• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

“Hoca”, “Muallim” ve “Öğretmen”

24 Temmuz 2018
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

“Muallim”den “öğretmen”e geçiş, başlangıçta çok önemsenmemişti. Zira ilk bakışta bir kelime değişikliği gibi gözüküyordu. “Muallim” diyeceğimize “öğretmen” diyor, yeni “sözcük”ün, eski “kelime”nin yerini doldurduğunu sanıyorduk.

Meğer öyle değilmiş...

Farkı anlayabilmek için önce “muallî” kelimesinin mânâsına bakmak gerekiyor. Çünkü “muallim” aynı kökten geliyor...

Muallî: Yücelten, yükselten. 

Şimdi de “muallim” kelimesine bakalım ve bir “kelime”nin yerine göre nasıl bir kavrama, hatta farklı bir dünyaya dönüştüğünü gözlemleyelim...

Muallim: Ta’lim eden, ilim öğreten. 

Yani eskilerimiz, “ilim öğretmek suretiyle insanı yücelten âlim”e “muallim” derlermiş.

“Muallim” olmanın yolu, “yüce insan” yetiştirme maksadıyla eğitim vermekti. (Eskilerimiz “yüce insan”a, “insan-ı kâmil” diyorlar ve Kur’an-ı Kerim’de tarif edilen “insan”a en yakın varlık olarak selamlıyorlar)

“Öğretmen” kelimesinde böyle bir maksat yok.

TDK sözlüğüne göre, öğretmen, “mesleği bilgi öğretmek olan kimse”dir. (Bilginin her türlüsünü)

Bu iki mânânın arasındaki fark ise, “muallim” ile “öğretmen”in arasındaki farktır. 

Fatih’ler, Yavuz’lar, Sinan’lar yetiştirebilmiş, kurduğu “şefkat ve hamiyet devleti”ni (Osmanlı Devleti) yüzyıllarca zirvede tutabilmiş, birbirinden çok farklı milletleri çatıştırmadan yüzyıllar boyu maharetle yönetebilmiş bir milletin çocuklarının neden aynı beceriyi, mahareti göstermedikleri sualinin cevabı da bu iki kelimenin arasındaki “fark”ta aranmalıdır.

Kelimeleri tüketirken kavramları ve kavramlarda simgelenen insanları da tükettik maalesef.

Kaht-ı rical (adam kıtlığı) bu tükenişin eseridir.

Kısaca söylemek gerekirse, “adam gibi adam” yetiştirmek istiyorsak, önce “muallim” yetiştirmemiz gerekiyor.

Tabii evvelemirde anne-babanın “mürebbi”ye (terbiyeci) ve “muallim”e dönüşmeleri gerekiyor.

Sırası gelmişken hemen söylemeliyim ki, ilk muallimim annemdir. Sevgiyi ifade etmeyi, insan öncelikli olarak tüm varlıklara şefkat göstermeyi, komşularla iyi geçinip gerektiği zaman onlara yardımcı olmayı annemden öğrendim.

Babam ise bana cesareti, merhameti, paylaşmayı, arkadaşlığın ve dostluğun kıymetini öğretti. Babamdan öğrendiklerim arasında biri var ki, hayatımda belirleyici bir rol oynadı: Öğrenmekten zevk almayı babamdan öğrendim. 

Tarihçi kimliğimi bu öğretiye borçluyum.

Ve öğretmenlerim...

Burada hepsini saygıyla, sevgiyle ve rahmetle anıyorum, ama aralarında bir Hikmet Bey vardı ki, pek çok konuda kafası karışık olmakla birlikte iyi bir öğretmendi.

Bir gün sınıfta, “Bulduğunuz boş kâğıtları yazarak, yazılı kâğıtları okuyarak değerlendirin” demeseydi ve her gün elinde kitapla dolaşmasaydı, kitapla barışık bir hayatım olmayabilirdi.

Bir başka gün, “Çocuklarım, okuldan eve giderken yahut evden okula gelirken, zaman zaman değişik yollar kullanın” demeseydi, “bakmak”la “görmek” ve görmekle, “idrak etmek” arasında farkı hiç kavrayamayabilirdim...

O zaman da hayatımda bir şeyler hep eksik kalırdı. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23