• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Yolsuzluk…

28 Aralık 2019
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Doğru ile eğri kesin hatlarla birbirinden ayrılmalıdır ki, aralarında girdi ve çıktılar olmasın, doğru eğriye, eğri doğruya karışmasın…

Onun içindir ki, daha ilk surede Kur’an bize doğruya hidayet duası öğretir ve Müslümanlar günde en az kırk defa bu duayı okuyarak namazlarında Cenâb-ı Hakk’tan doğru yola ulaştırılmalarını isterler. O yol ki, ilahî lütuflara kavuşmuşların yoludur. Ve yine o yol ki, sapıkların, Allah’ın gazabına uğramışların yolu değildir. Bilindiği gibi Fatiha’nın sonunda bu iki yol (doğru-eğri), kesin hatlarla birbirinden ayrılmış, tefrik edilmiştir.

Kur’an, okunuş şeklinde bile bu hususa dikkat çeker. Kehf  Suresinin birinci ayetinde eğri manasına gelen “ivec” kelimesini, doğru manasına gelen “kayyım” kelimesinden ayırır ve araya tecvit ilmine ait bir kavram olan “sekte” koyar. Sekte, nefes almaksızın sesi kesmeye denir. Bu iki kelime arasına sektenin girmesi elbet hikmet dolu bazı manalar içindir.

Öncelikle, «ivec» dendikten sonra susma, araya bir set koyma manasına gelir ki, doğru ile eğri arasında böyle bir set olmalıdır, demektir…

İkincisi: Doğruluk, Kur’an’la öyle koruma altına alınmıştır ki, değil eğriliğin onun içine girmesi yanına yanaşması bile mümkün değildir.

Üçüncüsü: Doğruluk ile eğrilik zulmet ve nur gibi iki zıttır. Bir arada bulunmaları imkânsızdır.

Dördüncüsü: Bütün eğriler kısa ömürlüdür. Her eğri “sekte”ye bitiş ve tükenişe uğramaya mahkumdur.

Beşincisi: “İvecen” dedikten sonra susmak, arkasından gelecek kelimenin büyüklüğüne dikkat çekmek içindir. Bu büyük kelime “Kayyım “, doğruluk kelimesidir.

Altıncısı: Doğruluk zati bir değere sahiptir. Onun değer ve kıymeti “eğriliğe” nispetle değildir. Eğer bir düşünce veya davranış eğriliğe kıyasla değer kazanıyorsa ona doğruluk denemez. Dense dense, eğriliğin daha az zararlısı denir.

İslâm, doğruluk ile eğrilik arasını kesin hatlarla ayırmaya bu denli hassasiyet gösteren bir dindir. O tek doğru yoldur. Onun dışındaki bütün yollar, yolunu kaybetmiş olma anlamında yolsuzluktur. İşte dünyada işlenen her türlü yolsuzluğun altında, bu manada bir «yol»suzluk, doğru yoldan mahrumiyet vardır. Yolunu bulmayı “yol” yapanların yollarının yol olmadığı artık açıktır. Böyle “yol”suzların yolunda “yolsuzluk” olması değil olmaması muhaldir. Zira “yol”suz zihniyet ancak yolsuzluk yapan insanlar yetiştirir. Böyle bir zihniyet içinde “doğruluk” aramak muhali taleptir. Onların literatüründe doğruluk, yolsuzluğa yol bulamadığından yolsuzluk yapamamak, demektir.

1993 yılında vuku bulan İSKİ skandalı sebebiyle kaleme aldığım bu yazıyı 26 yıl sonra Ankara Belediyesinde vuku bulan rüşvet olayı sebebiyle yeniden hatırladım. Gördük ki, aradan geçen çeyrek asırlık süreç içinde CHP zihniyetinde hiçbir değişiklik olmamış.  

Kendisinden 25 milyon lira rüşvet istendiğini iddia eden CHP eski milletvekili Sinan Aygün, Mansur Yavaş’ı CHP’den aday olmaya FETÖ’cülerin ikna ettiğini de iddia ediyor. Bu iddia doğru ise, bin almadan bir vermesi imkânsız bu terör örgütü elbette söz konusu ikna eyleminin bedelini de Mansur Yavaş’tan talep edecektir, etmiştir.

Dolayısıyla, bu olaya salt bir rüşvet olayı olarak bakmak eksik olur. Mutlaka bu olaydaki FETÖ payı da araştırılmalı, kovuşturmaya konu edilmelidir.

Bütün dünyaya yayılmış ve her çeşit yolsuzluğun toplama kampı haline gelmiş bir örgütle bu kadarlık bir irtibat ve ilişki işareti dahi bence önemli bir karinedir. İlk elden bu karineyi dikkate alması gereken yetkililerin gereğini yapacaklarını ümit etmek isterim…

FETÖ elebaşının son günlerde iyice tozuttuğunu da bu vesile ile okurlarıma duyurmak isterim. Reisi kastederek gözünün içine yalvararak, af dileyerek baktığını söylüyor. (Artık nasıl, nerde görüyorsa… Gördüm dediği doğruysa kuşkusuz halüsinasyondur.) Ardından da “Benim affımla bu işin altından kalkılmaz” dedim, diyor ve saçmalamalarını şu sözlerle sürdürüyor: “Allah’a ve Resul ü Zişana dedim ki, bunu benim affetmem mümkün değil, ama yine de siz bilirsiniz…”

Sadece şu son cümle bile onun yalnız zıvanadan değil ve daha nelerden nelerden çıktığını göstermeye yeter sanırım. Yine de bu ifadelerle kendi meczuplarına sübliminal mesajlar gönderme ihtimali de gözden ırak tutulmamalıdır. Onun jargonunda “Siz bilirsiniz”, karşı tarafa “teklifinizi kabul etmiyorum, derhal benim dediğimi yapın” demektir. 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

herifin hayatı: rüya, filim, aktörlük, ağlama, zırlama, fırlama..

Yılmaz Güney miydi, hangi keresteydi tam hatırlamıyorum; "Allah affetse bile ben affetmem" diye bi filim çevirmişti ve kendi gibi kalaslar seyrediyordu bu herifin öbeklediği bu fimi. Bu odun Feto ise rol değişikliği yapmış; "ben affetsem bile Allah affetmez" koymuş filmin adını, da; yalnız artık filmini seyredecek adam yok piyasada lan senin bay gülen.

Ne Mazhar Osman, ne de Ayhan Songar el atar bu sığıra!

"Olabilir, affedebilirim yağnii, ben çok mağfiret sahibiyimdir, de; bir de siz göz atın şu dosyaya bakiymm, ama işin içinden çıkılacak bir dosya da değil yağğnii; basın isterseniz cezayı" beyni mi sulanmış deseeem, kalın barsakları kafatasının iç cidarına mı monte edilmiş desem bilemedim ki artık! (Bu laflar ancak müşrik Gülen' in ağzından çıkar, ayyaş bile söylemez bunları!)
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23