• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

Şahinli kasabasını ziyaret

05 Haziran 2021
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

Sayın Dışişleri Bakanımız MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU Beyefendinin Yunanistan’ı resmi ziyareti esnasında Atina’ya gitmeden önce İSKEÇE ve Gümülcine’deki Müslüman soydaşlarımızı ziyaret etmesi üzerine. Değerli kardeşlerim bugün sizlerle çok eski, okuduğunuzda sizleri de duygulandıracak bir hatıramı paylaşmak istiyorum.

1981 yılı Ramazan-ı Şerif ayı idi. Vaiz ve sohbetler yapmak üzere davet üzerine eski adı İskeçe’ye gönderildim. O zamanlar İskeçe müftüsü Osmanlı ulemasının son halkalarından gerçekten Türk sevdalısı Mustafa Hilmi Efendi idi. Oğlu Aga Hafız müftülükte görevli daha çok vakıf işleri ile ilgili idi. Ahmet Faikoğlu müftülükte kâtipti (Sonradan Türklerin milletvekili seçildi.). Ölenlerin hepsine Cenab-ı Hakk gani, gani rahmet eylesin. 21.07.1981 günü Müftü Mustafa Hilmi Efendi ile makamında oturuyor ve sohbet ediyorduk. Kendisi hoş sohbet, aynı zamanda nüktedan bir insandı. “Azınlık olduğumuz için bizler burada çok eziyet ve sıkıntılar çektik. Halen de çekiyoruz. Bir ara çocuklarımıza kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okutmamız bile yasaklanmıştı. Ama bizler hiçbir zaman yılmadık ve geri adım atmadık. Mahkemelere müracaat ettik. Mahkemeleri kazandık ve çok şükür çocuklarımıza Kur’an-ı Kerim ve gerekli dini bilgileri Elhamdülillah öğretiyoruz. Yunanlılar hiçbir meşru sebep göstermeden İskeçe’deki tarihi Tabakhane Camimizi yıktılar. Çok uğraştık. Engellemek istedik, ancak başarılı olamadık. O güzelim tarihi camimizi yıkarak maalesef yerine park yaptılar. Bugün İskeçe olarak iftihar ettiğimiz bir köyümüz ve kasabamız vardır. ŞAHİNLİ Kasabası. Elhamdülillah hiç bozulmadan, Türk ve Müslümanlıklarını, örf ve adetlerimizi yaşıyorlar, yaşatmaya çalışıyorlar. Orada bir Yunan anıtı var. Zaman zaman Yunanlılar orada merasimler yaparlar. Ancak bizim Türkler o tip merasimlere hiç katılmazlar. Orada halen Osmanlı sistemi ile eğitim yapan medresemiz vardır. Talebeler Latin yazısı yanında, eskimez Türkçe yazısını mükemmel olarak kullanır ve medreseler de okunan dersleri okurlar. Şimdiye kadar Yunanlılar hiçbir Türk yetkiliye orayı ziyaret etmek için izin vermediler. İlker Türkmen burada konsolos iken Yunan devletinden Şahinli’yi ziyaret etmek için izin aldı. Ancak o gece geç vakit yola yukarılardan bir hayli koca koca taşlar düşürerek Yunanlılar kasten yolu kapattılar. İlker Türkmen makam arabası ile oraya kadar geldi baktı ki yol kasten kapatılmış. Türkmen Bey: “Araba ile gidemezsem de yaya olarak soydaşlarımı ziyarete giderim” demiş. Ve yaya olarak Şahinli’yi ziyarete gitmiş. Yıllar sonra Bir Türk yetkili Şahinli’ye gidince tabir caiz ise yer yerinden oynadı. İlker Türkmen’e büyük sevgi gösterisinde bulundu Şahinlililer.” Bu hikâyeyi rahmetli Müftü Efendiden dinlediğimde gerçekten ben de duygulanmıştım. Müftü Efendi de çok heyecanlı bir şekilde anlatıyordu. Müftü Efendi bu olayı anlatırken orada olan ve o an için yaşadığı duygu ve heyecanı ancak görmekle ne kadar duygusal bir atmosfer oluştuğuna insan inanabilir (Aynel yakın olarak görmek ve yaşamak).

Müftü Efendiye: “Hocam bizim orayı ziyaret etme şansımız yok mu? Gerçekten ben de çok duygulandım. Oradaki medreseleri ve Müslüman Türk kardeşlerimi görmek isterim” dedim. Müftü Efendi bana: “Şimdi ülkede seçim var. Aga Hafız’a söyleyelim belki seçim sebebi ile izin almak daha kolay olabilir” dedi. İsimlerimizi Aga Hafız ilgili birimlere verdi gideceğimiz günü belli ederek izin istedi. Yunan makamları Şahinli’ye gitmek için bize izin verdiler. Belirtilen günde Müftü Efendi, oğlu, ben ve Konyalı arkadaşım Muzaffer Erdinç bir taksi ile Şahinli’ye gitmek için yola çıktık. Yolda birkaç yerde mola verdik. Yolun karşı tarafında; dağda ve yamaçta bir köy gördüm ve sordum. Bu köy neden böyle dağda ve yamaçta kuruldu. Aldığım cevap şöyle: “Burası zamanla sık bir ormanlıktı. Sizin Karadeniz’den kereste biçmek için hızarcılar buraya geldiler. Zamanla evlendiler ve derken artarak bir köy haline geldiler. Bu köyün adı o yüzen; Lazoviç’tir.” (İlmi ve tarihi durumunu bilmiyorum sadece dinlediğimi aktardım.). Nihayet Şahinli kasabasına vardık, arabamız yolda durdu, yolun o an itibari ile sol tarafında kalan köyün ahşaptan tarihi bir camisi var. Arabamızın etrafı sarıldı. Türkiye’den gelen misafir hocalar diye. Ne mümkün adım atamıyoruz. Mübalağa olmasın birkaç yüz metrelik yolu on, on beş, yirmi dakikada alamadık. Millet ağlayarak boynumuza sarılıyor. Ağlıyor, ağlıyor… Gözler yaşlı, boğazlar düğümlemiş… Camiye vardık. Müftü Efendi bana: “Ali Hocam sen kürsüye çık. Bu hemşerilerimize hem dinimizden hem de Türkiye’den ve Türk kardeşlerimizden bir şeyler anlat” dedi. Kürsüye çıktım. Mahfelde kadınlar, aşağıda erkekler gerçekten camiyi leba leb doldurmuşlar. Hem kadınlar hem de erkekler caminin içinde olmalarına rağmen birçokları hıçkırarak ağlıyorlar. Gayet samimi söylüyorum inanın kürsüde benim de boğazım düğümlendi. Üç beş dakika zor konuştum. Oradaki cemaatle beraber ben de kürsüde ağlamaya başladım. Konuşamayacağımı söyleyerek kürsüden indim (Yazarken şu an bile aynı heyecanı yaşıyorum). Müftü Efendi kalktı caminin mihrabına geçti. Kısa ancak çok etkili bir konuşma yaptı: “Arkadaşlar! Hocalarımız sizlerin hallerinden etkilenerek duygulara kapılarak gördüğünüz gibi boğazları düğümlendi konuşamadılar. Benim sizden bazı isteklerim vardır. Bunların en başında dilimiz Türkçeyi mutlaka konuşun ve çocuklarınıza öğretiniz. İslam dinini, örfümüzü, adetlerimizi asla bırakmayınız. Bizler Müslüman Türk oğlu Türkleriz (Şimdiki bir kısım Yunanlı yetkililer Müslüman Türkleri Türk saymak istemiyorlar. Elbette ki oradaki kardeşlerimiz de Türk oğlu Türk ve Müslümanlardır). Unutmayınız arkamızda, bizimle beraber aynı dili konuşan, aynı inancı paylaşan ana vatanımız Türkiye’de 50-60 milyon Türk kardeşimiz vardır (O zamanki yaklaşık nüfus).”

Camiden çıktık medreseyi ziyarete gittik. Medresede okuyanlar gerçekten eskimez Türkçe ile yazıyorlar ve okuyorlar. Orada o zaman bütün din görevlileri sokaklarda dahi sarık ve cübbeleri ile gezebiliyordu. Yani dini bir hizmette bulunanlar hem hizmet mahallinde hem de çarşı pazarda dini kıyafetlerini kullanabiliyordu. Hatta Rahmetli Aga Hafız Ankara’da bir devlet dairesine başında sarık olarak gitmişti de bizim laik kafalarca tenkit edilmiş, uyarılmıştı. Çok cesur bir insan olan Aga Hafız hiç çekinmeden: “Ben Yunanistan’da azınlık olarak Bir Türk olarak yaşıyorum. Orada her zaman başımda sarıkla çıkıyorum. Kendi vatanımda sizler rahatsız oluyorsunuz. Sizlere çok yazıklar olsun” diye çıkıştığını bize anlatmıştı. Orada iken bize çok hizmetleri geçen Hüseyin Kâhya isimli arkadaşımızla halen telefonla ve elektronik posta ile görüşmelerimiz devam eder. Feyizli bir Ramazan-ı Şerif geçirmiştik. Bizler kendi ülkemizde gözlerimizi açıp birinci sınıf vatandaş olarak yetiştiğimiz için çeşitli ülkelerde din kardeşlerimizin ve soydaşlarımızın, ikinci sınıf veya azınlık olarak yaşayarak çektikleri sıkıntıların farkına varmamış olabiliriz. Dünyanın birçok yerinde halen Türk soydaşlarımız ve Müslüman din kardeşlerimiz azınlık halinde ve çok sıkıntılar çekmektedirler. Cenabı Hak yardımcıları olsun. Zalimlerin şerlerinden korusun inşallah. Mehmet Akif’in söylediği gibi Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın. Rabbim bütün soydaşlarımızın, din kardeşlerimizin her nerede bulunurlarsa bulunsunlar yardımcıları olsun. Zalimlerin şerlerinden korusun. Âmin… Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23