• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mehmet Koçak
Mehmet Koçak
TÜM YAZILARI

Batı ittifakının ihanet ve tehditleri ile Türkiye’nin yeni konumu

23 Kasım 2019
A


Mehmet Koçak İletişim: [email protected]

Devletler ve milletler, ulusal ve uluslararası egemenliklerini daimi kılabilmek için güvenlikçi politikalar üretmek ve uygulamaya koymak zorundadır.

Türkiye de bu gerçekten hareketle Sovyetler Birliği’nin tehditleri karşısında NATO’ya katılmak zorunda kalmıştı.

Türkiye’nin NATO’yu tercih etmesinin asıl sebebi ise “Taraflardan birine yapılan saldırı, tüm üye devletlere yapılmış kabul edilir” şeklindeki 5. maddesidir.

ABD öncülüğündeki Batı ittifakının Türkiye’yi NATO’ya kabulü de Sovyetler Birliğinin yayılmacılığına karşı Türkiye’nin askeri gücünden istifade etmek içindi.

Yani karşılıklı çıkarlar ve ortak korku o beraberliği sağlamıştı.   

NATO’nun tek Müslüman ülkesi olan Türkiye, 1952’de NATO’ya ağır bedeller ödeyerek girdi.  

Türkiye, NATO üyesi ülkelere yönelen güvenlik tehditlerine karşı dünyanın dört bir yanındaki NATO operasyonlarına aktif katkı sunarak sorumluluklarını yerine getirmiş, ancak kendisine yönelik tehdit ve saldırılara karşı müttefiklerinden benzer bir destek göremedi.

Türkiye, uluslararası hukuk ve anlaşmalardan doğan hakkın kullanılması kapsamında icra edilen 1974 Kıbrıs harekâtında NATO üyesi müttefiklerinin ihanetiyle karşı karşıya kaldı.

NATO, Türkiye’yi değil, Yunanistan’ı destekledi.

Türkiye’ye silah ambargosu ve ekonomik ambargolar uyguladı.

TÜRKİYE’YE KARŞI TAVIR

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ise NATO’nun vizyon ve misyonunda köklü değişiklikler yaşandı.

Benimsenen yeni siyasi, askeri ve stratejik konseptlerde Türkiye’nin NATO’daki etkinliği daha güçlü hale nasıl getirilebilir?” yerine “Türkiye NATO’dan çıkmalı mı, çıkmamalı mı?” sorularına cevap aranmaya başlandı.  

Çünkü düşman güç, yani ortak düşman Sovyetler Birliği dağılmış ve Türkiye’ye duyulan ihtiyaç bu dağılmayla birlikte ortadan kalkmıştı.

Soğuk savaş döneminde aynı güvenlik tehdidine karşı birlikte hareket eden Amerika ve diğer müttefik ülkeler ile Türkiye’nin güvenlik çıkarları günümüzde birbiriyle çatışır halde geldi.

ABD ve AB üye ülkeleri arasındaki Türkiye karşıtlığı politikalar artarak devam etti.

Türkiye, Suriye’deki terör örgütlerine yönelik düzenlediği Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı adlı operasyonlarında NATO’dan hiçbir destek alamadığı gibi NATO içindeki müttefiklerimiz olan ABD ve diğer Batılı ülkelerin karşı tavırları ve baskılarına maruz kaldı.

Amerika, Suriye’de Türkiye’nin tehdit olarak tanımladığı PKK-YPG’yi silahlandırıp ve eğitme desteği maalesef varılan mutabakata rağmen devam etmektedir.

Ayrıca, ABD ve uydusu AB’de Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz’de Türkiye’nin çıkarlarına ters düşen girişimleri devam ediyor.

S-400’LER ÜZERİNDEN NATO TEHDİDİ

Türkiye, ABD öncülüğündeki Batı emperyalist devletlerin silah ve ekonomik ambargoları yüzünden Rusya ile ilişkilerini geliştirmek zorunda kalmıştır. ABD ve güdümündeki Batılı ülkeler, Türk-Rus stratejik işbirliğini hazmetmek istememektedir. 

Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın S-400 füze sistemini Rusya’dan satın alma kararı, Türkiye’nin NATO’daki daimi üyeliğinin sonlandırılabileceği tehditlerini beraberinde getirdi.

Neticede S-400’lerden vazgeçilmemesi halinde Türkiye’nin talep ettiği 100 Amerikan F-35 jetinin iptaline neden olacağı tehditlerine Sn. Erdoğan’ın boyun eğmemesi karşı baskı ve tehditleri arttırdı.

Kıbrıs sorunu yeniden gündeme taşındı.

ABD ve AB’de, Doğu Akdeniz’de devre dışı bırakılma baskı ve tehditleri devreye sokuldu.

Kısacası Türkiye, müttefiklerinin ağır baskı ve tehditleriyle karşı karşıyadır.

Bu karşı tavır sürdürülen bir asimetrik savaşın ötesinde bir haçlı seferidir.

TÜRKİYE’Yİ KAYBETME 

KORKUSUNUN GETİRDİĞİ DEĞİŞİM

Türkiye’ye yönelik bu akıl dışı baskıcı politikalar Türkiye’yi karşı arayışlara itecektir.

ABD ve müttefiklerinin dışlayıcı ve saldırgan politikaları karşısında kendini baskı altında hisseden diğer ülke ve karşı oluşumlarla partner ve dayanışma arayışları gündeme gelecektir.

Türkiye’nin Asya açılımı politikalarının devamında Rusya’nın yanında her alanda büyüyen Çin ile ilişkileri geliştirilecektir.

Tarihi ipek yolu projesinin hayata geçmesiyle Türkiye’nin ekonomisi kapsamında jeopolitiği daha da güçlenecektir.

Çünkü Türkiye’nin küresel ve bölgesel konularda varlık göstermesinin zamanı gelmiştir.

Bunu engellemeye kalkanlar kaybeder.

Türkiye’nin artık bu potansiyele sahip olduğu gerçeğini gören ABD ve AB liderleri Türkiye’yi kaybetmeme adına yeni politik hamlelere geliştirmeye çalıştıklarına şahit oluyoruz.

ABD Başkanı Trump, Washington’da ağırladığı Sn. Erdoğan’a yakın duruşu ve övgüleri bunun en bariz örnekleriydi.

Trump, 3-4 Aralık’ta Londra’da gerçekleşecek olan NATO zirvesinde Başkan Sn. Erdoğan ile yeniden buluşmak istiyor.

Ayrıca; Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Londra’da Başkan Sn. Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmeye hazırlanıyor.

Bütün bu gelişmeler Türkiye’nin vazgeçilmezliğinin ve ona duyulan ihtiyacın bir kere daha anlaşılmasıdır.

Bu duruma gelinmesinde Uluslararası Sistemdeki değişen denge politikaları çerçevesinde Türkiye’yi kaybetme korkusunun yanında Başkan Sn. Erdoğan’ın ileri görüşlülüğü ile dik duruşunun önemli payı vardır.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Eren

Bu Ne Akıl , Ne Mantık , Acayip ... Ergenekon , Balyoz , Barış Süreci , FETÖ , Bunlar Hepsi AKP İktidarın Yaptığı Yanlış Ve Tekçi , Ben bilirim Politikası Sonucu değil mi ??? ABD ve AB , Düşman değil, Sadece Çıkarkar vardır ...
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23