• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Aile çürürse toplum paramparça olur!

13 Kasım 2018
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

18. yüzyılda İsviçreli Aile Hukuku Uzmanı Prof. Gaston Jezz, Türk aile hayatını incelediği makalesinin sonunda şöyle diyor: 

“Ben Batılı bir âile hukuku profesörü olarak diyorum ki; Türk milletinin elinden âile nizâmını alınız, geriye çok bir şey kalmaz.” 

Belli ki, Prof. Gaston Jezz, Osmanlı aile yapısını ve tabii terbiye sistematiğini, Osmanlı Devleti’ni yücelten olgunun temeli olarak görüyor.

O nizamın temel unsurlarını ise şöyle özetliyor:

“Osmanlı âile hayatındaki güzellik, nezâhet ve samimiyet zannetmiyorum ki başka bir yerde olsun. Osmanlı’daki İslâmî hayat, huzurlu bir hayatın zirve noktasıdır. Birbirine sevgi-saygı ile bağlıdırlar… Osmanlı aile hayatı güzelliklerle doludur. Toplumsal yapı edebiyatla süslenmiştir. Hayat şiir gibi yaşanmaktadır. Bütün bunları ailede öğreniyorlar.” 

Özeti şudur: “Dini hayat biterse aile biter. Aile biterse her şey biter!”

Bu durumda hedef kendiliğinden belirlenmiş oluyor: Önce dini hayat bitirilecek, sonra sıra aileye gelecek! Nihayet toplum çürüyüp paramparça olacak!

Çalışmalar bu çerçevede başlıyor… 

Allah, peygamberler başta olmak üzere mukaddesatı inkâr fırtınaları estiriliyor. Bunlar ders kitaplarına geçiriliyor. Ders kitaplarında Peygamber Efendimiz itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor, Kâbe “tavla zarı”na benzetiliyor, Hacer-ül Esved’e “Karataş Efsanesi” deniyor. Genç zihinler keşmekeşe döndürülüyor.

Ardından çıplaklık ve içki teşvik ediliyor. Yeni türeyen magazin dergileri bunların gizli-açık reklâmlarıyla dolduruluyor. 

Bir taraftan da “Güzellik müsabakaları” yapılıyor. Genç kızlar ve kadınlar adım adım soyunmaya alıştırılıyor. Yavaş yavaş peçeler, şalvarlar, cübbeler, çarşaflar, mantolar çıkarılıyor.

Kimseyi suçlamak istemem, ama zaman zaman da kafama takılmıyor değil: Türkiye’de müstehcen yayıncılığı “Sabataycılar”ın (Müslüman görünümlü eski Yahudiler-dönme de denir) başlatmış olması dış kaynaklı bir proje midir, yoksa tesadüften ibaret bir olgu mudur?

Cumhuriyet döneminin ilk magazin dergisi Resimli Ay, yayın hayatına 1924 yılında başlıyor. Sahipleri, “Komünist” ve “Sabetaist” karı-koca Sertel’ler: Sabiha ve Zekeriye Sertel. El ele verip1931 yılına kadar, Türk toplumuna “moda” kavramını ve çıplaklığı kabul ettirici yayınlar yapıyorlar. Derginin kapaklarında bol bol yabancı kadın artistler kullanıyor, kadınlarımıza âdeta “bunlar gibi olun” mesajı verilmeye çalışılıyor.

Sonra “Yayın yoluyla toplumu bozma” işlevi, 7 Gün dergisine geçiyor. Hürriyet’in kurucusu Sedat Simavi’nin sahibi olduğu 7 Gün dergisi de aynı yöntemlerle kadına aynı mesajları iletiyor: “Açılın”! 

Sonradan Hürriyet’i kuran Simavi ailesinin de aynı kökten geldiği iddiaları var…

Bu süreçte mazbut kızları bile adım adım çıplaklığa alıştırarak aile hayatını tahrip eden pek çok dergi ve gazete çıkıyor: Hepsinin ortak özelliği, toplumumuzu “moda” yolu ile açık-saçıklığa alıştırarak, Batılı toplum yapısına entegre etmek... 

Bir başka ortak özellikleri “Sabetaycı” olmak. Tesadüf mü?..

Bu tür dergi ve gazetelerde en dikkate değer husus, gitgide daha açık-saçık fotoğraflar kullanmaları, daha müstehcen yazı roman ve hikâyeler yayınlamalarıdır. Toplumu alıştıra alıştıra “cehenneme” taşıyorlar.

Birinci aşama böylece tamamlandıktan sonra, ikinci aşamaya geçiliyor. İkinci aşamada “ikramiyeli” yarışmalar devreye sokuluyor. Bunlardan ilki “Bacak Yarışması”dır: Yarışmayı maalesef Beşiktaş Kulübü düzenliyor. Tanıtımını ise tek parti iktidarının yarı resmi yayın organı Cumhuriyet Gazetesi üstleniyor.

Cumhuriyet’in sahibi Yunus Nadi’nin kendisi değil, ama eşinin “Sabetaist” olduğu söyleniyor.

Hepsi mi tesadüf? 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23