• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Bütün hataların başı

06 Temmuz 2019
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Peygamberimiz Efendimiz, “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır” buyururlar. Ayette ise dünyanın  bu yanı şöyle tasvir edilir: “Biliniz ki, dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki, bitirdiği ot ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap; ve de Allah’tan rıza ve mağfiret vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir metadan ibarettir.” (Hadid, 20)

İnsan mahiyetinde iki ana unsur bulunur. Bunlardan biri insanı aşağıya çeker diğeri semalara doğru ser çekmeye zorlar. İnsanı aşağıya çeken nefsidir ki buna beşeri yan da demek mümkündür. İnsanı yukarılara çağıran ise onun Ademi ruhudur. İnsan beşeri yanını terbiye ederek, kötü hasletlerden arındırarak ruhuna yaklaştırır. Nefis mutmainne olunca ruhla bütünleşmesi de gerçekleşir. Böylesi insanın Ademi ruhundaki bütün faziletler beşeri ruhuna (nefsine) intikal eder. Bu sayede insan kemale erer, kamil insan haline gelir.

Beşeri ve Ademi ruhtan meydana gelen insanda sayısız denecek ölçüde his, duygu, latife vardır. Bunlardan çok azı için bu dünya hayatında karşılık bulunsa da büyük çoğunluk için bir karşılık yoktur. Bu dünya hayatında karşılığı bulunmayan inkişaf etmiş bütün his, duygu ve latifeler karşılığını ahiret hayatında bulacaklardır. Mahiyetinde var olan his, duygu, latife ve melekeleri bu dünya hayatında inkişaf ettirip ahirete öyle intikal edenler,  orada gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akla hayale gelmeyen ilahi lütuflarla karşılaşacaklar ve bu mazhariyet onlar için gerçek hayatla buluşma manasına gelecektir.

Böyle bir insan, dünya hayatında saraylarda yaşamış ve her türlü meşru zevki tatmış bile olsa, ahiret hayatına kıyasla onun dünya hayatı bir zindandan ibaret kalacaktır. Ahiret hayatını dünya zevkleriyle bitirip tüketmeyenler içinse elbette manzara sonsuz derece daha muhteşem ve dünya ile mukayesedeki oran sonsuz denecek ölçüde farklı olacaktır.     

Ruhundaki latifeleri, duyguları, hisleri hiç inkişaf ettirmeyenler ya da çok az inkişaf ettirenlere gelince, onların ahiret hayatı, hayvanlar gibi belki daha aşağı seviyede seyredecektir. Onlar, körler, dilsizler, sağırlar, kötürümler gibi bir hayatla yüzleşeceklerdir. Ahiret ebedi olduğu için de onlardan dünyada en sıkıntılı hayat yaşayanların bile ahiret hayatına kıyasla durumu cennet ile hapishanenin mukayesesi  gibi olacaktır. Elbette bu dünyada saraylarda yaşamış kafirlerin ahirette yaşayacakları mahrumiyet dünya hayatlarının ihtişamı nispetinde daha da artacaktır. “Dünya, müminin hapishanesi kafirin ise cennetidir” mealindeki hadis-i şerif bize bu hakikati öğretmektedir.

Nübüvvet nuruyla bakabilenler için dünya bir cifeden ibarettir. Dünyaya taliplerin hali onların nazarına kelb-i akir şeklinde temessül eder. Dünya, hiçbir cazibesi için nizaa değecek bir meta değildir. Onun insan kalbinde yer etmeye değer hiçbir kıymeti yoktur. Hz. İbrahim’in, “Ben batıp gidenleri sevmem” (Enam, 76) deyişi, ömrü dünya kütüğüne kayıtlı ve fani hayatla sınırlı her şey için geçerlidir.

Efendimiz,  gelen ganimeti paylaşmada olması gerekenden daha fazla arzu izhar eden topluluğa şunları söylemişti: Allah’a yemin ederim, sizin fakir olmanızdan korkmuyorum. Beni korkutan, sizden evvelki ümmetlere olduğu gibi size de dünyanın açılması ve onların dünya için birbirlerine girdikleri gibi sizin de birbirinize girmenizdir.

Hırs aç gözlüdür, ne verirseniz verin onu doyurmanız mümkün olmaz. İhtiyaçlar sınırlı olsa da ihtiraslar sınırsızdır. Öyleyse kanaate alışmalı ve yetinme psikolojimizi sürekli zinde tutmalıyız. Ölümü hatırlamak ve böylece dünyanın geçici zevklerini acılaştırmak devamlı yaptığımız temrinler arasına girmelidir.

Cuma suresinin son ayetlerini okurken hep içim burkulur. Uğruna can verdikleri koca Nebi hutbe irat ederken, ticaret kervanının gelişi sebebiyle onu hutbede yapayalnız bırakan bir çözülüş harbin kızıştığı en çetin zamanlarda bile vuku bulmamıştır. Halbuki aynı hatayı biz ezeli- ebedi hutbe olan Kur’an karşısında günde kim bilir kaç kez tekrarlamaktayız. Zaten içimi burkan da nefsim adına bu hal-i pür melaldir.

Derkenar:  Saygıdeğer insan, kıymetli büyüğümüz Mustafa Karahasanoğlu’nun bir süredir tedavi gördüğü hastaneden taburcu olması camiamızla birlikte beni de çok sevindirdi. Cenab-ı  Şafiyi Hakikiden kendilerine sıhhat, afiyet ve hayırlı uzun ömürler niyaz ederim. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23