• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Siyasette yaş faktörü

06 Temmuz 2018
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Beyefendi seksen yaşında (Allah daha da uzun ömür versin), üstelik de felç yemiş (Allah şifa versin), yardımsız yürüyemiyor. Belki de konuşamıyor. Ve uzun ömrünün yarısını parlamenter olarak yaşadı. Genel başkanlık, başbakan yardımcılığı ve bakanlık yaptı. Fakat kendisini topluma hatırlatacak hiçbir “eser” bırakmadı. Maalesef “kaset komplosu”yla hatırlanıyor…

Buna rağmen milletvekili seçilmek istemesi, bana bir hayli ilginç geldi. Sonra düşündüm ki, siyaset böyle bir şeydir. Kimse mecbur olmadan koltuğunu bırakmıyor. Biz “kendisinden sonrası için insan yetiştirsin” diye beklerken, hiçbir “lider” kendisinden sonra makamına oturacak birini yetiştirmiyor. Yetiştirmek şöyle dursun, hatta kabiliyetli insanları tepeliyorlar.

Öteden beri kafamı kurcalayan bu konuyu bir bayram günü Demirel’e sormuştum: “Sizden sonra yerinize geçecek birini yetiştiriyor musunuz?” 

Saflığıma uzun uzun güldükten sonra şöyle dedi: “Lider kendini yetiştirir; tepedekini yıkıp yerine geçer!”

Ardından bir kahkaha daha attı ve ekledi: “Beni yıkacak birini neden yetiştireyim, enayi miyim?”

O gün bugündür, “Liderler kendilerinden sonra yerlerine geçecek birini yetiştirmelidirler” demedim. Çünkü bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Kimse kendine rakip olacak birine emek harcamaz.

Siyasette “yaş faktörü” de belirleyici değildir. Sağlıklı olduktan sonra her yaşta siyaset yapılabilir. Partilerimiz, 18-20 yaşında gençleri siyasete kazandırmakla övünüyorlar ya, bunun fazla bir katkısı olmaz. “Dinamizm” elbette önemlidir, ama “deneyim” en az onun kadar önemli değil mi?

Gençlik-yaşlılık tartışması, bu topraklarda eskiden de yapılmıştı. 1657 yılıydı. Tahtta Sultan IV. Mehmed oturuyordu. Henüz onbeş yaşındaydı. 

Devlet istikrarsızlığa sürüklenmişti: İsyanlarla, karışıklıklarla çalkalanıyor, gencecik Padişah ise çaresizlik içinde kıvranıyordu. Dirayetli bir sadrazam bulma umuduyla günde iki sadrazam değiştirdiği bile olmuştu. Ama bir türlü aradığını bulamamıştı. 

O tarihte 80 yaşında olan Köprülü Mehmed Paşa’yı bu şartlar altında sadrazamlığa getirdi. Fakat sert itirazlarla karşılaştı: “Böyle bir zamanda devlete genç biri sadrazam lâzımdır, oysa Köprülü Paşa’mız yerinden kalkamayacak kadar ihtiyardır; yarın öbür gün emr-i hak (ölüm) beklediği için de işleri aceleye getirmekte, bu yüzden eline-yüzüne bulaştırmaktadır!” 

Genç Padişah, Köprülü Paşa’yı huzuruna çağırdı. Şikâyetlerin ayyuka çıkmasından söz ederek, bazı icraatlarını zamana yaymasını istedi… 

Buna Köprülü’nün verdiği cevap son derece sertti: “Hükûmet idaresi başkalarının (yani Padişahın) elinde olunca iş görmek mümkün değildir. Benim yaptığımı başkaları bozmak isterse, devlette fesat olur.”

Sadrazamlık mührünü öpüp başına koyduktan sonra, Padişah’a uzattı: “Buyurunuz Mühr-i Hümâyununuzu daha elyak olana verursuz.”

Sultan IV. Mehmed, yaşlı sadrazamın istifasını kabul etmeme basiretini gösterdi. Bir daha işlerine karışmayacağına dair söz verdi. Güvenini tekrar belirtti ve hattâ yetkilerini arttırdı.

Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa, beş yıl kadar daha yaşadı (1661’de öldü). Bu süre içinde kendisinden önce sadrazam olan nice gencin yapamadığı icraatlar yaptı. Uçurumun kıyısından aldığı devleti derleyip toparladı. Zafer yollarını tekrar açtı. Venedik Donanmasını Çanakkale Boğazı’ndan kovup Limni Adası’nı geri aldı. 

Bugün hiçbir tarihçi, “İhtiyar Köprülü’nün yerine filanca genç sadrazam olsaydı daha iyi olurdu” diyemiyor.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23