• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Profesyonel Alkışlayıcılar

26 Ekim 2018
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Bu durumu enteresan bulmayanlar olabilir ama ben yine de söz edeceğim…

Devlet Bahçeli, ittifaka son veren konuşmasını yaptığında tüm salon onu ayakta alkışlıyordu. Fakat aynı salon kısa bir zaman önce de ittifak anlaşmasını coşkuyla alkışlamıştı.

MHP ile kurulan Cumhur İttifakını asrın projesi olarak sunan iktidar çevreleri de “herkes kendi yoluna” açıklamasını coşkuyla alkışladılar.

Bu süratli değişim, çok alıştığımız, fakat özünde çok enteresan bir psikolojiye işaret eden bir durum bence…

Türkiye’de siyasetin zemininin çok hızlı değişmesi değil bu tablonun tek açıklaması.

İşin belki de daha mühim yanı, salonlar dolusu insan arasında farklı düşünen hiç kimsenin olmaması.

Yani insan şunu merak ediyor.

Herkes ittifakın bitmesini veya kazaya uğramasını bu kadar sabırsızlıkla bekliyor idiyse dün ittifakı yere göğe sığdıramayanlar kimlerdi?

İşte asıl sorun burada zaten.

İttifak bu konunun tek örnek değil ve mesele ittifak da değil…

Hafızamızı kısaca yokladığımızda, yakın zamana dek yaşanmış yığınla siyasi “U” dönüşü olduğunu görürüz…Ve her zaman bu “U” dönüşlerini coşkuyla alkışlayan kalabalıklar…

****

Bu onaylama hızına, bu adaptasyon süratine Erich Fromm, “robot uyumluluğu” adını vermişti… 

Siyasette tebarüz eden, fakat toplumun tüm kesimlerini teslim alan, ortak aklı öldüren bir problem bu. Düşünme melekelerimiz öylesine felç olmuş durumda ki ışık hızıyla kanaatlerimizi değiştirebiliyor, en kabul edilmez yaklaşımları bile anında içselleştirebiliyoruz.

İktidarı, muhalefeti, cemaatleri, sivil toplumuyla her yerden yalnızca tek bir ses yükseliyor.  Bu sesi de, “robot uyumluluğunu” kanıtlamak için çırpınan, alkışların sesi takip ediyor. 

****

Yalnızca başkanlar, liderler fikir beyan ediyor ve onlar her hangi bir konuda bir tavır göstermeksizin kendi cenahlarından hiç kimse, en açık meselelerde dahi tek kelime edemiyor. Etmekten çekiniyor.  Hadiselerin genel seyrine bakıldığında Türkiye siyasetine, toplumun nasıl yönetileceğine, insanların geleceğinin nasıl olacağına; demokratik toplum değil, sadece birkaç adam karar veriyor.  

Geri kalanlar, yani toplum, “figüran” olarak görülüyor…

Bu sadece Ankara’da ya da bürokrasi de böyle değil.

Belki de yerel yönetimlerde, Ankara’da olduğundan daha fazla yaşanıyor bu durum.

Mesela yerel yöneticiler, ne söylerlerse veya hangi tutumu sergilerlerse sadece ve sadece alkışlanıyorlar kalabalıklar tarafından.

Çünkü her organizasyonda onları dinlemekten sıkılmıyormuş gibi yapan ve daha fazla alkış patlatarak göze girmeye çalışan bir takım kimseler hazır bulunuyor.

Yakın çevrelerinden, yardımcılarından, o koltukta oturdukları süre boyunca dişe dokunur hiçbir eleştiri duymuyorlar.

Kimse kibarca, “Sayın Başkan, biraz incitici olmadınız mı?” demeye bile cesaret edemiyor.

Yine çünkü, her meselede olduğu gibi burada da menfaat en belirleyici rolü oynuyor.

Siyaset, menfaatin yegane kaynağı haline gelince, alkış tutmanın, pohpohlamanın, överek göklere çıkarmanın önüne geçilemiyor maalesef.

Bu tip riyakarlıkların ancak menfaati garanti altına alacağını kargalar bile biliyor.

“Siz Bosna için vazgeçilmezsiniz” diyen haddini bilmez gazeteciye “abartıyorsunuz” diyebilecek mütevazılıkta Aliya İzzetbegoviç tipi siyasetçilere pek rastlanmıyor bizde. Aksine koltuk işgal  edenlerin bir kısmı kendini vazgeçilmez sayıyor ve bunu duymak için can atıyor.  Neden dizildiği belli olan methiyelere nadir siyasetçiler “hayır” diyebiliyor.

****

Toplumun bu kadar süratle ve yukarıdan aşağıya doğru pisleniyor olmasında bana göre en önemli nedenlerden biri, çıkar dürtüsünü egemen kılan bu yaklaşım.

Çıkara göre alkış tutmak, menfaat söz konusu olduğunda “Hakk’ın hatırını” unutmak, tüm toplumu kirletiyor. Görünen yanlışlar söylenemiyor. Bariz hatalardan dönülemiyor. “Recep İvedik” tarzı kabalıklar,  çok açık haksızlıklar önlenemiyor….

Menfaat, mutlak otorite olarak safların yapısını tek başına belirliyor.

Buraya kadar kimse kızmadıysa, burada eli biraz daha yükseltmek ve “kınayıcıların kınaması pahasına” istemeden aklıma üşüşen ve okuyanlarda “itham ediliyoruz” intibaı oluşturabilecek o bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum.  

****

İmam Maturidi, alışılanın dışında ürpertici bir münafık tanımı yapıyor.

Kafir ile münafık arasındaki farkı anlatırken aynen şu ifadeleri kullanıyor: “Kafirler Allah’tan başkasına ve Allah’a yaklaştıracak şeylere taparlar; münafıklar ise karınlarını doyurmaya, şehvetlerine taparlar. Bu yüzden münafıklar bolluk ve darlık durumlarında karakter değiştirirler. Kim bollukta ise onun yanında yer alır, istikrar göstermezler. Onlar çıkara, bolluk ve genişliğe taparlar ve nerde onları bulurlarsa oraya yönelirler. (Maturidi’nin Düşünce Dünyası/Sf. 337- Kültür Bakanlığı Yayınları)

Bu ifadeleri göz önünde bulundurarak, toplumun her katmanında görmeye alıştığımız profesyonel alkışlayıcıların durumundan önce -bencillik yapıp- kendi durumumu düşünüyorum. Buradan bir sonuca varmak istiyorum.

Acaba, menfaatime tapıyor, bolluk ve genişliğe göre karakter ve istikamet değiştiriyor muyum?

Doğru olmayan işlere alkış tutanlardan mıyım?

Daima gücün ve güçlünün yanında mı yer alıyorum?

Davranışlarımı, söylemlerimi, menfaatlerim mi belirliyor?

İmam Maturidi’nin tanımı, beni teğet mi geçiyor yoksa oklar bütünüyle beni mi gösteriyor? 

Bu çok dehşetli bir terazi…

Fakat aklını ve vicdanını şeytana satmamış her Müslümanın, her gün bu terazide kendini tartması gerekiyor…

Özellikle karar vericilerin, bir sözleriyle ittifakları çatlatanların, talimatlarıyla yasa yapanların maiyetini oluşturan kişiler, bu keskin tanımların biçtiği kıyafetin üzerlerine uyup uymadığına iyi bakmalılar…Karar vericilere köşelerinden akıl verenler; ak denildiğinde de, kara denildiğinde de aynı coşkuyla tezahürat yapan, profesyonel alkışlayıcılar da

Ve en dar çerçeveden en genişine kadar siyaset gibi topluma mal olan ağır bir sorumluluğun altına girenler; ahlaka aykırı her alkış, her onay, her suskunluk için muhakkak millete ve Allah’a hesap vereceklerini unutmamalılar.

Unutmamalıyız…

Her ne yapıyorsak bunu akıldan çıkarmadan yapmalıyız.

Yoksa sonumuz hüsran…

Hepimiz için duam odur ki; Allah bizi, profesyonel alkışlayıcı olma körlüğünden korusun… Amin…

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23