• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

FETÖ hareket mi örgüt mü?

31 Mart 2018
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Kırk yıl kadar önce, şimdi isimlerini tam hatırlamadığım on kadar kişi, Gülen’in daveti üzerine bir araya gelmiştik. Konu, Ülkücü Gençlik, Yeniden Milli Mücadele, Akıncılar gibi o günlerde revaçta genç sivil toplum kuruluşlarının bir benzerini kurmaktı. 

Gülen, açılış konuşmasını ve bir araya geliş sebebini açıkladıktan sonra toplantıdan ayrıldı ve aranızda anlaşarak bir karara varın, dedi. Konuştuk, tartıştık; fakat yapacağımız çalışmaya bir isim bulma hususunda uzlaşamadık.

O gün söylediğim hâlâ hatırımda. Dedim ki: Sadece kuracağımız gençlik organizasyonu için değil, bütün çalışmalarımızı kuşatıcı bir isim bulmak zorundayız. Yoksa birileri, bir kişinin adının sonuna ci-cu ekler ve bizi öyle isimlendirir. Bu da bizi dar bir mahbese sokmak anlamına gelir.

On sene kadar önceydi. Tefsir hocası Suat Yıldırım’la kendi evinde yaptığımız bir sohbette, bu devlet, bir gün bu cemaati terörist ilan eder ve bazı siyasi tavizler verirse bu kararını Amerika’ya da kabul ettirir, dedim. Suat Yıldırım, sen hangi yıldızda yaşıyorsun, der gibi yüzüme alık alık baktı. Aklınca bana topluluğun ulaştığı gücü, kuvveti ima ediyordu.

Biri, kırk sene, diğeri on sene önce söylenmiş sözlerin, bugün açılımı Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak zuhuru benim adıma hiç de sürpriz olmadı. Hem özel sohbetlerimde hem de o günlerde sıkça yaptığımız herkese açık konferans ve seminerlerde bazen teşbihlerle, temsillerle bazen de doğrudan anlatımlarla söz konusu topluluğu, yapılan yanlışlar üzerinde ve gelinen kötü durum hakkında çok uyardım; fakat maalesef istediğim ölçüde etkili olamadım. Çünkü beni seven dostlarımın çoğu tarafından dahi sözlerim küskünlük, dargınlık ve öfke olarak yorumlandı. Ve 15 Temmuza kadar gizli-açık bu yanlış yorumlama çoğunluğu itibariyle varlığını sürdürdü. 

Topluluk, kendine isim bulma noktasında hep zaaf gösterdi. Cemaat, dendi olmadı; hizmet, dendi, tutmadı; camia, dendi kabul görmedi; hizmet hareketi, dendi müşteri bulmadı; sonunda sadece hareket denilmesine karar verildi, o da yapıya uymadı. Neden mi? İşte izahı:

Hareket ilke merkezlidir; kişi veya lider merkezli değildir. Hareket, bir model topluluk tarafından temsil edilir, fakat bir topluluk tarafından sevk ve idare edilmez. Model topluluk kaç nesil varlığını devam ettirirse hareket de o süre ölçüsünde canlılığını ve devamlılığını korur. Model toplulukta görülen her arıza ve eksiklik harekete katlanarak yansır. Model topluluk tükendiğinde hareket de tükenir. 

Harekette gaye ve idealler öne çıkar, toplumun motivasyonu bu gaye ve ideallere yönelik meyil-ihtiyaç-iştiyak, incizap ve imtisal kavramlarıyla anlatılabilecek muhteva ile temin edilir. Bu kavramlarda vuku bulacak her arıza ve eksiklik motivasyonu gevşetir; motivasyonun gevşemesi, rahat ve rehavetle yer değiştirmesi sonucunu doğurur. Bu da gaye ve idealde kopmaları netice verir. Gaye ve idealden kopuş hareket için bitiş ve tükeniş anlamına gelir.

Hareket her istidat ve kabiliyeti, her seviye ve konumdaki insanı bünyesinde barındırabilecek külliyet ve umumiyete sahiptir. Bu ihata ve kuşatıcılığa sahip olmayan çalışmalara hareket denmesi yanlıştır.

Harekette büyümeler yataydır, dikey değildir. İçinde hiyerarşik yapı taşıyan çalışmalar da yine hareket olmaktan uzak çalışmalardır.

Hareket, hayatı bütün alanlarıyla dolduracak genişlikte bir faaliyetler bütünüdür. Ne sistem ne ekol ne de diğer kavramlar bütünüyle hareketi ifade edemezler. 

İslam bir din olmanın yanında aksiyon yanını hareket olarak başlatmış ve hep hareket olarak devam ettirmiştir. Bu hareketin merkezinde metlüv ve gayr-ı metlüv olmak üzere vahiy vardır. Peygamber Efendimiz bir uygulayıcı olarak en önde örnektir. O, ilk iş olarak bir model topluluk (sahabe) yetiştirmiştir. Peygamber Efendimiz “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir; hangisine uysanız hidayeti bulursunuz” buyurmuştur. Sonra bu model topluluğu tabiin, etba-i tabiin takip etmiştir. Model topluluk yapısı sağlam olduğu sürece de İslam bütün dünyaya yayılmayı sürdürmüştür.

Bediüzzaman Hazretleri de İslami disiplinlere sımsıkı bağlı olmak şartıyla bir hareket başlatmıştır. Bu hareketi yaşanır kılacak örnek ve model bir topluluk da yetiştirmiştir. Kısa sürede bu topluluk birlik, beraberlik ve vahdetlerini korumuş ve süratli bir inkişaf dönemi yaşanmıştır. Nitekim Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra da, şartlar çok ağır olmasına rağmen hareket hem canlılığını korumuş hem de yayılmasını devam ettirmiştir.

70’li yıllarda Gülen bu hareketin içinde yeni bir fraksiyon oluşturmuştur. Söz konusu fraksiyon devletin de ön açmasıyla hızla büyümüş ve geniş bir örgüt haline dönüşmüştür. Nur hareketi en büyük kırılmayı bu dönüşüm sebebiyle yaşamıştır. Önceleri Gülen’e muhalif olan merkez topluluk, daha sonra çevrelerinin de baskısıyla Gülen fraksiyonunu taklit ederek küçük küçük cemaatlere bölünmüştür. Hâlbuki bu tür cemaatleşme yapısı Bediüzzaman’ın başlattığı Hareket yapısından bir kopuştur. 

Şimdi gelinen noktada bu yanlışı telafi etmenin tek çaresi bu cemaatlerin cemaat yapısını lağvederek yeniden asla dönüş yapmaları, yani hareket haline gelmeleridir. 

Bu mümkündür; çünkü zaten işin aslı harekettir. İkincisi, mevcut fraksiyonlar her ne kadar küçük küçük cemaatler halinde olsa da Gülen örgütü gibi dikey bir hiyerarşik yapıya sahip değildir. Üçüncüsü, asla dönüş için lazım olan potansiyel yani, İslami disiplinlere sımsıkı bağlılık ve Risale-i Nurlara sadakat bütünüyle devam etmektedir. FETÖ ise bu değerleri çoktan yitirmiş, harekete dönüşme şansını da ebediyen kaybetmiştir. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23