• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nusret Reşber
Nusret Reşber
TÜM YAZILARI

Fıtrata dönüş!(1)

07 Ocak 2021
A


Nusret Reşber İletişim:

Fıtrat üzere yaşayan kişi, bünyesinde, birçok insanda bulunmayan nitelikleri barındırır. 

Buna “asalet”, “kimliğini doğrulama kodu” da diyebiliriz. Ki, bu insanın mayasıdır, özüdür; hiç bir zaman kaybolmaz. Yeri geldiğinde zifiri karanlıkta dahi olsa elmas gibi parıldadığını görürüz... 

Mesela, Peygamberlerin Risalet’ten önceki yaşamlarında rastladığımız bu hasletlerine, nübüvvetle şereflendirildiklerinde daha bir güzelleştiğini fark ediyoruz.

Özü, türlü çirkefliklerle tamamen paslanmamış, kirlenmemiş çoğu insanın da bu ruha tekrar kavuşması mümkündür.

Yüce Allah “Fıtratı” Kur’an’da “Hanif Din”ine bir açıklama olarak getiriyor. 

“O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, (Yani) Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Hiç şüphesiz Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.” (Rum 30/30)

Görüldüğü gibi ayette, her türlü sapkınlık ve şirk izinden arınmış, tevhidi bir inancı samimiyetle kuşanmış ve yalnızca Allah’a ibadet etmeyi prensip haline getirmiş kişi, Hanif olarak tanımlanıyor. Ve bu tanımı da Yüce Allah “Fıtrat” ile belirterek veriyor. (Kur’an Yolu Tefsiri)

Bu açıklamayı şu ayet de güçlendiriyor.

“İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hristiyan’dı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi.” (Al-i İmran, 3/67)

Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuşlar, “Her çocuk ancak fıtrat üzere dünyaya getirilir. Bundan sonrası anası, babası (bulundukları din üzere) onu Yahudi, Hristiyan ve Mecusi yaparlar...”

İlk insan Âdem ile eşini konu alan şu ayetler de ders dolu...

“Dedik ki: ‘Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.’” (Bakara 2/35)

“O ağaçtan yediklerinde kendilerine çirkin yerleri görünüverdi de Cennet yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar. Böylece Âdem Rabbine karşı gelmiş oldu ve şaşıp kaldı.” (Taha, 20/121)

Âdem (a.s) ve eşinin ağaçtan yemesi aslında bir tür halis fıtrattan uzaklaşmaydı. Fakat akabinde açılan uzuvlarını ilk fıtratları gereği bir şekilde örtmeye çalışmaları, sonrasında hasımları iblis gibi kibir ve küfürde inat etmeyip tevbe etmeleri, işte bu, tekrar fıtrata/öze dönüştü!

Medyen diyarına gelen ve kendisine henüz peygamberlik verilmemiş olan Musa’yı (a.s) ise Kur’an şöyle haber verir:

“Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan birçok insan buldu. Onların gerisinde de, (hayvanlarını) engelleyen iki kadın gördü. Onlara: ‘Derdiniz nedir?’ dedi. Şöyle cevap verdiler: ‘Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır.’

Bunun üzerine Musa, onların yerine (davarlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: ‘Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım’, dedi.

Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi: ‘Babam’, dedi, ‘bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor...’” (Kasas 28/23-25)

Ayetlerde de ifade edilen, kızların babası Şuayb (a.s), Musa’yı (a.s.), yaptığı iyiliğin karşılığını ödemek için kızlarından biriyle çağırttırır. Gönderdiği kızı babasına sonra şunu diyecekti:

“... ‘Babacığım, onu ücretle tut. Herhâlde ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır’...” (Kasas 28/26)

Babası, bunu nerden anladığını sorduğunda kızından, “Çünkü yolda gelirken rüzgâr elbiselerimi sağa-sola savuruyordu, o bana önünde değil, arkasında yürümemi ve o şekilde yolu tarif etmemi istedi” cevabını alır.

Hem kızların iffetleri gereği geç kalmayı göze alarak kalabalık ortama girmemeleri hem de Musa’nın (a.s) bu iffet timsali tavrı, toplumumuzun yitirip de şiddetle muhtaç olduğu hasletlerden biridir!

Evet, bu toplumu dünya-ahiret saadetine götürecek ruh, bu örneklerdeki ruh olsa gerek!

Allah’ın, peygamberlerin tanınmadığı, Mukaddes Kur’an ayetleriyle dalga geçildiği, türlü önceliklerin tanrılaştırıldığı, ahlaksızlığın kol gezdiği ve bu yüzden ne iffet ve namus kavramı ne de güvenin kalmadığı bir toplumdan her şey beklenebilir.

Fakat Allah korkusu ve sevgisiyle yaratılış fıtratlarına dönen toplumlarda iffet, sadakat ve güvenin tekrar tesisi mümkün ve elzemdir. Nitekim Allah’ın bizi yarattığı fıtrata tekrar dönmemize bugün çok ihtiyaç vardır.

Pörsümüş, paslanmış fıtratlarımıza ve uzaklaştığımız özlerimize bir an önce dönüş yapmak zorundayız. Aksi takdirde (Allah korusun) bu gidiş doğru gidiş değildir.

Hanif olarak özümüze dönmemiz temennisiyle Allah’a emanet olun.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23