• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdullah Şanlıdağ
Abdullah Şanlıdağ
TÜM YAZILARI

Esed rejimi ve Moskova ne yapmak istiyor?

26 Ağustos 2019
A


Abdullah Şanlıdağ İletişim: [email protected]

Esed rejimi, Rusya’nın desteğiyle İdlib’e doğru yöneldi. Amaç ne ola ki? Türkiye’nin kurduğu gözlem noktalarını vurmakla yetinmedi, Türk konvoyuna ateş açtı. Terazinin kantarı doğru tartmıyor, çünkü ayarı bozuk. Ayarı bozuk ülkelerle anlaşma sağlamak zorun ötesinde imkânsız gibi duruyor. Suriye çölü adeta bir cehennem. Oradan alnımızın akıyla çıkıp mültecileri emin bölgelere yerleştirebilirsek, sınırlarımızda konuşlandırılan terör yapılanmasını da çökertmiş olacağız. Ancak hem Rusya ve İran’ı hem de ABD’yi memnun etmeye çalışarak bu denklemi korumak ve istediğimizi gerçekleştirebilmek kolay değil. Rusya’nın, Türkiye’yi Soçi mutabakatındaki yükümlülükleri konusunda uyardığı demde, Türkiye’nin aynı günlerde ABD ile güvenli bölge ve müşterek harekât merkezi konusunda uzlaştığı dikkate alındığında, Rusya destekli Suriye ordusunun İdlib’e yönelik harekâtının zamanlaması, sizce de manidar değil mi? 

Genel olarak İdlib’i değerlendirecek olursak bu bölgenin üzerinde hesabı olmayan yok. Bölgede tansiyon yükseliyor. Ruslar Akdeniz’de tatbikata hazırlanıyor, İran Suriye’deki varlığını büyütme gayreti içerisinde.. ABD üslerinde askeri hareketlilik arttı. Tabi terör örgütlerinin de bölgeye ilişkin hesapları var. Bir de Türkiye’nin bölgedeki hesabı var. İdlib’de askeri varlığımız olduğu için bundan sonrasında nasıl hareket edileceği konusunda Türkiye’nin dengeleri çok iyi gözetmesi gerekiyor. Bölgedeki rejim, PKK ya da DAEŞ gibi terör örgütlerinin saldırılarından kaçan insanlar İdlib’e sığındı. Bölgenin kontrolünün bir kısmı terör örgütlerini elinde, diğer kısmı da Özgür Suriye Ordusu ve diğer ılımlı muhaliflerin..

Savaş yorgunu Esed’in elinde Rusya ve İran destekli Fırat’ın batısındaki ana arterler bulunuyor. Fırat’ın doğusu ise ABD’nin kontrolündeki PYD/YPG’nin işgalinde. Türkiye’nin elindeyse TSK ve ÖSO tarafından Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla ele geçirilen bölgeler var. Kuzeybatı Suriye’de yer alan, İdlib bölgesinde ise belirsizlik sürüyor. İdlib bölgesi sadece merkezden oluşmuyor; Lazkiye, Halep ve Hama kırsalıyla Maarratunnuman’dan oluşan İdlib’de yaklaşık üç milyonluk bir nüfus bölgeye sıkışmış durumda bekliyor. Bugüne kadar İdlib’e herhangi bir saldırı olmadıysa bunun sebebi Türkiye’dir. Türkiye Astana süreci ve Soçi mutabakatlarıyla Rusya ile anlaşarak bugüne kadar bölgeye olası saldırıların önüne geçti. Bölge her açıdan çok önemli. PYD/YPG’nin Akdeniz’e ulaşma planlarının önündeki en büyük engellerden birisi İdlib’dir. Daha vahimi nedir biliyor musunuz? Eğer İdlib’e ciddi bir saldırı olursa, burada yeni bir insanlık trajedisi daha başlar. İdlib düşerse 3 milyonluk nüfusun Türkiye’ye sığınmaktan başka çaresi kalmaz. İdlib, bizim için önemli olduğu kadar muhaliflerin de son kalesidir. Bu kale yıkılırsa, yeni bir göç dalgası başlar. ABD’nin PYD/YPG eliyle Akdeniz’e inmesi kolaylaşır. Şimdilik Rusya ve Esed’in bahanesi HTŞ saldırıları. Dolayısıyla Rusya destekli Esed rejiminin İdlib’in tamamına yönelik bir saldırısından söz etmek için henüz erken. 

Anlaşılan o ki Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde konu netleştirilemedi. 27 Ağustos’ta Rusya’ya günübirlik bir ziyaret gerçekleştirecek. Öyle zannediyoruz ki Erdoğan, bu kez Putin ile yüz yüze görüşecek.

Temennimiz; Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin arzuladığı şekilde, İdlib meselesi insani bir felaketle sonuçlanmadan siyasi müzakereler yoluyla çözüme kavuşturulmasıdır. Fırat’ın Doğusu ısınıyor. Burada konuşlanmış bulunan PYD/YPG’nin Akdeniz’e ulaşmasının önünü kesmek için İdlib’deki hakimiyetimizi kaybetmememiz gerekiyor. Tabi bunu da Türkiye-Rusya ilişkilerinin boyutu belirleyecektir.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Sermin

Ayol daa neyapsin rusya suriyeyle anlasmis bombaliyo ayaga vatan hainlerini ulkemize yigdi , cocuklar haric tabi ,,,rusya ve esed Turkiyeyi isgal etti bunu herkes soyluyo zaten ,,,iyi tuzak kurdu rusya sindide 1milyon kisi daaa heryil 500 bin yumurtlayan ,,goya ulkelerinde savas varbunlar iss

cahit

İnsan içine çıkamayacak olanlar ! Çözüm süreci, bu topraklara yapılmış en büyük ihanetlerden birisiydi… Öylesine başarıyla pazarlanmıştı ki, karşı çıkmanın neredeyse ayıp sayıldığı, karşı çıkanların 'faşist, ırkçı, kan dökücü' gibi suçlamalara maruz kaldığı bir dönemde sınırlı sayıda gazeteci olarak kalemimizle direnmeye çalıştık…Hep bir ümidim vardı, "Bu sürecin mimarları ve uygulayıcıları bir gün mutlaka yargılanacaklar" diye… Henüz o aşamaya gelinmiş değil ama eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun sözleri o ümidimi canlandırdı…Ne demişti Davutoğlu: "Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz… Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman, eminim en kritik dönemlerden, birkaç aydan biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır…"***İnsan içine çıkamamak!.. Çok ağır itham…Kim çıkamayacak? Çıkamayacak olanlar herhalde teröristler değil!.. Zaten iş 'çıkma'ya gelince, Apo, devletin ajansına, kırmızı bültenle aranan kardeşi de devletin televizyonuna çıktı…Evet kim çıkamayacak? Örtülen, yok sayılan, paylaşılmaktan utanılan ne kadar sır varsa, 'ortaklık bittikçe' ortalığa dökülecek… Her ifşa bir utancı, her suçlama bir ihaneti ortaya çıkaracak…"Analar ağlamasın" gibi kimsenin itiraz edemeyeceği iyi düşünülmüş bir ambalajla ülkenin anasını ağlatanlar için bu kaçınılmaz son olacak… Kaybettiklerimiz geri gelmeyecek ama hakikatler ortaya çıkıp adalet tesis edildikçe buruk da olsa sevinç yaşanacak…***Bugün, yarın veya bir başka gün, asfaltların altına yerleştirilen patlayıcılar gibi devletin altına yerleştirilen o yıkıcı sürecin hesabı mutlaka görülecek… Davutoğlu'nun sözleri artık kapağın zorlandığını gösteriyor…Bize de düşen, o zor ve kara günlerde kaleme aldığımız o satırlarla ümidi tazelemek:"O gün mazlumların âhı kaplayacak arşı... Birisi "Bu babam için" diyecek, diğeri "Bu daha dili bile çözülmemiş yavrum için", bir diğeri "Biricik öğretmen kızım için"...Yırtık çarığını fırlatacak bir baba, bir kınalı kuzu ise ayak protezini... Elleriyle ateşi tekrar bu topraklara çekenlerin, sonra da bir ülkenin gözlerini bağlayanların yüzüne yüzüne...Artık isimlerinden ziyade sayılarıyla ifade edilen şehitlerin öfkesi yakalayacak enselerinden... Şehadet haberleri bir Yeşilçam aşüftesinin on beşinci sevgilisinden ayrılık haberi kadar sütun kaplamayan canlarımızın hesabı kavuracak, olmayan vicdanları...***Hep inandık ve yazdık... "Ben satıcı değil, içiciydim abi" dümeni hiçbirisini kurtaramayacak...Kanunsuz emirleri uygulayan kim varsa, kim 'gözlerini kapa' talimatına uymuş ve bugünkü alevlere bir nevi yataklık ettiyse bunun bedelini ödeyecek...Adı 'bu millet'e çevrilmiş milletinin ferdi olarak inanıyorum, kıymetini işportaya düşürdükleri bu aziz topraklarda yar-gı-la-na-cak-lar...Bu öyle bir sarmala dönüşecek ki, o yargılanması gerekenleri yargılamayanlar da yargılanacaklar...Yüzlerine bakmaya kıyamadığımız evlâtlarımız için vatan toprakları yıllarca 'ölüm tarlaları'na dönüştürülürken, teröristlerle ortak bir şekilde yeni bir sistem inşa edenler, bunu da 'artık analar ağlamayacak' ambalajıyla sunanlar, hiçbir şey olmamış gibi çekip gidemeyecekler...Kamyonet kasasındaki bir şehit tabutunun kenarına kıvrılmış bir eş... Sıralı tabutlara doğru "Hangisi benim babam" diye koşuşturan küçük bir kız... Titrek dudaklarla, yaşlı gözlerle babalarının tabutları önünde resimlerini taşıyan çocuklar... Acıdan topak olmuş analar... Ne bu kan yerde, ne de adalet arayan bu ah havada kalacak..." Kaynak Yeniçağ: İnsan içine çıkamayacak olanlar! - Servet AVCI
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23