• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Mahremiyetin mahkûmiyetinin alkışlanması

16 Aralık 2020
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

Günahlara alışmak ve işlenen günahları alkışlamak, günah işlemekten daha tehlikelidir. Asrımızda genelde dünyada, özelde ise İslâm coğrafyasında mahremiyetin mahkûmiyeti sabit bir vakıa haline gelmiştir. Mahremiyeti mahkûmiyetini sonlandıracak olanların bu durumu alkışlamaları, vicdanı delmekte ve imanı zedelemektedir.

Mahremiyetin mahkûmiyeti, yara açar gönüllerde. Mahrem sırlar açılmaz ulu orta her yerde. Duygularımızın tatmini için helal yolu seçelim.  Haramdan fayda gelmez, helal dairesine geçelim. “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir.” Helal dairesini keyfe kâfi görmeyen haramların elinde sefil hale gelir.

İslam hukuku literatüründe ıstılah anlamı olarak mahremiyet; Şâri’in yani şeriat sahibi Allah’ın, insanın özel hayatı ile ilgili hususlarda, başkaları ile kuracağı ilişkiler hakkında taraflara yüklediği hak ve sorumluluk alanları, şeklinde tanımlanabilir. Başka bir deyişle mahremiyet, Allah’ın, başkalarının ulaşmasına sınır koyduğu bir hak olarak ifade edilebilmektedir.

Arapça “haram” kelimesinden gelen mahremiyet sözcüğü, etimolojik kökeninde ‘en iç’, ‘en derin iç’ anlamına gelmekte ve günlük dilde de ‘iç bilinç ya da bir kişinin en gizli gerçekliğinin bilgisi’ gibi anlamlar taşımaktadır. Genel olarak mahremiyet, bir kişinin en derinliğinde var olan şeylere gönderme yapmaktadır. Mahremin yozlaşmasını başlatan süreç onun kamuya mal edilmesi, bir bilgi nesnesine dönüştürülmesidir. Mahremiyet denilince akla ilk gelen husus beden mahremiyeti ve bedenin örtülmesidir. Kur’an-ı Kerim’de ilahi yasağı ihlal eden Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın avret yerlerinin açılması üzerine hemen örtünmek için çaba göstermelerinin anlatılması (Ara sûresi/22) örtünmenin fıtri bir duygu olduğuna, insanoğlunun örtünmeye yönelik bir eğilim taşıdığına işarettir. Beden Allah’ın emanetidir ve değerlidir. Rabbimiz, onun değerini korumaya yönelik düzenlemeler yapmış, inanan erkek ve kadınlara bu hususta sorumluluklar yüklemiştir. Hiçbirimiz bedenimiz üzerinde sınırsız bir tasarruf yetkisine sahip değiliz. Bize verilen bu emaneti, sahibinin emir ve rızası doğrultusunda kullanmak ve korumakla sorumluyuz. Mahremiyet algısında yaşanan yozlaşmanın tedavisinde, modernizmin “bedenim benimdir” argümanına karşılık, İslâm’ın “beden Allah’ın emanetidir” anlayışının her yaş ve seviyeden insana kazandırılması, İslâmi mücadelenin vazgeçilmezi haline gelmediği müddetçe mahremiyetin mahkûmiyetine son verilemez.

Teknolojik aletlerin gölgesinde gamlı bir sabah, müşkil bir âh. Mahremiyeti mahkûm ediyor dünyalık tamâh. Şehvet oklarıyla vurulmuş binlerce yıldız. Yerlerde sürükleniyor anne ile kız. Bu dünyada namus bekçiliği Müslümanlara mahsus. Teknolojinin elinde mahremiyet mahpus. İslam’a göre hem erkek hem kadın için tesettür sadece vücudun ve kadınlar söz konusu olunca başın örtülmesi anlamına gelmemektedir. Tesettür, esasında imanî bir tavır alışın ve ahlakî bir duruşun ifadesidir. Bu gerçek, Kur’an’da “takva örtüsü” ifadesiyle dile getirilir. (Araf sûresi/26) Sosyal medya hesaplarıyla tesettür ve halvet sınırları ihlal edilmekte, “teşhircilik” meşrulaşmakta, gösterme, görme ve gözetleme adeta prim yapmaktadır. Takipçi ve beğeni sayısı arttıkça duyulan haz bunun bir göstergesidir.

Hilafetin ilgasından bu yana Rabbani değerler peşinde koşanlar fişlenir. Fuhuş nesillerin ruhuna bir değer diye işlenir. Susturmak mümkün değil, mahkûmiyete uğratılan mahremiyetin feryadını. Vicdanı delinmemiş her insan kulak verip anlamaya çalışmalıdır fıtratın isyanını.

Dinimize göre insaf, dinin nısfıdır. Hayatı insanlara karşı sorumluluk bilinciyle yaşamak, mü’min insanın vasfıdır. Yaratılanların en şereflisi (eşref-i mahlûkat) olan insan¸ hemcinsleri arasında da kusurları ile hatâları ile bilinir. Yani beşer, şaşar denilmiştir. Hiçbir insan kusursuz değildir. Bu yüzden başkalarının yaptığı hatâyı kınamak, onları kusurlarından dolayı hor görmek insanı kibre götürür. Hikmet vadisinin şairi Nâbî der ki: “Sezâ-yı tîğ olur haddi tecâvüz eyleyen mûlar Anın’çün tîğdan âzâdedir müjganla ebrûlar”. Yani haddini aşan kıllar kılıca layık olurlar; o yüzden kaş ve kirpik kılıçtan kurtulur.

Tükeniyor hayâ hicap; utanmak mü’min insan işi, onun da sallanıyor son dişi Hayatta sessiz kalınmış haramlar… Şahit olunmuş yalanlar… Üstü örtülmüş gerçekler, mahremiyetin mahkûmiyetine tutulan alkışlardır.  Rabbimiz uyarıyor: “İnananlar arasında fahşanın/hayâsızlığın, namsuzluğun, şeriatsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”  (Nur Sûresi/19) İnsanı fuhşa ulaştıran her şey fahşadandır. Fahşadan rahatsız olmayan da mahremiyetin mahkûmiyetine alkış tutanlardandır. Ben Müslümanım; mahremiyetim kadar varım, hayâsızlığım kadar da zararım. Hayâsızlığı, iffetsizliği alkışlayanların karşısına dikilmek, imanımdan kaynaklanan kararım. Hayâsızlığı, iffetsizliği alkışlayanlara karşı sessiz kalmaktan utanırım. Aynı günaha mensup olanları yüzlerinden tanırım! 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

İZMİRLİ

Bu nevi mütalaalara her zaman ihtiyacımız var.Nereden geldik ve nereye gidiyoruz..Keyfiyet ve kemmiyete dair ,şahsiyetli ,derinlikli makalelere her gün daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.. Selâmlar sevgiler.

Selim Taşkın

Bizi bizden, değerlerimizi bizden çalanlara karşı dur diyen bir yazı. Hakikaten çok güzel yazılmış. Mahremiyetin mahkumiyetine dur demeliyiz. Şayet bu hususta bir duyarlılık ortaya koymazsak toptan tükenmeye mahkum olacağız. Allah kaleminize güç kuvvet versin....
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23