• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sedat Yılmaz
Sedat Yılmaz
TÜM YAZILARI

Belki şu anda 10 büyük ekonomi arasındaydık!

18 Nisan 2018
A


Sedat Yılmaz İletişim:

İşsizliğin ve üretim açığının makul seviyelere indirilmesi konusundaki yazılarıma bugün örneklerle farklı bir boyut getirerek devam etmek istiyorum.

Ticaret, sanayi ve esnaf odalarının mesleki eğitim konusunda resmi bir statü kazandırılmasıyla ilgili görüşlerimi geçen yazılarımda sizlerle paylaşmış ve söz konusu eğitime dair misaller sunacağımı ifade etmiştim.

Aslında mesleki eğitim kültürümüz, Avrupa’dan daha geniş, daha gerçekçi ve daha hayatın içinde olmasına rağmen Ahilik gibi muazzam bir medeniyeti günümüze taşıyamamışız... Dünyada başka bir örneği olmayan ve diğer adı Gedik ve Lonca diye anılan Ahilik’i batıyı taklit uğruna müzelere hapsetmişiz!

Her neyse, yapamadık, başaramadık! Taklitçiliğe sarıldık! 

Keşke ifa etmeye çalıştığımız batı taklitçiliği gerçekçi, aslına uygun olsaydı… Taklitçiliği de becerememişiz! Önce kendimize ait usta – çırak sistemini öldürmüşüz… Şimdi yasak savan sistemlerle mesleki eğitimde idare ediyoruz! 

Bugün çoğu işletme meslek okullarından mezun olanlarla çalışmayı yeğlemiyor, iş gücünü kendisi oluşturuyor. Okul mezunlarıyla çalışmak isterse de, işe sıfırdan başlatıyor. Niçin acaba hiç düşündünüz mü?

İşin Türkçesi, ülkemiz yıllardır mesleki eğitimde zaman üstüne zaman, para üstüne para kaybediyor!

Gerçekçi ve üretici istihdam piyasasını meydana getirmek için önce zihinlerde, anlayışlarda ve bakışlarda değişim gerekiyor…

Nasıl mı? İfade edeyim… 

Mesleki eğitim, öncelikle ekonominin temeli ve esas unsuru olarak kabul edilmeli ve Türk eğitim sistemi üretim ve özellikle ihracata yönelik üretim üzerine yeniden kurgulanmalı…

Mesela bugün İstanbul Ticaret Odası’nda (İTO) 81 meslek komitesi varsa, bu komitelere ait okullar, okullara bağlı atölyeler, üretim birimleri oluşturulmalı. Komitelere ait işyerleri, mesleki okulların ayrılmaz birer parçası, organize sanayi bölgeleri de eğitim sisteminin tecrübe alanları haline getirilmeli…

Çünkü, Türkiye’nin ekonomiye ve eğitime dair sorunları oldukça fazla…

İthalatı, cari açığı, enflasyonu, faizleri, borçlanması, üretim açığı ve işsizliği yüksek… Okuma oranı az… Okullaşmada, eğitimde zayıf, eğitim materyallerinde sıkıntılar yaşıyor… Devlet okullarıyla özel okullar arasında eğitim farkı giderek açılıyor… Diğer taraftan söz konusu düzenin devam etmesini isteyenler de güçlü bir direniş sergiliyor!

Peki o halde ne yapalım?

Çok kolay sistemi değiştirelim… Hemen örnekleme metoduyla yola çıkalım… Mesela Fransa, İtalya, Yunanistan ve Finlandiya’nın okul ağırlıklı mesleki eğitimi bize uymaz… Hatta İngiltere’nin yarı teorik, yarı pratik eğitim sistemi de bize göre değil… Madem bize has kültürümüz Ahilik’i ayağa kaldıramıyoruz o zaman, Türkiye’nin bugün için uygulayacağı en rantabıl, en verimli mesleki eğitim sistemi; Almanya, Japonya, Çin, Avusturya, İsviçre ve Danimarka’nın uyguladığı metotlardan biri olmalı… Çünkü bu ekoller pratik eğitim ağırlıklı ve direkt üretime yönelik… Yani tam bize göre…

Birçok istatistiğin de doğruladığı gibi okumayı sevmeyen Türk halkı için (okuma ve okullaşma oranları ortada) mesleki eğitimde el ve zihni becerilere dayanan pratik yolu seçmek en akıllıcası…

Misal olarak Almanya’yı anlatayım…

Mesleki eğitimi 1182 yılında sistemleştirmişler… Yanlış okumadınız, tarih 1182… O yıllardan günümüze kadar hâlâ zanaatkarlar eğitimin temel taşı olarak kabul ediliyor. Almanya bugün bile, bir mesleği en iyi öğretecek kişinin zanaatkar yani usta olduğuna inanıyor. Ekonomisini ustaların üzerine bina etmiş... Dolayısıyla Almanya zanaatkarlık ekolünü yasal bir statü ile koruma altına almış. Aynı zamanda meslek sahipleri ve meslek örgütleri de, mesleki eğitimin en önemli parçaları olmuş… Kök korunarak sistemde değişiklikler yapılmasına rağmen aynı eğitim sistemi yüzyıllardır devam ediyor…

Almanya’da mesleki eğitim yüzde 20 okulda, yüzde 80 işletmede olmak üzere ikili metotla yürütülüyor. Zorunlu eğitimi tamamlayanların yüzde 55’i ikili metoda, yüzde 10’u okul ağırlıklı meslek liselerine, yüzde 35’i de üniversiteye hazırlayan okullara gönderiliyor. İkili metotta halen 350 meslek dalında eğitim veriliyor.

Yine ikili metotta 1,5 milyon usta eğiticiye karşılık meslek okullarında da 150 bin usta seviyesinde öğretmen görev yapıyor. Usta eğitmenlerin yüzde 95’i işletmelerde çalışıyor. Bugün mesleki eğitim Almanya ekonomisini zirveye oturtan temel taşı olarak biliniyor.

Mesleki eğitimde ikili metot dışında zanaatkarlıkla ilgili 100’den fazla meslekte 3 ila 5 yıl arasında değişen çıraklık eğitimi veriliyor. Çıraklar eğitim alırken işletmeyle iş sözleşmesi yapmak zorunda. Yani sözleşme yapan işletme, çırağın eğitimi ile direkt sorumlu tutuluyor.

Yine zanaatkarların oluşturduğu odalar, mesleki eğitimin merkezi kabul ediliyor. Söz konusu kuruluşlar mesleki eğitime gerek finans ve gerekse eğitim bazında destek veriyorlar.

Almanya’da mesleki eğitim burada bitmiyor. Yine meslek kuruluşlarına ait tekamül eğitimi veren “işletmeler üstü eğitim merkezleri”, meslek okullarından mezun olanları ikinci defa eğitime tabi tutuyor ve meslekte en üst seviyeye taşıyor. Bugün Almanya’da 500 civarında “işletmeler üstü eğitim merkezi” faaliyet gösteriyor.

İşte İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1945 yılında küllerinden doğan Almanya gerçeği bu…

Şayet Almanya’da olduğu gibi aynı yüzyılda (MS. 1180) temelleri atılan Ahilik (Gedik-Lonca) sistemi bizde de korunabilseydi, geliştirilebilseydi belki Türkiye de bugün dünyada ilk 10 ekonominin arasında yerini almıştı, ama ne çare!

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23