşlı bir ülke olacağız...
Sadece işgücü açısından da düşünmeyin, ortalama 30 yaşında polis ve askerlerden oluşan bir güvenlik kuvveti rezervi ile ortalama 45 yaşında olanı aynı olabilir mi?
Anlayacağınız, bir şekilde duruma müdahale etmek gerekiyor...
“En az 3 çocuk”, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel tavsiyesi gibi algılanıyor ama bu aslında devletin bekası için yapılmış bir tavsiye.
Ailenin iki çocuğu olması demek, nüfusun sabit kalması demek... Bize lazım olan, genç nüfusu artırmak, bunun da yolu en az 3 çocuk...
Aksi durumda, bundan 20 sene sonra nitelikli işgücü bulma konusunda sıkıntı çekeceğimiz aşikar...