Sizinki can da, bizimki patlıcan mı?
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) subay ve astsubay yetiştiren Harp Okulları ile Astsubay Yüksekokulları’na giriş şartlarında dikkat çeken bir değişiklik yapıldı.
Yönetmelikteki bazı hükümler, 28 Şubat’ın tesirinden kurtarılarak revize edildi.
Bizim medyada bu devrimi fark eden olmadı ama azgın azınlığın gözünden kaçmadı.
“TSK’da FETÖ’nün önü açılıyor”, “İrticaya yasal kılıf”, “Yönetmelikten irtica ifadesi kaldırıldı” haberleri manşetlere çekildi.
CHP de hemen harekete geçti..
Grup Başkan Vekili Engin Altay çıktı kürsüye, Harp Okullarına giriş şartlarına ilişkin düzenlemedeki değişikliği, “FETÖ’nün yeri, yeni tarikatlara bırakılıyor. Bu irticai faaliyetlere yeşil ışık yakmaktır” şeklinde yorumladı.
Gerçekten öyle mi?
İrticanın önü mü açıldı?
O Karanlık Oda’lardan bakınca öyle mi anlıyorsunuz?
“Okuma yazma öğreneceğiz” diyerek 230 bin lirayı Enver Aysever’e kaptıracağınıza, İHH, Deniz Feneri, Kızılay ya da Diyanet Vakfına ufak bir bağış yaptığınızı gösteren makbuzla gelseydiniz keşke..
Her birinize bedavaya okuma, hatta okuduğunu anlama ve dahası okuduğunu doğru düzgün yazma eğitimi verebilirdim.
Salağa anlatır gibi, tane tane anlatırdım.
Kabul ediyorum, zor olacak..
Neden mi?
Geçen gün Sabah Yazarı Hilal Kaplan denedi..
İstanbul Sözleşmesini “salağa anlatır gibi” anlattı..
Ama yine de direndiler..
Anlamak istemediler.
Fırsat kaçmış sayılmaz..
Bu değişikliğin püf noktasını ve nedenini yazalım da, okurlarımız anlamak istemeyenlerin yüzlerine çarpsın..
Yönetmeliğin eski halinde, “irtica” tanımından hemen önce, “Kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin, tutum ve davranışları ile yasadışı, siyasi” şeklinde bir ifade var..
Asıl önemli olan ve gözden kaçırılmak istenen bölüm tam olarak burası..
Resmi Gazete’de yayınlanan yeni yönetmelikte muğlaklık giderilmiş..
Ucu açık, keyfiyet taşıyan bölümler çıkartılmış..
Yerine; net, açık, somut, yorumdan uzak, devlet ciddiyeti ve hukuk baz alınan bir tanımlama getirilmiş.
Eski yönetmelikte ana baba fişlemesi ve siyasi görüş üzerinden yürünürken, yeni metinde net bir şekilde tanımlama yapılmış.
Yönetmelikten çıkartılan bölümün yerine “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı ya da bunlarla irtibatı olmamak” hükmü eklenmiş.
Yani “Senin anan baban RP’liymiş”, “Başörtüsü eylemlerinde gözaltına alınmışsın”, “ağabeyin falanca gazetede yazarmış, o gazetede benim keyfime göre irticacı olarak tanımlanıyor” denilerek yapılan kıyıma “dur” denilmiş.
Genelkurmay Başkanlığının da görüşü alınarak hazırlanan yeni yönetmelikle, Milli Güvenlik Kurulunca terör örgütü sayılan her türlü yapılara savaş açılmış.
28 Şubat bitti ama o dönem yapılan fişlemelerle oluşan veri havuzunun neden olduğu mağduriyetlerin de önüne geçilmiş.
İşte azgın azınlık buna karşı çıkıyor..
28 Şubat’ta FETÖ hariç neredeyse herkesi “irticacı” diyerek fişlediler.
Bir tek FETÖ’yü es geçtiler..
Çünkü o sırada, takiyeyi yaşam biçimi haline getiren FETÖ’cüler, bunlarla birlikte rakı yudumluyor, “şunu atın”, “bunu kovun”, “bu irticacı” diyordu.
Bu hastalıklı kafa da, “Tansu Hanım şak diye emrediyor, ben tak diye yapıyorum” diyen Doğan Güreş edasıyla hareket ediyordu.
Şimdi istiyorlar ki, 28 Şubat’ta idam verdikleri, kumpas kurdukları, devlet kayıtlarına da “irticacı”, “yıkıcı” fişlemesiyle kaydettirdikleri vatansever insanların çocukları TSK’ya alınmasın.
İstiyorlar ki, 14 yaşındayken boynuna ip geçirilip asılmaya çalışılan Yakup Köse’nin evlatları Türk Silahlı Kuvvetlerinden mahrum kalsın.
İstiyorlar ki, 15 Temmuz’da da bu vatanı kurtarmak uğruna şehit düşen, 28 Şubat’ta ise “terörist” denilerek zindana atılan Halil Kantarcı’nın 3 tane minik yavrusu harp akademilerinden uzak kalsın.
Bir kısmı gerçekten de suçlu olmasına rağmen, at izi it izine karıştığı için, masumların şerefiyle oynamamak adına kapatılan Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk Davalarında sanık olanlar, bugün TSK’ya döndü.
O kumpasın mağdurlarına hepimiz canı gönülden sahip çıktık..
Destek olduk.
Zekeriya Öz’ün görev aldığı o davalar kumpastı da, Zekeriya Öz ve Fikret Seçen’in savcısı olduğu İBDA davaları kumpas değil miydi?
Sizinki can da onlarınki patlıcan mı?
Ergenekoncu yaftasının ne kadar ucu açıksa, irtica yaftasınınki de o kadar açık.
Ergenekon davalarındaki fişlemeler ne kadar hükümsüzse, 28 Şubat döneminde yapılan fişlemeler de o kadar hükümsüzdür.
Siz Anzakların torunlarına burs veredurun, Başkan Erdoğan ve adamları da, bu milletin evlatlarının önünü açsın..
Selametle..