• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nusret Reşber
Nusret Reşber
TÜM YAZILARI

Onların deli olmadığı kesin de bizim ne olduğumuz belirsiz!

04 Ağustos 2022
A


Nusret Reşber İletişim:

Akraba ziyareti için geldiğim memlekette ailemizin son çınarlarından halamla hasbihal ettik. Doksana merdiven dayamış. Laf lafı açarken bugünü ve dünü kendince kıyaslıyor…

Dünü yokluk ve kıtlık içinde geçirdiklerini anlatıyor ve buna rağmen çok mutlu olduklarını söylüyor.

Evliliklerinin ilk yıllarındaki bir anısını anlatıyor: “Bir gün eşim (öküzle) çift sürüyor, ona yemek götüreceğim…

Evde giyecek ayakkabım yok.

Eşimin özel günlerde giydiği her tarafı yamalı, plastik bir çift ayakkabısı var, ara sıra onu giyiyorum tarlaya giderken. Ama kaynanam (Allah rahmet eylesin), onu da almış saklamış, bulamadım. Tarlaya yalın ayak gittim. Eşim yalın ayak geldiğimi görünce üzüldü ve öyle geri dönmeme de izin vermedi, akşama kadar yanında kaldım, akşam onun çiftte giydiği çarıklarını verdi ve öyle eve döndük. Tabii bu sadece bir örnek oğlum” diyor. Arkadaşlarıyla çoğu zaman sabahtan akşama kadar aç karnına odun toplayıp uzaklardan sırtlarında taşıdıklarını da ekliyor.

Kısaca, halacığım, o kadar zorluklara rağmen daha az şikâyet ettiklerini, daha çok mutlu olduklarını anlatıyor ve bolluk içinde yüzen bugünkü insanlara sitem ediyor.

İşte böyle! Onca sıkıntılarına rağmen huzur ve mutluklarını kaybetmeyen büyüklerimiz, bir tarafta da çocuklarına güzel bir gelecek için çırpınıp didinmişler.

Nitekim anne-babalarımızın çoğu, alın teriyle (bugün onda birini elde edemeyeceğimiz) birikimleri bize miras bırakarak bu dünyadan göç etmişler!

Ne hazindir ki bizler, konduğumuz maddi-manevi mirasları hiçbir çaba sarf etmeden elde ettiğimiz için Allah’a hamd etmemiz gerekirken onu düşünemediğimiz gibi atalarımıza bir duayı bile çok görüyoruz!

Mesela son dönemlerde sıkça gündem olan ve üzerinden türlü hesaplar yapılan Z Kuşağı, anne-babalarının, atalarının hayatlarından (acısıyla-tatlısıyla) ne kadar haberdar? Hadi, dünü de geçelim, en basit ifadeyle bugün, çocuklarının geleceği (eğitimleri ve iş güç sahibi olmaları) için her şeylerinden kısıp varını, yokunu ortaya koyan ebeveynler…

Bunun yanında onları hiçbir hesaba katmayan, sevip, sayman; verilen emekleri hiç görmeyen bir kuşakla karşı karşıyayız!

Bunu “anne-baba sineye çeker, katlanır” diyelim. Ya yaradan Allah’ın hesabı ne olacak?

“Evladın anne-baba üzerindeki haklarından en önemlisi dini eğitim, güzel ahlaktır. Bu yoksa gerisinin ne önemi var?” dediğinizi duyar gibiyim.

Elbette ki öyle! Fakat ben oraya girmeden genel olarak anne-baba, çocuk ilişkilerinden söz etmekle yetineceğim. Zira öyle zaman oluyor ki anne-babanın bakıp büyüttüğü onlarca evlat, torun bir babaya, anneye bakamıyor!

Demem o ki, sözünü ettiğim halamın hayatından bizden öncekilerin çektiği onca çile ve sıkıntılara rağmen asaletlerini kaybetmedikleri, yokluk içinde dahi huzuru yakalama azimlerinin hep diri kaldığı gerçeği.

Risalet dönemine gidelim mesela.

Ömürleri sefer ve zaferlerle geçmiş olan Allah resulü ve sahabesi, çoğu zaman evlerinde sıcak ve taze yemek bulamamalarının ötesinde karınlarını doyuracak yiyecek bulamadılar.

Açlıklarını bastırmak için karınlarına bağladıkları taşlarla - belki yiyecek bulabilirim ümidiyle- kendilerini yazın en sıcak saatinde sokakta buluyorlardı.

Ve böyle bir günün akabinde açlıklarını, verilen bir ziyafetle giderme fırsatı yakaladıklarında da Resul-i Ekrem (s.a.s.), “O gün nimetlerden hesaba çekileceksiniz” âyetini okuyarak, işte bu nimetten de hesaba çekileceğiz, buyuracaktı!

Resulullah bir gün, rahat uyusun diye biraz kalınlaştırılmış yatağından sabah namazına kalkmakta zorlanmıştı. Eşine sitemde bulunmuş ve o yatağı eski haline getirmesini istemişti…

Ömer (r.a.), bir gün izin istemiş ve Allah Nebisinin ziyaretine gitmişti. Birkaç eşyadan başka eşya bulamayan Ömer, yattığı sert yastığın izini peygamberimizin yüzünde görmüş, kendini tutamayıp ağlamıştı. Onun bu halini gören Resulullah sebebini sorunca, “Kisrâlar, Kayser’ler saraylarda yaşarken sen bir hasırın üzerindesin…” Allah Resulü, “Dünya onların âhiret bizim olsun, istemez misin ya Ömer?!.” buyurmuş.

Bu terbiyeyle yetişen Ömer, bir gün giydiği elbisesinin kollarını makas ile kesmiş ve dikmeden öyle bırakmış, ipleri sarkmıştı. Kendisine, “terzide kollarını düzelttirsek…” denilince: “Ben Resulullah’ı görmüştüm, onunki de aynen böyleydi” diyor.

Tabiinden Hasan Basri, “Vallahi, yetmiş Bedir’liye yetiştim. Eğer siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar sizin iyilerinizi görselerdi ‘Bunların ahirette bir nasibi yok’ derlerdi. Kötülerinizi görselerdi, ‘Bunlar hesap gününe inanmıyorlar’ derlerdi” dedikten sonra şu ayeti okur: “Allah’a karşı saygısızlıktan sakınanlar mutlaka cennet bahçelerinde ve pınar başlarında olacaklar.” (15-Hicr 45)

Ahir peygamberin ümmetiyiz! Zaman ilerledikçe insanlığın kalitesi de düşüyor, değerlerinden uzaklaşılıyor. Teknoloji zirve yaptı; internet sosyal medya her şeyimiz oldu ancak elde tutulur hiçbir değerimiz kalmadı!

Bizden önceki insanlar mı deliydi yoksa biz mi hesap gününe inanmayan nasipsiz insanlar olduk? Onların deli olmadığı kesin de bizim ne olduğumuz belirsiz! 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

yasemin

ALLAH cc kimseyi deli etmesin.

Hayrettin HATUNOĞLU

Dedelerimiz, ninelerimiz, annelerimiz, babalarımız çaresiz ve kanaatkar; biz şımarık ve müsrifsiz.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23