• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
İlhan Oral
İlhan Oral
TÜM YAZILARI

Diyanet değilse, kim? 

22 Eylül 2019
A


İlhan Oral İletişim: [email protected]

İlk insan, bir peygamberdir. Onunla başlayan ilâhî dava son peygambere kadar bir bütündür. Onların karşısında bozguncular vardır. Bozguncular genelde kâfirlerdir. Kâfirlerin tutarlı tarafları yoktur. Bozguncular daima vehimle karar verirler. Bozguncu kâfirlerin ilmî dayanakları yoktur. Evhamlarını bilimselleştirmeye yeltenirler.  

Nereden gelirse gelsin Allah Teâlâ, çer çöp mesabesindeki her tür vehim ürünlerini ve iddialarını izmler çöplüğüne atar. İddiacılarını sürekli uyarır. Onları son nefes denilen bir anlık olaydan sonra toprağın derinliğine indirir. Bu tür beşeri iddiaların sahipleri silinir giderler. Akıllarını kullanmadan, kendilerine geçici olarak verilmiş olan ömrü boşuna heder ederler. Temelsiz, dayanaksız iddialarla, engin hazine olan akıllarını kötüye kullanırlar. Dünyada mutsuz ve huzursuz yaşarlar, sonsuz âlemde de bitmez tükenmez acılar çekerler. İlâhî kaynağa bağlanmazlar, vehim ve öfkeye kapılırlar. Akla hayale gelmedik farklı ve bozuk görüşlere takılırlar. Dünya hayatında tutarsız ve mutsuz yaşadıkları gibi arkalarında da kötü isim bırakır, çeker giderler. Bu nasipsizler, gelecek olan hayatta zelildirler ve ziyandadırlar.

Buna karşılık Peygamberler silsilesinde ayrılık yoktur. Bunların hepsi ayni dava ile görevlidirler. Hazreti Âdem aleyhisselamdan son peygambere kadar sistem ayni sistemdir. Allah Teâlâ, Peygamberler silsilesinin son halkası Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i göndermiştir. Hem Onu “rahmeten lil’âlemin” ve “kaffeten linnas” olarak göndermiş ve hem de Ona “kavli sakil” ile ağır görev vermiştir. Bu “ağır söz”, inananların kalbinden kötülüğü tasfiye eden, arındıran Kur’an’dır. İşte bu Kur’an, Onun ümmetine büyük bir görev yüklemiştir; Sizden oluşup gerçekleşecek,  hayra davet eden, maruf ile emreden ve münkerden nehyeden öncü bir ümmet (lider kadro) olsun. İşte felâha erenler onlardır. (Ali İmran:3/104) Bu ayete göre bu “lider kadro,” ehliyet ve liyakat sahibi müslümanların seçerek işbaşına getirdikleri üstün şahsiyetlerdir. Halk nezdinden seçile seçile en üst kadroya kadar seçim devam eder. Bu zevat, âlim, ârif ve âdil şahsiyetlerdir. Bunlardan seçilerek işbaşına gelen en üst şahsiyet ise dünya İslam Birliğinin de lideridir. Bu ise kesin emirdir.

Bugün Hristiyanların Vatikan’ı ve Musevilerin haham başı vardır. Onlar için dini özgürlük vardır. Ancak böyle bir imkân müslümanlara yasaktır. Bu yasağı koyanın kim olduğu belli olmadığı halde yasaktır! Bu yasak güdümlü, kontrollü ve amansız bir yasaktır! Asırlarca gittiği her yere ilim, irfan, hak ve adalet ile medeniyet götüren İslam’a engel olma yasağıdır. Güvenilir dayanakları olmayan siyonist ve ehli salip, İslam’ın gücünü etkisiz hale getirmek için her alanda İslam’ı itibarsızlaştırma mücadelesi vermektedirler.

Bize, geçtiğimiz asrın ve insanlık tarihinin en hain, en kalleş ve en korkunç projeleri uygulandı. Özellikle İslam ülkelerinde büyük tahribatlar öngörüldü. Bu yasaklarla tarihte görülmemiş çöküşe ve yıkıma sebep oldu. Müslümanlar kökten itibarsızlığa mahkûm edildiler. Özellikle müslümanların bilgilenme yollarını tıkadılar. İçeride âlimler, seçkin değerler olmalarına rağmen aktivitelerini kaybettiler. Devlet kadroları zaafa uğradı. Devleti taşıyamadılar. Bunların peşinden aile çöküntüleri baş gösterdi. Devletleri yıkıldı. Ekonomik güç kalmadı. Kültür hazineleri tahrip edildi. Yıkılan devletleri yerine yasakçılar Türkiye’de yeni bir devlet kurdurdular. Bu devletin adı, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Sonra demokrasi ve laiklik gibi ucube ve ideolojik kavramlar yerleştirdiler. Sistemi işlemez makine yaptılar.

Buna rağmen yeni devlet bünyesinde din adına Diyanet İşleri Başkanlığı diye bir kurum kuruldu ve ülkede din işleri bu kuruma tevdi edildi. Kurumun yapacağı çok hizmet vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın uhdesinde mevcut birçok yetkiler vardır. En itibarlı olabilecek bir konuma sahiptir. Lider kadro hüviyetine sahip olmasa bile birçok alanda, tarihin seyrini değiştirecek hizmet yapabilir. Her şeyden önce Kur’an öğretim ve eğitimi ile aile eğitimi, hizmetlerini projelendirir. Bunlarla toplumu yeniden inşa edebilir. Büyük bir kadroya, hazır potansiyel güce ve büyük bir bütçeye sahiptir. Aktivitelerini artırmalıdır.

Bu büyük görevi yapacak olan Diyanet değilse, kim olacaktır? Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran Allah Teâlâ’yı unutmadan düşünmek gerekir! Esselamu aleykum.   

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Ferhat

Hocam diyanet değilse, tarikatlar, şeyhler ve cemaatler değilse tabiki istişare ve şura sistemi ile seçilen tüm müminlerin emiri EMIRUL MUMİNİN olarak tabir ettiğimiz Liderimiz bize kılavuz ve rehber olması gerekmezmi? Malesef ebusufyan oğulları Emevilerin ehlibeyti ve müminlerin son emiri ve imamı olan ve resulallah efendimizin sirtindan indirmediği cigerparesi hz. Hüseyin ra efendimizi katl ederek islam mülkünü gasp ettiğinden günümüze kadar ümmet yetim ve başsız kalmıştır. Nitekim müminler o gün bu gündür zillete ve zulmlere maruz kalmişlardir. Nitekim müminler esaret altina giretek ALLAH ın emr ettiği sistemi terk etmek zorunda birakilmiş ve müminlerin deccalizme dayanan düzen ve ideolojilere ve hatta saltanat sistemlerine biat etmelerine zorlanmışlardır. Kısacası islam emevi devrindeki imamların ve halifelerin onlara biyat etmesi ile Allah ın hak ve hukuku olarak tabir ettigimiz islami şura sistemine son verilmiş ve islam mülkü emevilerin tekeline geçmiştir. Dolayısıyla osmanli padişahların saltanat sisteminde aynı sekilde devam etmiş ve islam padişahların otoritesine bağlı olan tarikat ve seyhlerin tekeline girmiştir. Padişahların otoritesine bağlı olan tarikatlar ve cemaatler padişahın cikarlari doğrultusunda fetva yazarak saltanat sistemini ayakta tutmuş ve Allah ın emrettiği islami şura sistemi yasaklanmıştır. Nitekim günümüzdeki islam ümmeti hala esaret altına bulunmakta ve islam mülkü gasp edilerek Allahin emr etmiş olduğu islami şura sitemi yasaklanarak rabbimizin bize emr ettigi hak ve hukukunun tecellesi yasaklanmıştır. Dolayısıyla islam günümüzde deccalizme dayaynan liberalizm ve kominizm merkezli ideoloji ve düzenler tekelinde girerek sapkin düzenlerin otoritesine bağlı bırakılarak onlarin çizdiği sınır ve normların disina cikmamak sureti ile icra edilmekte. Diyanet, ilahiyat fakülteleri ve hatta cemaat ve tarikatlar aynı şekilde bu sapkın düzen ve onların sınırları dahilinde faliyet gösteren siyasi ideolojilerin tekeline girmiştir. Bunlar siyasi otoritenin çıkarlarını savunarak islami sadece ameli açıdan tabir eden ve onların çıkarları dogrultusunda fetva yazan gayri islami kurumlardan ibarettir. Halbuki iman etmenin en ön şartı akidevi ve itikadi açıdan rabbimizin bize emr ettigi sistemlerden baska bütün sistemleri red etmekten geçer, aksi takdirde bir mümin itikadi açıdan iman etmiş sayilmaz ve tüm amelleri boşa gider, zira baska sistem ve ideolojilere biat ederek onlarin sapkin yasalatina inanmak ve desteklemek sirk olarak sayılmaktadır.

Ferhat

Hocam diyanet değilse, tarikatlar, şeyhler ve cemaatler değilse tabiki istişare ve şura sistemi ile seçilen tüm müminlerin emiri EMIRUL MUMİNİN olarak tabir ettiğimiz Liderimiz bize kılavuz ve rehber olması gerekmezmi? Malesef ebusufyan oğulları Emevilerin ehlibeyti ve müminlerin son emiri ve imamı olan ve resulallah efendimizin sirtindan indirmediği cigerparesi hz. Hüseyin ra efendimizi katl ederek islam mülkünü gasp ettiğinden günümüze kadar ümmet yetim ve başsız kalmıştır. Nitekim müminler o gün bu gündür zillete ve zulmlere maruz kalmişlardir. Nitekim müminler esaret altina girerek ALLAH ın emr ettiği sistemi terk etmek zorunda birakilmiş ve müminlerin deccalizme dayanan düzen ve ideolojilere ve hatta saltanat sistemlerine biat etmelerine zorlanmışlardır. Kısacası islam emevi devrindeki imamların ve halifelerin onlara biyat etmesi ile Allah ın hak ve hukuku olarak tabir ettiğimiz islami şura sistemine son verilmiş ve islam mülkü emevilerin tekeline geçmiştir. Dolayısıyla osmanli padişahların saltanat sisteminde aynı sekilde devam etmiş ve islam padişahların otoritesine bağlı olan tarikat ve seyhlerin tekeline girmiştir. Padişahların otoritesine bağlı olan tarikatlar ve cemaatler padişahın cikarlari doğrultusunda fetva yazarak saltanat sistemini ayakta tutmuş ve Allah ın emrettiği islami şura sistemi yasaklanmıştır. Nitekim günümüzdeki islam ümmeti hala esaret altına bulunmakta ve islam mülkü gasp edilerek Allahin emr etmiş olduğu islami şura sitemi yasaklanarak rabbimizin bize emr ettigi hak ve hukukunun tecellesi yasaklanmıştır. Dolayısıyla islam günümüzde deccalizme dayaynan liberalizm ve kominizm merkezli ideoloji ve düzenler tekelinde girerek sapkin düzenlerin otoritesine bağlı bırakılarak onlarin çizdiği sınır ve normların dışına çıkmamak sureti ile icra edilmekte bırakılmıştır. Diyanet, ilahiyat fakülteleri ve hatta cemaat ve tarikatlar aynı şekilde bu sapkın düzen ve onların sınırları dahilinde faliyet gösteren siyasi ideolojilerin tekeline girmiştir. Bunlar siyasi otoritenin çıkarlarını savunarak islamı sadece ameli açıdan gereklerini açıklayan ve onların çıkarları doğrultusunda fetva yazan gayri islami kurumlardan ibarettir. Halbuki iman etmenin en ön şartı akidevi ve itikadi açıdan rabbimizin bize emr ettigi sistemden baska bütün sistemleri red etmekten geçer, aksi takdirde bir mümin itikadi açıdan iman etmiş sayilmaz ve tüm amelleri boşa gitmiş sayılır, zira başka sistem ve ideolojilere biat ederek onlarin sapkin yasalarına inanarak onları desteklemek şirk olarak sayılmaktadır.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23