• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sedat Yılmaz
Sedat Yılmaz
TÜM YAZILARI

Enflasyonun ne belâ olduğunu bilen var mı?

11 Kasım 2018
A


Sedat Yılmaz İletişim:

Günümüz şartları her ilme ve bilime büyük sorumluluklar yüklüyor. Dolayısıyla âlimler ve bilim insanları söz konusu ciddi sorumluluk altındalar. Bilen insanların görevleri ne pahasına olursa olsun bildiğini ortaya koymaktır.

Sorumluluk sâdece bilim insanlarının değil tabii ki. Aynı zamanda siyasi iradenin de ne pahasına olursa olsun ilim ve bilim insanlarını korumakla yükümlü oldukları bir zorunluluk! Binânaleyh bugün için elzem olan ekonomi ilmi de tam anlamıyla gerçekliği ile hak, hukuk ve gelenekler paralelinde işletilmesi gerekiyor!

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın bu minvalde son açıklamaları oldukça mânidar. Başkan Erbaş diyor ki: “İslam fıkhının en önemli özelliklerinden biri, sabitelerin (dini esaslar ve naslar)korunması ile birlikte yenilenme imkânının olmasıdır. Fıkıh usulümüzdeki örf, maslahat, sedd-i zeria, zaruret ve ihtiyaç gibi kavramlar da bu yenilenmenin araçlarındandır. Bizler, İslam’ın ve İslam Peygamberi’nin hakikatini anlatma konusunda hep birlikte güçlerimizi artırmak, saflarımızı birleştirmek, aynı zamanda gençlerimizi kuşatan tehlikelerden korumak ve onların sorunları üzerinde yoğunlaşıp İslami çözümler bulmakla mükellefiz…”

***

Birkaç gündür ekonomi ilminden, enflasyondan ve yüksek enflasyon belâsından bahsediyoruz. Dedik ya, “Enflasyonun yüksek olduğu bir yerde denizin tatlı yeri yok! Ekonomi, siyaset, hukuk hatta her şey enflasyona bağlı…” Yüksek enflasyon sorununu çözemediğimiz sürece başımızı sıkıntıdan, sorundan, belâdan asla kurtaramayız. Yüksek enflasyon gerek ilmi ve dini, gerekse geleneklere göre mutlaka halledilmesi gereken ciddi bir mesele!

Ülkemiz yüksek enflasyon sınırında... Dolayısıyla ekonomik sıkıntılar üzerimizden hiç eksik olmuyor. Ekonomideki hastalığımız ithalata ve dolarizasyona dayalı bir modele sahip olmamız. Üyesi olduğumuz Uluslararası Para Fonu (IMF) bize böyle bir rol biçmiş. Diğer taraftan enflasyonu yerli üretimle değil para ve mal ithalatıyla düşürme politikalarından da vazgeçemiyoruz.  

Maalesef cumhuriyet tarihimizde ekonomik mânâda diyete, harekete, spora hiç dikkat etmemişiz… Kıt kaynakları yemişiz, içmişiz, savurmuşuz... Hem de bu işleri bir de borç alarak katlamışız… Tasarrufu aklımızın ucundan dâhi geçirmemişiz! Sonuçta hep yüksek enflasyonla yaşamak zorunda kalmışız! Yakalandığımız ekonomik ve buna bağlı siyasi ve sosyal hastalıklar sebebiyle yıllarca bir türlü gün yüzü görememişiz…

***

Aslında enflasyon her ekonomi için bir ihtiyaç… Fakat yüksek olmamak kaydıyla! Öncelikle kontrol edilebilir ve yüzde 5’in altında kalması şart! Tabiri câiz ise, enflasyon vücuttaki kolesterol gibi. Ne düşük olacak ne de çok yüksek... Bir ülkede hiç enflasyon olmazsa bu sefer durgunluk (resesyon) ortaya çıkar. Sonucu ise stagflasyondur… Yani üretimsizlik ortamında mal ve hizmet fiyatları uçar gider, tutulamaz. İşsizlik de alabildiğince artar.

Yüksek enflasyonun diğer kötü tarafı da sarmal oluşturmak. Para giderek değersizleştiğinden kimse tasarrufa yönelmezTüketim artar… Aşırı tüketim ise fiyatları yukarı çeker. Ayrıca yüksek enflasyondan dolayı kimse yerli parayı elinde tutmak istemez, dövize yatırır. Ay başında maaşını alan adam gidip parasını dövize yatırarak en azından 1 aylık enflasyondan kendini korumaya çalışır.

Bir millet ortalama yüzde 50, 60, 70 hatta yüzde 100’lerin üzerindeki bir enflasyonla nasıl yaşayabilir, hiç düşündünüz mü?..

Paranın değeri giderek azalır. Faiz oranları yükselir… Bir müddet sonra piyasa öyle bir duruma gelir ki artık günlük fiyat artışları nükseder. Hânehalkının alım gücü düşünce üretim geriler, işsizlik artar, vergi gelirleri azalır. Devlet bir yere kadar müdâhale eder ama başaramaz... Para basmak zorunda kalır. Basılan para enflasyonu ve beraberinde faizleri daha da büyütür. Yüksek enflasyonla birlikte yerli para, yabancı paralar karşısında sıfırlarına sıfırlar eklemeye başlar.

***

Öyle bir dönem gelir ki kısa vadelerde mal ve hizmet fiyatları katlanır da katlanır… Aldığınız hiçbir malı ikinci defa aynı fiyattan yerine koyamazsınız. Borçlarda ise ana parayı bırak, elde edilen gelirler bile faize yetişmez! Faize faiz ödeme dönemi başlar. Yüksek enflasyonla artan faizler ve borçlar zamanı gelince adamın canına okur!.. Neticede piyasalar “bittim” diyerek iflas bayrağını çeker.

Enflasyonun psikolojik etkisi de öncelikle geleceğe dâir belirsizliktir. Öngörüler azalır… Yatırım imkanları zayıflar. Beklenti enflasyonu, fiyat düzeylerini etkilemeye başladığında güven ve istikrarda zâfiyetler baş gösterir. Böylece beklenti enflasyonuyla kronik enflasyon devrine girilmiş olur.

Yüksek enflasyonun sosyal etkilerini anlatmaya kalkarsak günlerce yazı yazmamız lâzım. Enflasyon önce toplumda gelir dağılımını bozar. Zirâ enflasyon zamanla kesimler arası rant aktarımı mekanizmasına dönüşür. Buna üstü kapalı enflasyon vergisi de denebilir.

Her enflasyon yükseldiğinde satın alma gücü o oranda düşer. İhtikâr veya karaborsacılık yüksek enflasyonun ticari kolu olurken zengin daha zengin, fakir daha fakir hâle gelir. Maamafih enflasyonu yüksek ülkelerde gelir adaletinden bahsedilemez!

Sosyal dengenin bozulmasıyla siyasi istikrar ortadan kalkar. Ülke siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarda kısır döngüye girer... Rüşvet, iltimas, adam kayırma, koltuk kapma, sahtekârlık, fuhuş, kumar, alkol ve madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıklar, yaralama, cinayet, kaçakçılık ve terör gibi asayiş olayları toplumun geneline yayılır. Halkta giderek dini zâfiyet yaygınlaşır. Dolayısıyla enflasyon resmen bir kara belâ olup çıkar!

Bundan sonrasını anlatmaya bilmem gerek var mı?

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23