• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Siyasetin bizcesine devam

16 Şubat 2019
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Rahmani siyasetin merkez üssü ve olmazsa olmaz şartı adalettir. Adaletin olmadığı yerde rahmani siyasetten bahsetmenin imkânı yoktur.

Adalet, maddi-manevi her hak sahibine hakkını vermektir. Hak, insanın lehinde ya da aleyhinde olabilecek kazanımların bütünüdür. Eğer kazanım bir değerse, adalet ödüllendirme; eğer kazanım kötülükse cezalandırma şeklinde tecelli eder. Adalet “mutlak” ve “şartlı” olmak üzere ikiye ayrılır. Şartlı adalet de yine “adalet-i mahza” ve “adalet-i izafi” diye iki kısımdan meydana gelir.

Adalet-i mahza, ferdin hukukuna öncelik tanıyan adalettir. Adalet-i izafi ise, toplumun hukukuna öncelik verir; yerinde ferdin hukukunu topluma feda eder. Adalet-i Mahzanın tatbik edilmesi mümkün olduğu yerde, adalet-i izafi ile hükmetmek, adalet değil, açık bir zulümdür.

Mutlak adalet ise, Cenab-ı Hakk’ın bütün varlıkta açığa çıkardığı tekvini adalettir. Bu adaletin tatbikinde istisna yoktur ve her varlık için, her zaman geçerli kurallar manzumesidir. İnsan özelinde de mutlak adalet yine tekvini emirler doğrultusunda tecelli eder. Takdir, böyle bir adalet bildirgesidir. İnsana verilen sorumluluk; ve bu sorumluluğun dünyada ya da ahirette karşılık bulması hakikati, mutlak adaletin, insan iradesinde tezahür eden sabit görüntüsüdür.

Hak, emaneti kullanma ve koruma sorumluluğudur. İnsan bağlamında düşünüldüğünde, hakkı sadece bir yetki kullanımı şeklinde tanımlamak eksiktir. Allah, insana, iyi ya da kötüyü tercih kabiliyeti vermiş; fakat bu tercih kabiliyetini kötüye kullanma yetkisi vermemiştir. Böyle bir yetki vermediği için de insan yaptığı kötülükten sorumlu tutulmuştur. Verilen tercih kabiliyeti ile insan, iyiyi kötüden temyiz edecek ve iyiden taraf yetki kullanacaktır.

Hukuk, hakkı korumak ve haksızlıkları önlemek adına kullanılan meşru müeyyidelerin bütünüdür. Hukuk kuralları, şartlı adalet kurallarının bir bölümünü oluşturur. Hukuk, adaletin bir parçasıdır. Gayesi adaleti temin ve adalete hizmettir. 

İnsanın temel haklarıyla uyumlu olmayan bir hukukun adaletinden söz edilemez. Hayvan ve bitkiler dahil tüm canlı cansız varlıkların hakkını koruyamayan bir hukuk, çerçevesi dar bir hukuktur ve eksiktir.

Bireyin haklarını öncelemek, hukukun öncelikli görevidir. Hukuk karşısında herkes eşit olduğu gibi, bütün rakamsal değerler de eşittir. Bir insan, bütün insanlık kadar kıymet ve değere sahiptir. Ferdiyeti olan her varlık için de bu hüküm aynen geçerlidir.

Hukuk, kişilerin toplumsal katmanlarını nazara almaz, cinsiyette fark gözetmez; suçun cezasını ancak suçlu olana verir; başkalarını işlemedikleri bir suçtan sorumlu tutmaz.

Devlet, meşru gücün adıdır. O meşruiyetini haktan ve halktan alır. Devletin, kurumsallığı yönüyle sosyolojik bir olgu olduğunda şüphe yoktur. Fakat, adaletle bağlantısı yönüyle, onu da ontolojik bir olgu olarak değerlendirmek mümkündür. Bu açıdan da devlet önemli bir kuruluştur.

Devlet, hakkı ikame için vardır. Onun asli görevi, her hak sahibine hakkını vermek, hakkı korumak, haksızlığı önlemektir. Bunları hakkıyla yapan devlet görevini yapıyor sayılır; bu asli konularda eksiklik varsa, görevi yerine getirmekte bir eksiklik var demektir.

Devletin işleyiş biçiminde elbette zaman faktörü, insanların kültürel düzeyi doğrudan etkilidir. Bugün gelinen noktayı, mazide tatbik imkânı olmadığı gibi, geçmişteki şekilleri de bugün aynen tekrar mümkün değildir. Ne ki, bu gerçek, dünkü devlet modellerinin tamamen yanlışlığına bir gerekçe gibi gösterilemez. Dünü, dünün şartlarıyla, bugünü de bugünün şartlarıyla değerlendirmek gerekir.

Demokrasi, günümüzde en iyi yönetim tarzıdır. Halkın kendi kendini idaresi, yönetime doğrudan katılımı anlamında demokrasi, insan fıtratına uygun, bilinen en iyi sistemdir. Ne ki bu durum, onu tartışmasız kılmadığı gibi, ileride ondan daha iyi bir sistem bulunamayacağı anlamına da gelmez. Değişim ve dönüşüm, ontolojik kurallar cümlesindendir. Devlet sistematiği de bu kuralın dışında değildir.

Bir önceki yazıyla birlikte müspet-menfi, rahmani- şeytani olarak iki ana kategoride değerlendirdiğimiz siyasetten kastımızın makro siyaset olduğu açıktır. Bu bağlamda siyasetin olmadığı bir sosyolojik alan da yoktur. Bütün mesele siyaseti dışlamak değil rahmani olana irca edebilmektir. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23