• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sedat Yılmaz
Sedat Yılmaz
TÜM YAZILARI

Siyaset normalleşmeden fiyatlarda “istikrar” zor!

09 Mart 2019
A


Sedat Yılmaz İletişim:

Merkez Bankası’nın (TCMB) son Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında ekonomide açıklanan verilerin dengelenme eğiliminin belirginleştiğinin açıklanması piyasaları biraz yumuşattı. Neticede işin sonunda piyasanın para darlığından kurtulma gibi bir umudu olduğu ortaya çıkıyor.

Birçok analistin yıllık yüzde 17’lik enflasyon tahminlerini yüzde 14’lere çekmesi bir bakıma bahsettiğim hususun bir işareti olmakla birlikte fiyat istikrarını baş görev bilen Merkez Bankası kararlılığının piyasada müşahhas gösterilmesi de bir beklenti oluşturmadı değil. Zirâ artan işsizlikle birlikte yavaşlayan ekonomide enflasyonun geri çekilmesi elbette Merkez Bankası’nın elini daha da rahatlatacak.

Banka faiz oranlarını ne zaman düşürmeye başlar, henüz belirsiz. Bazı analistler indirimler yılın ikinci yarısı olabilir, diye yorumlar yapıyor. Yüzde 24’lük politika faizi ile yıllık yüzde 19,67’lik enflasyon arasındaki makas aralığının önümüzdeki aylarda daha da açılması parasal gevşemenin önünü açabilir mi hep birlikte göreceğiz. Ancak sürprizlere de açık olmak lâzım.

Son PPK toplantısında politika faizinin (bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı) yüzde 24’te sabit tutulmasındaki Merkez Bankası gerekçesini iyi anlamak gerekiyor. Banka ekonomide bir dengelenmeden bahsederken; dış talebin nispeten gücünü koruduğundan, para darlığı sebebiyle ekonomik faaliyetlerin yavaş seyrinden kaynaklı carî dengedeki iyileşmenin süreceğini ifade ediyor.

İthalattaki keskin düşüş ile normal seyirdeki ihracat artışları elbette dış açığı iyileşme yönünde daraltıyor. Ancak Merkez Bankası’nın bu kertede biraz daha temkinli ve işsizliği önleyici politikaları, piyasadaki kısmî durgunluğun aşılmasında etkili olabilir kanaatindeyim. Çünkü piyasa üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duran Merkez Bankası’nın “İhtiyaç duyulması durumunda ilave parasal sıkılaşma yapabilirim” baskısının minimize edilmesinde ekonomik açıdan fayda olduğunu düşünüyorum.

Geçen 6 Mart’ta gerçekleştirilen PPK toplantısındaki metinle konuyu açıklamaya çalışırsak; en dikkat çeken nokta “Fiyat istikrarı üzerindeki riskler devam ettiği sürece, enflasyon görünümünde kayda değer bir iyileşme görülene kadar para politikasındaki sıkı duruşun değiştirilmeyecek olması…”

Merkez Bankası’nın hassas bir şekilde takibini yapacağı hususlar ortada… Enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları, son para politikası kararlarının gecikmeli etkisi, maliye politikasının yeniden dengelenme sürecine katkısı ve enflasyonu etkileyen diğer faktörler fasılasız izlenecek, daha önce de ifade ettiğim gibi “Gerekirse ek parasal sıkılaştırma sağlanacak”…

Ocak ayına göre yıllık 0,68 puan düşen 28 günlük Şubat ayındaki enflasyonun analizini yapan Merkez Bankası gerilemeyi, “İthalat fiyatlarındaki ve iç talep koşullarındaki gelişmeler enflasyon göstergelerinde bir miktar iyileşmeye yol açtı” yorumuyla anlatmaya çalışıyor.

Fiyat istikrarındaki risklerin durumu ne olursa olsun enflasyonun yakından izleneceği iyi bir haber olsa da daralan piyasada daha ne kadar parasal sıkılaşma yapılacağı ve sıkılaşmanın ne zaman sona erdirileceği netleştirilmemiş. Bu nedenle banka hâlâ yılbaşından bu yana yüzde 30’un üzerinde agresif seyreden gıda fiyatlarını (aylık yüzde 6,43 arttı) ve yüzde 29,5’lik üretici fiyatlarından (ÜFE) gelen yüksek baskıları hesap ediyor.

Merkez Bankası’nın söz konusu düşüncesinde ve piyasaya bakışında siyasetin önemli etkisi olduğunu söylemek isterim. Zirâ banka fiyat istikrarının yerine oturması için siyasette bir normalleşme beklentisinde. Dolayısıyla TCMB son toplantısında, 31 Mart yerel seçimlerinden itibaren gelecek ay ve yılların normalleşme açısından müspet bir dönemi işaret ettiğini anlatmaya çalışmış. Açıkçası siyasette normalleşme olmadan fiyat istikrarında istenilen bir iyileşmenin gerçekleşme olasılığının azlığından bahsetmiş.

Üretici fiyatlarındaki yüksekliğin kur baskılı olduğunu artık bilmeyenimiz yok. Şu anda kur kaynaklı enflasyonda en büyük kazancımız dalgalı bir döviz hareketi yaşamamamız. Kurun uzun zamandan beri küçük birimlerle bir aşağı, bir yukarı çıksa da stabil bir vaziyette seyrettiği gerçeğinden hareketle “Kur daha ne zamana kadar tüketici fiyatları üzerinde etkili olur?” tarzındaki bir soruya karşılık verebilmek zâten işi kökten çözebiliyor. Ama bu soruya kimse doğru dürüst cevap veremiyor. Tek bildiğimiz yüksek ÜFE’nin gelecek aylarda yüksek TÜFE’leri doğurabileceği ihtimali… Ya da tam tersi! Bu yüzden enflasyon için henüz şimdiden bir şey söylemek doğru olmaz fikrindeyim.

Piyasaların parasal gevşemede beklentisi elbette daha fazla faiz indirimi. Yeni Ekonomi Programı’na göre mâdem yılsonu tüketici enflasyonu yüzde 15. O zaman politika faizinin de yüzde 4/5 esnemeyle yüzde 24’lerden yüzde 19/20’lere düşürülmesi anlamına geliyor. Merkez Bankası 400 / 500 baz puanlık fazlayı seçimlerden sonra yılın tamamına yayarak mı köpük alır, yoksa düğümü çözmek için kılıcını urgana birden mi indirir, ya da sabit seyirde mi kalır, o tamamen kendi bileceği iş. Ancak Merkez Bankası’nın bu işlevinde motoru yakmayacağına birinci derecede inananlardanım…

Merkez Bankası’ndan bekle/gör yaklaşımıyla gerçekleştireceği faiz indirimlerindeki yavaş hareketin, daralan piyasada âcil para bulma hareketlerine yol açabileceği, bunun da faizleri yukarı yönlü itebileceği endişelerini taşıyanlar da yok değil. Merkez Bankası elinin ayarını terazilediği takdirde beklenenden daha fazla faiz indirimi için alan kazanabileceğini söyleyenler ise çok daha fazla! 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23