• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

FETÖ elebaşının gerçek yüzünü ilk görenlerden bir genç

14 Ağustos 2021
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Fedai ruhlu bir gençti. Cesurdu, korkusuzdu, gözü pekti. Sevdiği için canını seve seve verir, sevmediği, nefret ettiği kişilere de asla prim vermeden duygu ve düşüncelerini olduğu gibi aksettirirdi. Yıl 1990’da henüz yirmi yaşlarındaydı. İşinde çalıştığı patronu FETÖ’nün en önde gelen finansörlerindendi. Bir gün bir iş için onu İzmir’e göndermiş, hazır oraya gitmişken FETÖ elebaşını ziyaret etmesini söylemişti. Kabulü için gerekli olan prosedürü de o ayarlayacaktı. 

Genç, işini bitirdikten sonra, denileni yaptı ve İzmir Bozyaka’daki yurda gitti. Daha önceden randevu alındığı için hemen onu beşinci kata yönlendirdiler. Beşinci kata çıktı ve beklemeye başladı. Salon doluydu. Bir kenara çekilerek oturdu ve namaz kıldırmak için geleceği beklenen FETÖ elebaşını o da beklemeye başladı. Çok da umursadığı yoktu gelecek kişiyi. Ama patronunu seviyordu ve buraya o istediği için gelmişti. 

Vakit ikindi vaktiydi. Salondakilere sünnetleri kılabilirsiniz, denildi. Kimi koşarak abdest almaya gitti. Abdesti olanlar namaza durdu. Genç de namaza duranlar arasındaydı. Fakat namazın sünnetini kıldıktan sonra bile daha uzunca bir süre dizüstü beklemek biraz canını sıktı. 

Cemaatte olağanüstü bir kıpırdanma görünce önce şaşırdı, sonra ne olduğunu anlamaya çalıştı. Salondaki herkes ayağa kalkmış, ellerini namazda olduğu gibi göbeklerine bağlamış, yüzleri açılan kapıya dönük bekleşiyorlardı. İlk defa karşılaştığı bu tabloyu yadırgadı. Olanları daha net görebilmek için o da ayağa kalktı. Fakat ellerini sağa sola bırakmaya ayrıca özen gösterdi. İşte beklenen kişi görünmüştü… 

Başında sarık, sırtında etekleri yerlerde sürünen bir cübbe vardı. Sağlı sollu ikiye ayrılmış safın ortasından çalımlı çalımlı, hatta gururlu, kibirli yürüyüşü, hiç kimsenin yüzüne bakmadan ilerleyişi, mihraba vardıktan sonra aynı gurur ve kibirle arkasına dönüp bazı insanların yüzüne sert sert bakışı ondan nefret etmesine, tiksinmesine yetmişti. Elleriyle gırtlağına sarılmak ve ne ulan bu kibir, bu gurur diye bağırmak istedi. Fakat kendisine aracılık eden patronunu zor durumda bırakmamak için öfkesini yuttu, sabretti. 

İçi yıkılmış olduğu halde namaza durdu. Kıldığı namaz ona hiçbir şey söylemiyordu. Sadece, böyle bir insanın arkasından nasıl gidilir, böyle bir kibir putu nasıl sevilir, diye düşündü durdu. Selam verildikten sonra, namazını yeniden kıldı ve kimseye bir şey demeden orayı terk etti. 

Patronu, heyecanla onun düşüncesini öğrenmek istiyordu. Nasıl, görüşebildin mi, diye sordu. Evet, görüştüm, dedi genç, dişlerini gıcırdatarak. Sayemde, dedi patronu minnet eder gibi. Evet, bir kibir putu gördüm, dedi, tekrar genç. Patronun yüzü al al kızardı, sonra sarardı. Aman sus, çarpılırsın, diyebildi sadece nefesi kesik halde. İşte bu söz gencin bütün öfkesini boşaltmasına yetti. Bildiği ne kadar hakaret varsa hepsini saydı döktü. Başka birisi bu sözlerin yüzde birini söylese patronu onu derhal işten kovar, kapının önüne koyardı. Fakat karşısındaki genç onu bir-iki tehlikeli durumdan kurtarmış, nice batık alacaklarını gözünü kırpmadan gidip borçlulardan almış, kabiliyetli ve istikbal vadeden biriydi. Şimdilik hiçbir şey olmamış gibi davranmakta yarar vardı. İşi şakaya vurdu, konuyu değiştirdi. 

Görüştüğümüzde gencin öfkesi hâlâ dinmemişti. Olanları bir bir bana da anlattı. Siz nasıl böyle bir sahtekârın peşinden gidersiniz, gibi ağır laflar da söyledi. 

Ben de alttan aldım. Ona, gurur ile vakarın şekil itibariyle birbirine benzediğini ama mahiyetlerinin çok farklı olduğunu izaha çalıştım. O kilitlendiği noktadan bir santim ayrılmadı bile. Hocam, dedi, kendinizi kandırıyorsunuz. Bu adamın dinle, diyanetle alakası yok. Bu adam tam bir sahtekâr. Bütün hareketleri, bütün sözleri yapmacık. Siz, bu adamın hiç yüzüne bakmıyor musunuz? Yüzünde bir gram nur yok, dedi. Daha birçok şey söyledi. Tevillerle cevaplar versem de genci ikna edemedim. 

Tanıdığı birini ziyarete gitmişti. Bir ara muhatabının elinde tuttuğu bir şeyi öpüp kokladığını ve bunu yaparken kendinden geçer gibi bir hal aldığını gördü. Elindekinin ne olduğunu sorunca, verilen cevap onu çileden çıkardı. Ağzı dolu dolu söylenenlerin hepsini söyledi ve orayı terk etti. Muhatabının cevabı “Hocaefendinin tırnakları” olmuştu.  

Herkesin FETÖ aidiyetine koşuştuğu dönemlerde bile bu genç asla tavrını bozmadı, dediklerinden zerre kadar geri adım atmadı. Bu adam sahtekâr, bu adam düzenbaz, bu adam yalancı, dedi durdu. 

Geçenlerde yine ziyaretime gelmişti. Söz döndü dolaştı aynı konuya demir attı. Şimdilerde ellili yaşlarda olmasına rağmen gençlik dönemindeki FETÖ muhalefeti heyecanından hiçbir şey kaybetmemişti. Aynı sözleri tekrar etti, hakaretlerini dozunu artırarak sürdürdü. Kendisine, FETÖ elebaşıyla ilgili, hiç tereddüt yaşayıp düşüncelerini sorgulayıp sorgulamadığını, kendisini suçlayıp suçlamadığını sordum. Asla, dedi ve ekledi: Sadece öfkem, kinim, tiksintim arttı, başka bir değişiklik olmadı. 

 FETÖ elebaşını gerçek yüzüyle ilk görenlerden bu gence, “Ben bu konuyu okurlarımla da paylaşacağım, adını açıkça yazayım mı, FETÖ’den bir çekincen var mı?” dedim. “Benim Allah’tan başka kimseden korkum yok” dedi. Sözümde durdum, konuyu sizinle paylaştım. İzin verdiği için adını da söyleyeyim: Lütfü Bulak. Seni sevgiyle, muhabbetle kucaklıyorum Lütfü. Yolun yoldur, aynı yolda devam et…

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Mustafa

Muhterem Latif bey nefis yazı için çok teşekkürler..

vatandaş

Bu kardeş cesur bir mümin dır.nokta Bu kardeş O hainin gerçek yüzünü görmüştür , her kese nasip olmaz.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23