Aile birliğinin korunması bir beka meselesidir

Aile birliğinin korunması bir beka meselesidir

Hüseyin Öztürk

Aile birliğinin korunması bir beka meselesidir. Aile birliği; ne parayla ne pulla ne silahla ne propaganda ile ne siyasetle ne de başka bir yolla korunabilir.

Aile bağları öncelikle dini-milli değer yargılarıyla oluşmuş medeniyetimizin ihya edilmesiyle, eğitim-öğretimden medyaya kadar bütün bir sosyal hayatın her veçhesinde uygulanabilir hâle getirilmesiyle mümkündür.

Bu manada tam tersi bir mücadele ile karşı karşıyayız. En azından bunlara karşı önlem alarak, aile birliğimizi bozan operasyonların farkında olarak aile bağlarımızı koruyabiliriz.

Tabi bu işe öncülük etmesi gereken, “Aile bağları güçlü seçmenlerin” iktidara getirdiği hükümetimizdir, hükümetimizin ilgili bakanlıkları, kuruluşlarıdır.

Herkesin gördüğü bir gerçek var ki, her cinsten köpeklere bağlılık; anneye, babaya ve aileye bağlılığın çok önüne geçmiş vaziyettedir.

Böylelerin sayısı elbet çok az lakin gelin görün ki, medya araçlarından öyle bir sunulmaktadır ki, sanırsınız 85 milyon köpekçi, köpekperest.

Şimdi bu hâl bilerek, isteyerek ve dahi belli bir program çerçevesinde yapılmıyor mu? Peki, bunun böyle olduğuna dair yine aynı sosyal medya araçlarından cevap verilemez mi?

•

Dün sözünü ettiğim kitaptan bazı pasajları kaydedelim:

“Bir sosyal mühendislik projesi olan eşcinsellik, anneliğin yok edilmesi, baba otoritesinin yıkılması ve nesilden nesile aktarılan geleneksel terbiye sistemin ortadan kalkması, üstel bir hızla, zamana yayılarak gelişen değişimlerdir.

Sosyal değişim hareketini, insanlığın doğuştan gelen cinsiyet ve aile yapısına yönelik açılmış bir savaşın farklı cepheleri gibi anlayabiliriz.

Bütün bu cephelerin bazı merkezlerden eş zamanlı olarak koordine edildiğine yönelik işaretler var ve art arda yeni cepheler açılıyor.

Projenin başarısı, mimarlarını bile şaşırtıyor. Her bireyin düşünce yapısı, duygusal eğilimleri, davranış alışkanlıkları ve hatta manevi yönelimleri kayıt altında olduğu için artık genel yayına da gerek yok.

Adeta kuklaların iplerle oynattığı kuklalara dönüştük, ip çekilince istenilenleri yapar hâle geldik. Ve büyük ihtimalle ‘kuklacılar’ bizimle eğleniyor. (Hâşâ) tanrı olma hezeyanlarıyla sadist bir zevk yaşıyorlardır.

Bütün insanlığı böyle idare edebilmek, istenen her şeyi yaptırabilmek; inanılmaz paranoyak bir güç duygusu yaşatabilir”.

•

Evet, madem Müslüman bir milletiz o vakit müracaat kaynağımız doğal olarak kitabımızdır ve bizi aile, millet yapan da kitabımızdır. Buyurun:

“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.” (Kıyâme,36)

Demek ki, insanoğlu başıboş yaratılmadığına göre sosyal medyanın gayyasına savrulmuş olan meçhul çer-çöp değildir. Kendisine, ailesine, ülkesine karşı mesul bir varlıktır.

Ezcümle:

İnsanı ve aileyi parçalayarak kendilerine gelecek hazırlayanlar, esas Yüce Yaratıcıya kafa tutmaktadırlar.

Tolstoy’a; “Kötü insan kimdir” diye sormuşlar. O da; “Nefsini tanrı edinerek insanlığa ve dünyaya kötülük edenlerdir” demiş.