• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Varol
Ahmet Varol
TÜM YAZILARI

Korona virüsünün gölgesinde gündem -1

20 Mart 2020
A


Ahmet Varol İletişim: [email protected]

Birkaç haftadan beri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gündemi korona virüsü meşgul ediyor. Buna gündemin birinci maddesi diyemiyoruz çünkü insanların gündeminde neredeyse bu konudan başka bir şey yok. Sanki insanlar farklı haberlere ve gündem maddelerine karşı kulaklarına ve gözlerine maske takmış durdumdalar. Oysa virüs bulaşacak olsa içinde korona virüsü bulunan haberlerden bulaşır diğerlerinden bulaşmaz. Ama tabii insanın algılama kapasitesi sınırlı. Zihinler tamamen korona virüsüne odaklandığı için diğerlerine yer kalmıyor. O yüzden gündemdeki diğer gelişmeleri de ilgi alanımıza alabilmemiz, onlara da yer açabilmemiz için biraz korona virüsüyle ilgili haber ve değerlendirmelere sınırlama getirmemiz gerekiyor. 

Bu konuyla ilgili dile getirmek istediğimiz bir husus da meselenin çok fazla abartıldığı ve çok fazla panik havası oluşturulduğudur. Evet, hastalığın yayılmasını önlemek için tedbirler alınmasına itirazımız yok. Ama adeta büyük bir tufan olayı yaşanıyormuş gibi panik havası içine girilmesinin tedbirle ilgisi olmadığı gibi korona virüsünden daha tehlikeli sonuçlara neden olabiliyor. Bunlardan biri de stokçuluk. Burada “ben” merkezli düşünme gerçeği de karşımıza çıkıyor. Açık konuşayım, biz stok falan yapmıyoruz. Ama üç gün önce bazı gündelik ihtiyaçlarımızı sadece ihtiyacımız miktarınca almak için süpermarkete gittik birçok şeyin kalmadığını görünce şaşırdık. Şu an herhangi bir kıtlık tehlikesi olmamakla birlikte gerçekte olsa bile yine böyle stokçuluk yapmamak, var olan imkanların paylaşılması için adalete uymak, başkalarına da mevcuttan yararlanma hakkı tanımak gerekirdi. 

Biz de bugünkü ve müteakip yazımızda korona virüsünün gölgesinde kalan ama yine dikkatten kaçmaması gerektiğini düşündüğümüz bazı gündem maddelerine kısa notlarla temas etmek istiyoruz. 

Filistin’in Gazze bölgesinde Allah’ın izniyle bizim bu yazıyı yazdığımız vakte kadar herhangi bir korona virüsü vakasına rastlanmamıştı. Ama bununla birlikte girmesi ihtimaline karşı da tedbirlere başvuruldu. Fakat işin ilginç tarafı böyle bir olay karşısında bile insanlık görevinin yerine getirilmemesi ve Gazze’ye hâlâ zorunlu tıbbi malzemelerin girmesini bile engelleyen insanlıkdışı ablukanın korkunç bir şekilde sürdürülmesidir. En azından yayılan veba karşısında bu bölgenin insanlarının hazırlıklı olabilmesi için gerekli tıbbi malzemelerin sokulmasına izin verilmesi konusunda çağrı yapıldı. Fakat görüldüğü kadarıyla işgalci siyonist rejime bu konuda herhangi bir baskı yapılmadı. Tabii bu sıralar herkesin kendi derdiyle meşgul olmasının da bunda etkisi var. 

Gazze üzerindeki ablukasını insafsızca uygulamaya devam eden işgal rejimi korona morona tanımadan bir yandan vahşi saldırılarını, baskınlarını ve tutuklamalarını da sürdürüyor. Gazze’nin bazı bölgelerine işgal güçleri tarafından saldırılar düzenlendi. Gazzeli balıkçıların çok kısıtlı bir alanın dışına çıkmalarını engellemek için işgal güçlerinin saldırıları sürüyor. Bu arada Batı Yaka bölgesinde ve Kudüs’te gündelik olarak evlere baskınlar ve tutuklamalar da devam ediyor. Hemen her gece sabaha karşı düzenlenen baskınlarda işgal güçleri evlere girip eşyaların altını üstüne getirerek aramalar yapıyor ve gündelik ortalama yirmi kişiyi gözaltına almaya devam ediyorlar. 

Netanyahu’nun seçim zaferi ilan etmesine rağmen işgal cumhurbaşkanı Reuven Rivlin hükümeti kurma görevini Mavi Beyaz İttifakı’nın lideri Benny Gantz’a verdi. Bunun sebebi ise Liberman’ın Netanyahu’yla değil Gantz’la ittifaka girmeyi tercih etmesi. Gantz’ın Arap milletvekillerinin oluşturduğu Ortak Liste’nin de dışarıdan desteğini alarak bir azınlık hükümeti kurabileceğini söylemesi üzerine Rivlin de hükümeti kurma görevini ona verdi. 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

turgut ertav

İslamda Çevre Bilşinci Hakkında: İnsan, tabiatla ve çevreyle iç içe yaşayan bir varlıktır. Varlığını sürdürebilmesi için bunlar gerekli olgulardır. Bu gerçeği insan açısından göz ardı etmek mümkün değildir. Fakat insanlar dünyadaki bu gerçeğin farkına varabilmeleri için çok geç kalmış oldukları bilimsel bulgulardan anlaşılmaktadır. İnsanların çevre ile olan ilişkisinde, teknolojik gelişmelerin başladığı endüstri devrimine (18. yy.) kadar çok fazla sorun teşkil etmediği tarihi süreçten anlaşılmaktadır. Teknolojik gelişmeleri hayatlarının en önemli parçalarından bir haline getirdikleri dönemde, makinaları kullanmak suretiyle doğa alanlarının geniş bir bölümünü işgal ederek ve doğayı tahrip eden fabrikalar kurarak çevrele olan ilişkilerinde sorunlar ortaya çıkmaya başladığı görülmektedir. Çevre bilincinde “Sürdürülebilir Gelişme Amaçlı Eğitim’i ön planda tutarak farklı bir çalışma ortaya konmuştur. Sürdürülebilir Gelişme Amaçlı Eğitimin ilkeleri ise şunlar olduğunu ifade etmektedir: Esneklik, Kapsayıcılık, Küresellik – Yerellik, Katılımcılık, Yapılandırmacı (Oluşturmacı). Çevre bilinci İslami açıdan ele alındığında “elbise” bir örnek olup genel olarak beden temizliğinin, kezâ ev-bark, mâbed vb. özel veya ortak alanların temizliğinin de bu buyruğun kapsamına girdiğinde kuşku yoktur. “Her türlü pislikten uzak dur” emri ile de dış temizlikten sonra inanç ve ahlâk temizliğini, iç arınmayı vurgulamaktadır. Sonuç olarak bu iki âyette, Peygamber’e ve onun şahsında müslümanlara hem maddî hem de mânevî temizlik emredilmiştir. Kur’ân’ı Kerim’de çevre eğitimi ile ilgili ayetler göz önünde bulundurulduğunda bazı noktalarda iman ve ibadetle ilişkilendirilmektedir. Konuyla ilgili Kur’ân’da, hayvanlar ve bitkilerin, Allah tarafından insanlar için yaratılan birer nimet oldukları anlatılmakla beraber, bunların, Allah’ın varlığını, birliğini, üstün kuvvet ve kudretini gösteren birer delil oldukları da haber verilmektedir. İnsanlar, bu gibi uyarılarla Allah’a imana ve O’nun için ibadet etmeye yönlendirilmektedir. Bu arada insana, gökte ve yerde olan varlıkların, havada saf halinde uçan kuşların bile Allah’ı zikrettikleri hatırlatılmaktadır. Ayrıca Kur’ân’ı Kerim’de çevre konusu kapsamlı bir şekilde ele alınmakta, çevrenin üç ana merkezde toplandığı ve bunların da içsel-sosyal-maddi çevre kavramlarıyla ilişkilendirildiği vurgulanmaktadır. Bu kapsamlı çevre anlayışı içinde İslam’ın genellikle ahlaki değerlere göre nasıl bir eğitim sistemi üzerinde durduğu ortaya çıkmaktadır. İslâm’ın ahlâkî değerleri, ne Aristo’nun iddia ettiği değerler gibi insan aklına; ne Durkheim’in düşündüğü gibi, toplumun ferde kabul ettirdiği şeylere; ne de, Marksistlerin iddia ettiği gibi, belli bir sınıfın menfaatlerine dayalıdır. Yukarıda ifade edilen bilim adamları, değerlerin hal ve şartlardan etkilendiğini iddia ederler. Fakat İslâm’da ahlâkî değerler zaman ve mekâna göre değiştirilmesi imkânsız tam doğru bir ölçüye dayalı olarak bulunur. İslâm’ın değerleri, hem fertlerin hem de tabii çevrenin varlıklarını sürdürebilmeleri (ayakta durabilmeleri) için olmazsa olmaz şartlardır.Bu noktadan hareketle İslâm’ın çevre eğitimi hususu ahlak temelli eğitim sistemi dâhilinde açıklanır. Adalet-Ölçü-Denge Prensibi ve Çevre Eğitimi Kur’an, yer ve göklerdeki bütün canlı ve cansız varlıkların belli bir ölçü ve dengeye göre Yaratıldığını belirtmektedir. Ayrıca Allah Kur’an’da, “Biz her şeye ona uygun bir ölçü verdik”diye buyurarak modern dünyanın çevre literatürüne giren “Ekolojik Denge”yi 14 asır önce kullandığı ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda Kur’ân, Allah’ın yaratmasında herhangi bir ölçüsüzlük, uygunsuzluk ve bozukluk bulunamayacağını bildirmekte ve insanı bu ölçü ve dengeyi bozmamayı emretmektedir. Kaynak:İslamda çevre bilinci ve eğitimi/Hamza Aktaş. Saygılar.

Tuna

Panik yok tedbire uyalım
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23