• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Kayıp hazine…

14 Mart 2020
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

İstanbul tarzı Kur’an tilaveti bir ana damardır. Bu ana damarı taşıyan üç anlayış ya da ekol mevcuttur. Birincisi, Kur’an okuyuşunda tecvit kuralları esastır; Kur’an tahkik usulüyle okunmalı ve asla nağme yapılmamalıdır, diyenlerdir. İkinci ekol, söz konusu tilavet şartlarına nağmeyi de dahil edenlerdir. Fakat bu ekole göre nağme, Kur’an’ın kendi özgün iç musikisiyle sınırlı kalmalı; nihayetinde bir beşer eseri olan malum musiki ve makamlarından uzak durulmalıdır. Üçüncü ekol ise, tecvit ve tahkiki esas kabul etmekle birlikte malum ve mevcut musiki ve makamlarının bir çeşni olarak tilavete katılmasında mahzur görmeyenlerdir. Bu üçüncü ekole daha ziyade Üsküdar tarzı denilmektedir. 

Abdurrahman Gürses ve şakirtleri ikinci ekolü temsil ederler. Bildiğim kadarıyla günümüzde bu okuyuşu Fatih Çollak ve Ramazan Pakdil gibi isimler sürdürmektedirler. Birinci ekolün sembol ismi kimdir, bilemiyorum. Fakat İstanbul’un Avrupa yakasında varlıklarını hem teorik hem de pratik tedrisle devam ettirdiklerinden haberdarım.

Üçüncü ekolün günümüzde temsilcisi kalmamıştır, deniliyor. Ve bu ekolün son temsilcisinin de Reisülkurra Hafız Ali Üsküdarlı olduğu söyleniyor. Talebesi sayılabilecek tek isim merhum Kani Karaca. Ne ki o da halef olma noktasında eksik. Mehmet Ali Sarı, İsmail Karaçam gibi işin uzmanı isimler, başta Mevlid olmak üzere dini, ladini musikide Kani Karaca’nın ustalığını kabul etseler de Kur’an tilaveti noktasında Hocasının çok gerisinde kaldığını söylüyorlar. Nakledilen bir anekdota göre, bizzat Ali Üsküdarlı da bu anlama gelebilecek ifadede bulunuyor. Diyor ki: “Bugüne kadar gördüğüm en istidatlı kişi Kani idi. Fakat ona daha bildiklerimin onda birini öğretemeden kayınpederi onu piyasaya saldı. Çok yazık oldu…”

Hafız Ali Üsküdarlı’nın lakabı Bülbül Hoca. Okuyuşu bülbül şakıyışına benzediği için ona böyle demişler. Beğendiği tek kişi ise Hafız Sami. Hafız Sami efsane bir Kur’an okuyucusu. Kendi devrinin en büyük musiki üstadı Zekai Dede’ye musiki meşki için gitmiş, Zekai Dede onu dinledikten sonra, evladım, demiş, senin musiki meşkine ihtiyacın yok, sana Hüda zaten meşk etmiş. 

Zamanın teknolojik şartları ve cemaat karşısında Kur’an tilavetini çok genç yaşlarda bırakması sebebiyle Hafız Sami’nin günümüze ulaşan bir tilavet kaydı yok. Onunla ilgili bütün bildiklerimiz, kendisi de iyi bir Kur’an okuyucusu olan Ali Rıza Sağman’ın “Meşhur Hafız Sami Merhum” adlı kitabı. Sağman’ın onun okuyuşu ile ilgili bilgi yüklü tasvirleri çok canlı ve gayet doyurucu. Sağman’ın, beşeri ilişkiler bazında araları oldukça serin Hafız Ali Üsküdarlı’yı Hafız Sami’nin en önemli takipçisi olarak değerlendirmesi de çok önemli bir referans.

Ali Rıza Sağman, adı geçen eserde, Hafız Ali Üsküdarlı’nın sesinin tonunu Rebab sesine benzetir. Son derece muhrik ve müessir olduğunu ve hançeresini çok zengin bulduğunu söyler. Kendisi de bir okuma üstadı olan Mehmet Ali Sarı Hocamız da “Beyoğlu’nda Bir Hafız” isimli otobiyografisinde onun için, taklit edilemeyecek seviyede güzel ve sanatlı okuyan bir Kur’an karii idi, ifadesini kullanır. Ve İstanbul tarzı Kur’an okuyuşunun onunla birlikte bittiğini söyler. 

Günümüze uzanan çizgide, Tecvit ve Kıraat ilminin yaygınlaşmasında çok emeği geçmiş bir ilim adamı ve fevkalade bir Kur’an okuyucusu olan Prof. Dr. İsmail Karaçam hocamız da Hatıralar başlıklı otobiyografisinde Hafız Ali Üsküdarlı hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunur: 

“Sesinin ve gırtlağını güzelliği dillere destandı. Özellikle Kur’an tilavetinde musikiyi, Kur’an okumanın adabına riayetle birlikte ustaca kullanırdı. Yaptığı ilahi nağmeler ve makamlar arasında birbiriyle ülfet eden geçkilerle süslenmiş seyirler takip ve tatbik hususunda Ali Efendi Hocanın kabına(topuğuna) ulaşmış bir kimse tasavvur edemiyorum. 

Ali Efendinin makam seyrinde med-cezirlere rastlamanız kabil olmazdı. Birbiriyle en uyumu gösteren makamlar arasında Ali Efendi Hoca bir bülbül gibi çağlar, makamlar bir akarsu gibi insan kulağını ve gönül tellerini rahatsız etmeden akar da akardı. Sayfaların kıraati bir birini takip eder de vaktin nasıl geçtiğinin farkına varamazdınız.” 

Kıraat ilminin kurumsallaşmasında tarihi bir misyon eda etmiş, kendisi de iyi bir Kur’an okuyucusu olan Diyanet İşleri eski Başkanı Tayyar Altıkulaç, “Zorlukları Aşarken” isimli üç ciltlik hatıratında, Hafız Ali Efendiye, İsmail Karaçam’ın yardımcılığında, kaydedilmek üzere bir hatim okuması teklifinde bulunduğunu anlatır. Üstadın yaşı o sıralarda doksanı aşkındır. Önce kabul etmek istemez; fakat ısrarlara da dayanamaz. İsmail Karaçam hocamızın evinde iki aylık hummalı bir çalışma sonunda okuma tamamlanır ve kırk üç kaset olarak Diyanete teslim edilir. Sene 1973’tür. Zaten 1976 yılında da bu büyük Kur’an okuyucusu ebedi aleme intikal eder. Ve işin ilginç ve üzücü yanı Diyanet İşleri gibi bir devlet kurumunun yed-i eminine teslim edilen böylesi bir hazine bir müddet sonra kaybolur.

Hayır, başka değil, bu hatm-i şerif hâlâ bir talihli tarafından bulunmayı beklemektedir. Biz de duacısıyız… 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

İki cihanda bahtiyar olasın Latif Erdoğan

Sen hak kelam yazdıkça CIA’nın misafiri müfsid kininden çatlarmış. Bediüzzaman’a kulak verin robot şakirtler! “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız.Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz.” Ey robotlar! İşte size ölçü. Bu Penisilvanya sümüklüsünü vurun mihenge. Vicdanınız hakem olsun.

güzel okuyanlar

Tayyar' ın kendini değil ama okuyuşunu beğenirim.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23