• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Batı bizi neden sevmiyor?

22 Eylül 2018
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Şalvar yerine pantolon, cübbe yerine ceket, sarık yerine şapka, çarşaf yerine mini etek giydik mi? Giydik...

Eski hukuk sistemimizi, eğitim sistemimizi, harf siste­mimizi değiştirdik mi? Değiştirdik.

Avrupa’nın dergilerine benzer dergiler, gazetelerine benzer gazeteler, kitaplarına benzer kitaplar yayınladık mı? Daha beterlerini, daha müstehcenlerini bile yayınla­dık.

Pespaye televizyon kanalları kurduk mu? Sürüyle: Hatta acayip dizi filmlerle toplumun ahlâkı üzerinde tepindik!

İyice Avrupalı olduk mu bari, Batılılaştık mı?

İşte bu konuda rivayetler muhtelif: Kimisine göre evet, iyice Avrupalılaştık; kimisine göre hayır, Avrupalılaşalım derken, arabeskleştik: Ne kendi kendimiz olabildik, ne de onlara benzeyebildik, iki arada bir derede kala kaldık! 

Bu bizimkilerin tespiti… 

Bir de Avrupalıların hakkımızdaki tespitleri var. Bunu çeşitli vesilelerle ortaya koyuyorlar. Mesela uluslararası zeminlerde ne hikmetse Batılı ülkeler bize hep karşı çıkıyor. Cephe oluşturuyorlar. Kâh insan hakları, kâh Kürt meselesi diyor, kendi ülkelerinde daha beter insan hakları ihlâlleri yaşanırken, durup durup bi­ze sataşıyorlar.

Gerçi bizi NATO’ya aldılar, ama Kore’de de çok iyi kul­landılar. Buna rağmen yıllardır Avrupa Birliği’ne al­mıyorlar. NATO’dan atmak için de fırsat kolluyorlar.

Oysa görünüşte kendilerinden bir farkımız kalmamış. Aynı ceket, aynı pantolon, aynı gömlek, aynı kravat, aynı fötr, aynı tayyör, aynı moda çizgiler, aynı şapka…

Hepsi bunlardan ibaret de değil. Avrupalılaşma, yani başka milletlere benzeme uğruna biz sakalımızdan, bıyı­ğımızdan olmuş talihsiz bir milletiz (şimdi de sakal-bıyık “moda”, iyi mi?).

Buna rağmen bizi kendilerinden saymıyorlar. Hattâ topraklarımızın bir kısmının Avrupa Kıtası’nda olmasıyla da fazla ilgilenmiyorlar. Değil topraklarımızın bir kısmı, bütünü Avrupa’da olsa, bizi yine kendilerinden saymazlar. Nitekim Bosna-Hersek’te yurt tutmuş Boşnakları da Avrupalı saymıyorlar. Katliama yıllardan beri duyarsız kalarak fiilen Sırpları desteklediklerini gördük.

Çünkü Boşnaklar, Müslümandır. Çünkü biz de Müslümanız. Evet, onlar gibi pantolonluyuz, şapkalıyız, bıyık­sızız, ama Müslümanız! Bütün mesele de budur. Ve Avru­palı yetkililer zaman zaman bunu ağızlarından kaçırmak­tadırlar: “Siz Müslümansınız, Avrupa Topluluğu ise Hıristiyan kulübüdür” mânâsına gelen sözler sarfetmektedirler.

Kısacası bizim dışımızda Müslümanlığımızın herkes farkında. O kadar farkındalar ki, herhangi bir ihtilafta, taraflardan biri şayet Müslüman ise gözü kapalı karşı ta­rafı tutabiliyor, bu konuda hem uluslararası normları, hem de hak-hukuk-adalet gibi temel kavramları bir kena­ra itip teröristleri dahi destekleyebiliyorlar.

Çevremizdeki oluşumlara bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.

Durum bu merkezde iken, siz tutun, hâlâ onlar gibi olacağız, ille onlara benzeyeceğiz ve onlarla birlikte hareket edeceğiz diye kendinizi zorlayın bakalım. Yeni tavizler verin. Ver­medik taviz kaldıysa tabii…

Sahi vermedik taviz kaldı mı? Kadim kanunlarımızı, ahlâkımızı, kılık kıyafetimizi, kültürümüzü, hattâ geleneksel mimarimizi Batıya verdik. Millî karakterimizi verdik. Aile ya­pımızı verdik. Tasarruf alışkanlığımızı verdik.

Epeydir onlar gibi müsrifiz. Onlar gibi tüketim toplu­muyuz. Onlar gibi bencil, onlar gibi duyarsız, sevgisiz ha­le gelmişiz. Ve en az onlar kadar mutsuzuz... Mutluluğu­muzu bile verdikten başka, geriye ne kalır?

Sadece din. Anlaşılan Avrupa bu defa dinimize takmış. “Fundamantalizm” (kökten dinci) fobisini içimizde yaygın­laştırarak dinde dirilişi engellemeye çalışıyor. Çünkü geç­mişteki büyüklüğümüzün özünde dini realitenin yattığını gördü. Gelecekteki dirilişimizin özünü de dinin teşkil ede­ceğini görüyor. İşte bunu engellemeye çalışıyor.

Bediüzzaman’ın müjdesini hep hatırlayalım. İslâm dünyasının neredeyse tarihten silindiği 1910’lu yılların kâbus şartlarında şöyle haykırmıştı:

“Ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbatı içinde en yük­sek gür sadâ, İslam’ın gür sadâsı olacaktır!”

Neden olmasın? 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23