• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Salih Tuna’nın yazısına derkenar

22 Eylül 2018
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Geçenlerde Salih Tuna yazdı. Adını vermediği bir akademisyen kafayı Hz. Hızır’ın bir çocuğu öldürmesini kıssa eden ayete takmış hatta sadece kafayı takmamış bu ayetin Kur’an’dan çıkarılmasını bile teklif etmiş. Çünkü bu ayet zulme teşvik anlamını içeriyormuş. Adaleti ikame için gönderilen bir kitapla bu anlatılanlar bir biriyle çelişiyormuş falan, filan ve daha pek çok yaveler… Gerçi Salih Tuna gereken cevabı vermiş. Benim diyeceklerim de onun yazısına bir derkenar olsun istedim.

Konu malum: Kehf Suresi 60- 82. Ayetlerde anlatıldığı üzere Hz. Musa ile Hz. Hızır yolculuğa çıkarlar. Bu yolculuktan gaye, Hz. Musa’nın ledün ilmine ait bazı bilgileri öğrenmesidir. Talep Hz. Musa’dan gelir. Hz. Hızır, yolculuğun başında Hz. Musa’yı bu isteğinden vaz geçirmeye çalışır. Çünkü hakkında derinlemesine, mülk ve melekutu kuşatıcı bilgi bulunmadıkça (ayette bu mana hubr kelimesiyle anlatılır) bu yolculuğa ve bu yolculuk esnasında olacak olaylara sabretmek mümkün değildir. Hz. Musa talebinde ısrar edince yola düşülür.  

Kur’an-ı Kerim, bize bu yolculuğu kıssa ederken üç olaydan bahseder. Geminin delinmesi, yıkılmak üzere olan bir duvarın tamiri ve bir çocuğun öldürülmesi. Burada söz konusu etmek istediğimiz de zaten saydığımız üçüncü olay, yani masum bir çocuğun Hz. Hızır tarafından öldürülmesi meselesi.

Hz. Musa, Hz. Hızır’ın bu eylemine itiraz eder. Bir kısas karşılığı olmadan masum bir insanın öldürülmesine karşı çıkar. Hz. Hızır da ona yolculuğun sonlandırılması esnasında yaptıklarının gaye ve hikmetlerini açıklar. Çocuğun anne ve babası mümin kimselerdir. Bu çocuğun ilerde ( Hz. Hızır’a bildirilen takdir bilgisinin verilerine göre) her ikisini de azdırması ve küfre sevk etmesi söz konusudur. Hz. Hızır, bu eylemiyle Cenab-ı Hak’tan, daha hayırlı, daha temiz, daha merhametli bir evlatla bu çocuğun değiştirilmesi talebinde bulunmuştur. Yaptıklarını kendi aklıyla, kendi düşüncesi olarak yapmadığını da ayrıca ifade etmiştir. Zaten, yaptıklarının hikmetlerini açıklayınca, Hz. Musa’dan da her hangi bir itiraz gelmemiştir. Sebebi de şu olsa gerektir:

Eşya ve hadiselerin bir mülk bir de melekut ciheti vardır. Her oluşun mülk ciheti sebeplerle perdelenmiş, melekut ciheti ise perdesiz bırakılmıştır. Biz eşya ve hadiselere mülk cihetinden baktığımızda onların oluşlarını bazı sebeplerle ve bu sebeplere dayalı bazı gaye ve hikmetlerle açıklarız. Olan olduktan sonra da onun kader boyutunu idrak ederiz. Bakışı melekuta ulaşanlar ise, işin başında konunun kader boyutunu okur, müşahede ederler. Sonra olanların sebeplere dayalı mülk cihetini görürler. Bu açıdan denilebilir ki, olaylara sadece mülk cihetinden bakanlar Mutezili düşünürler, olaylara sadece melekut cihetinden bakanlar ise Cebri düşüncelere sahip olurlar. İki görüşü terkip edenler, yani mülk ve melekut bakışını birleştirenler ise Cebr-i Mutavassıt (vasıtalı cebir) denilen orta yolu tercih ederler.        

Hz. Musa’nın bu yolculuğu melekut aleminde gerçekleşen bir yolculuktur. Hz. Hızır’dan gördükleri de yine melekut alemine ait eylemlerdir. Bu eylemlerin mülk aleminde gerçekleşmesi ise daha sonra ve mülk aleminin şartlarına uygun olarak gerçekleşecektir. Mesela, o duvarı yine bir duvar ustası yapacak, o gemi yine sebeplere uygun bir arızayla delinecek ve o çocuk yine sebeplere bağlı bir şekilde, ya hastalanmak, ya bir yerden düşmek, ya da bir başka ölüm sebebine maruz kalmak suretiyle vefat edecektir. Yani, mülk cihetiyle- ki içinde yaşadığımız hayat şartları bütünüyle mülk aleminin şartlarına dahildir- o çocuğun ölüm hadisesinin her gün binlercesi gerçekleşen ölüm olayından farkı yoktur; onu farklı kılan melekut cihetinin Hz. Musa tarafından müşahede edilmiş olmasıdır. Meselenin o tarafına ise hiç kimse itirazda bulunma hakkına sahip değildir. Zaten işin melekut cihetinde her ölüm hadisesi, o işle görevli melekler tarafından gerçekleştirilmektedir. Zahiri sebepler ise sadece birer perdedir. Hz. Hızır’ın konumu da öyledir.

Şeyh-i Ekber İbn-i Arabi’nin Fusus nam şaheserinde dediği gibi, söz konusu yolculuğun doğrudan Hz. Musa ile bağlantılı yanı da vardır. Nitekim, bu üç olayın onun hayatındaki üç olaya işareti açıktır. O da bebekliğinde annesi tarafından derme çatma bir sandala konularak nehre bırakılmış, bu olay onun kurtuluşuna ve hayata tutunmasına sebep olmuştu. Gemi olayıyla buna işaret edilmişti. O da vurduğu tokatla bir Kıpti’yi öldürmüştü. Çocuğun öldürülmesi ile iki ölüm olayının melekut cephesi ona bu şekilde bildirilmiş oldu. Hz. Musa, ücret almadan duvarı tamir ettiği için Hz. Hızır’a itiraz etmişti; fakat o da Medyen’de Hz. Şuayb’ın davarlarını suladığında ücret almamış; ve bu davranışı onun için nice hayırlı neticelere sebep olmuştu…  

Söz konusu ayetlerde, Hz. Hızır’a izafe edilen fiillerin (çocuğu öldürdü, gemiyi deldi, duvarı yaptı gibi) mazi kalıbıyla anlatılmış olması, mülk ve melekut alemlerine ait zaman farkına bir işaret olduğu gibi, bu olayların kesinlikle vaki olacağına da bir işarettir. Nitekim Kur’an’da ileride vuku bulacak olayların kesinliğine telmihen geçmiş zaman kipinin kullanılması pek çoktur.

Ayrıca, bu ayetler bize emr-i ilahi ile murad-ı ilahi arasındaki ince farkı anlatır. Şeriatlar, zahire göre hüküm verir ve emr-i ilahiyi esas alır. Hz. Musa’nın itirazları da bu noktadandır.  Halbuki Hz. Hızır’ın icraatı hakikattir ve murad-ı ilahi hükümlerine göre şekillenir. Hakikat şeriata uygun tevil edildiğinde zıtlık ortadan kalkar ve ikisi de hakta bütünleşir. Nitekim öyle olmuş ve Hz. Hızır, Hz. Musa’ya “İşte senin sabra güç yetiremediğin olayların tevili budur” demiştir. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23