Ekonomide Demokles’in kılıcı!
18 Ağustos 2018 Cumartesi
Her kurum ve kuruluş âdeta teyakkuz halinde! “Bir musibet bin nasihatten evlâdır” atasözünün bir kez daha doğruluğuna inandım.
Kapitalist sistemlerin krizler üzerinde yürüdüğünü, krizlerin kapitalizmin gıdası olduğunu hatırlatarak, son kur olaylarından sonra ülkemizde kapitalizmle yürüme temayülünün biraz daha kırılma noktasına doğru yöneldiği kanaati ağırlık kazanıyor. Zannediyorum yavaş yavaş kapitalist sistemden kurtuluşun çarelerine bakacağız.
Fakat yurt dışından sermaye akışı azaldığı sürece krizlerle haşir neşir olacağımız gerçeği, başımızın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. Kapitalist dünyanın sermaye, teknoloji, mal ve mülk pazarıyız… Bu yolda ilerlemek bizim için sanki mecburi istikamet hâline getirilmiş…
Söz konusu ırmakta yüzdüğümüz sürece, geçmişte sıkça yaşadığımız spekülatif hatta manipülatif kur ataklarını devamlı göreceğiz. Siyasi, ekonomik, kültürel, askeri her türlü saldırıyla karşı karşıya kalacağız.
İşte, haftanın son gününde yine uğursuz papaz Brunson olayının farklı boyuta taşınması sonucu hareketlenen döviz fiyatları, Merkez Bankası’nın yılsonu dolar kuru beklentisini 5,96 liraya, enflasyonu yüzde 16,45’e yükselttiğini duymuş olacak ki, kendini bir üst stepe atmanın gayretinde. Birkaç gün öncesine göre biraz tavsayan ancak yüzde 25’ler seviyesini kendine destek yapmaya çalışan faizler de yükseliş için enflasyon kokusuyla sanki aralık bir kapı bekliyor.
***
Dün de üzerine basa basa yazdım… Diplomasi, TCMB ve bankalar kanalıyla kur ataklarını nispi önleyebiliyoruz ama yükselen faizlere çare bulamıyoruz… Her şeyden önce enflasyonu azdıran döviz kuru oyununu devre dışı bırakmada ve faizleri dizginlemede zâfiyet yaşıyoruz. Eninde sonunda yabancının parasına, sermayesine muhtaç hâle geliyoruz.
Türkiye için fevkâlâde önemli husus olan, yurt dışından gelecek yabancı sermayede niçin düğümlenip kaldığımız konusu mutlaka masaya yatırılmalı. Ekonominin en âcil meselesi hâline gelen bu kırılmada çözümsüzlüğün yüksek duvarları mutlaka analiz edilmeli.
Çözüm yollarına dünkü yazımda “kur kalkanı” demiştim… Bugün mevzuyu biraz daha açayım… İşte önerilerim…
Bir… İhracatımız ithalatımızdan hem miktar hem gelir olarak yüksek olsun. Yani dış ticaret fazlası verelim … Ülkeye döviz girdisi sağlayacak yerli hizmetler yurt dışında iki - üç katı büyütülsün… Cari fazla da ekonomide en öne çıkan birinci hasletimiz olsun. İki… Ülkemiz öncelikle doğrudan yatırımlar konusunda cazip hale getirilsin. Üç… İhracatımız kadar turizm gelirimiz olsun. Dört… Ekonomide harcamak kazanmaktan daha mühim bir meseledir. Harcamalar yerli yerinde yapılsın. Beş… Yemeyip içmeyip tasarruf edilsin… Türkiye üretim ülkesi hâline getirilsin. Altı… Askeri savunma kadar ekonomiyi savunma da bugün dünyanın bir gerçeği... Piyasa ekonomisi ve finans okur – yazarlığını öğretmek için tüm Türkiye’de seferberlik başlatılsın ki ülke piyasa oyunlarıyla soyulmasın…
***
Anlattığım konuya benzer ve “kur kalkanı”nda yedinci olarak sıralayabileceğim başka bir hususu dün İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Sayın Şekip Avdagiç gündeme getirdi... Avdagiç, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın reel sektörü “koruma kalkanı”na aldığını ifade ederken banka kredilerinin geri çağrılmaması ve nakit akışının korunması ile reel sektörün en önemli beklentilerinin karşılandığını söyledi. Avdagiç, “koruma kalkanı”nı açarken hükümetin âcil ve proaktif yaklaşımla reel sektörün yanında durmasıyla daha da moral bulduklarını kaydetti.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Sayın Erdal Bahçıvan’ın da sık sık dile getirdiği, bankaların uzun zamandan beri baskılarından bunalan reel sektör nasıl moral bulmasın ki!
Hükümetin reel sektöre verdiği son desteğiyle öncelikle piyasadaki likiditenin daralması engellendi. Reel sektörün yeni kredilere erişim imkânı korundu… En önemlisi kurun yükselmesiyle finans sektörünün talep etmeye hazırlandığı ilave teminat baskısı ortadan kalktı ve bankaların kredi geri çağırma hadiselerinin önüne geçildi… Kısa zamanda bu kadar hizmet! Daha ne olsun!
Aslında son kur manipülasyonu karşısında yeni hükümet sisteminin “hızını” da test etmiş olduk. Demek ki oldukça işe yarıyormuş!
Tabi Sayın Avdagiç’in ifadesiyle, reel sektörün sıkıntısı sadece krediye ulaşabilmek veya kredilerin geri çağrılması olayı değil… Hükümet, karşılıksız çıkan çekler ile protesto olan senetlere kısmi olsa da çözüm bulmuş… Bundan böyle kredi gecikmelerinin yanında karşılıksız çek ve protesto edilen senetler artık mücbir sebep koduyla Risk Merkezi’ne bildirilebiliyor.
Türkiye’de bankaların yıllık kredi limiti 1,7 trilyon lira. Piyasa ise birbirine çek ve senetlerle açtığı kredi miktarı 800 milyar liraya yaklaşıyor. Mesela 2017 yılında piyasada 750 milyar liraya yakın 20 milyon civarında çek kesilmiş… Bu çeklerin yüzde 3’ü karşılıksız çıkmış… Karşılıksız çek sayısının önceki yıllara göre azalması elbette önemli ama burada en fazla can sıkan, arkası yazılan çekin ödeme süresinin uzaması… Bugün 100 çekin ancak 18’i 1 veya 3 ay içinde tahsil edilebiliyor. Diğer taraftan bu yılın ilk yarısında protesto edilen toplam 434 bin senedin parasal tutarı da 7 milyar lira. Geçen yılın aynı dönemine göre protesto edilen senet adedi yüzde 6 azalmış ancak senet tutarı yüzde 16 oranında artmış…
Demek oluyor ki piyasada para yok! İnşallah bu para sıkışıklığına yani Demokles’in kılıcına bir çare bulunacak!
Günün Özeti
YORUM YAZ