Avrupa karşısında eziklik kompleksine kapılmak köleliktendir
Hayâyı çöplüğe fırlatıp hayatı Avrupa’nın kokuşmuş kanunlarında, sözleşmelerinde aramak, tımarhanelik olduğunu ortaya koymaktır. Çamura yatarak çamur atıyorlar. Bu ülkede adam olamayanlar gidip Avrupa’nın altına yatıyorlar. Örflerini, âdetlerini ve namuslarını Avrupa kanunları adına satıyorlar. Bizim bunlara söyleyeceğimiz şudur:
Avrupa karşısında eziklik kompleksine kapılanlar, dine ve dindarlara taş atmayın, Allah huzurunda secdeye değmemiş başınız. Siz Avrupa’nın kölelerisiniz, boşuna yorulmayın, Allah’a kul olmuş hür insanların başına değmez taşınız!
Biz sözün senet kabul edildiği bir medeniyetin insanlarıyız. Medeniyetimizin her emaresinde bin bir hikmet ararız. Allah yolunda Peygamber ve Sahabesinin pak izinde gider, birbirimize sevgi gülleri atarız. Dinimizi, medeniyetimizi bırakır da Avrupa’nın kokuşmuş kanunlarına uyarsak, dibi görünmeyen denizlerin ortasında batarız.
Sosyal medya ortamı; düşünen insanın yerini oynayan insanın almaya başladığı muğlak ve meçhul bir alandır. Bu alana düşünenlerden kimi bakarak bakma melekelerini, kimi de görerek görme melekelerini iptal ediyor. Rabbimizin şu âyetini yeniden hatırlayıp okumamız gerekiyor:
“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” ( A’raf Sûresi/179)
Müslüman bulunduğu yerden daha büyüktür. Salih amele gebe olmayan tefekkür sahibine yüktür. Salih amel merkezli tefekkürü idrake koyunca ve manalardan maddeleri soyunca, çıkar ortaya birçok gerçek boylu boyunca!
Allah’a tapmayan tapıyor “Avrupa” denilen yatıra. Üsve-i Hasenemiz Hz. Muhammed (sav), “İslâm ol, kurtul!” (Buharî, Bed’ul-vahy 6; Cihad 102; Müslim, Cihad, 74) diye ferman buyurmuş; bin bir sayfa sığmış bir tek satıra. Hayâl mermerinde donan hâtıra. Halka halka hâl getirir hatıra. Gel de bunu anlat İbrahim’i yakmaya çalışan Nemrud’a odun taşıyan katıra!
Avrupa karşısında eziklik kompleksine kapılan İslâm’daki değerleri görmez. Laflarına akıl ermez. Kötülükleri alkışlar, ama asla iyiliklere geçit vermez. Hukukun üstünlüğüne değil, üstünlerin hukukuna boyun eğer, güçler üstü gücü bilmez. Üstünlerin hukukunun hukukun üstünlüğünden daha evla olduğunu iddia edenler, Avrupa karşısında aşağılık kompleksine kapılan itikaden hastalıklı kimselerdir. Onların hastalığı, gâvurları hep Müslümanlardan üstün görme hastalığıdır. Rabbimiz uyarıyor:
“Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar ‘cibt’e ve ‘tâğût’a inanıyorlar. İnkâr edenler için de, ‘Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır’ diyorlar.” (Nisa Sûresi/ 51)
Gâvurların Müslümanlardan üstün olduklarını, Avrupa kanunlarının İslâm’ın kanunlarından daha iyi olduğunu iddia edenler, hürriyete olan düşmanlıklarıyla beraber köleliklerini ibraz edenlerdir.
Halkları İslâm’la tanıştırmamak, İslâm’dan uzak tutmak ve İslâm’a düşman etmek için çalışmak, Avrupa’nın/Batının kesinti kabul etmeyen evleviyatındandır. Batı’dan dostluk beklemek, Avrupa kanunlarından huzur devşirmek, zehirli yılanla aynı çuvala girmeyi arzulamak manasına gelmektedir. Hıristiyan Batı dünyası bu düşünce yapısının temellerini Antik Yunan’dan almaktadır. Bu zihniyet onlara kendinden olmayanları ötekileştirme, asimile etme ya da yok etme arzusunu aşılamaktadır. İşte bu noktada Batı’nın felsefi aktörlerini ve zihniyet yapısını iyi tanımak gerekmektedir. Bunlardan Aristo, Asyalı toplumları, seçkin Yunanlılar tarafından yönetilecek olan doğal köleler olarak nitelendirmektedir. Bu anlayış politikalarına da yansımış ve Yunan olmayanlar “barbar” olarak nitelendirilirken “doğal köle” kabul edilmişlerdir. Kendilerini köle görenlere karşı, biz size karşı hoşgörülüyüz diye yaklaşanların durumu kuzunun kurda âşık olmasından farksızdır. Avrupa kapısından kol ve kanat kırılmadan, dinden dönmeden, namustan, örf ve âdetten ayrılmadan geçilmez. İmanın olduğu yerde kavanini İslâmiyye bırakılıp da Avrupa kanunları seçilmez. Batı’yı yakalamanın ve ona ulaşmanın yolunun onlar gibi olmak gerektiği şeklinde fasit bir düşüncenin içerisine düşenler, İslâm dininden de, insanlıktan da ayrı düşenlerdir.
Hilafetin ilgasından sonra memleketimiz sulhu salahı kaybetti, Avrupa kanunlarına göre şekillenince. Sulhu salahtan eser kalmaz; din, namus, zürriyet ve hürriyet hassasiyeti gidince. Bu topraklarda ben insanım, ben Müslümanım diyenler, Avrupa’ya/Batıya din, namus, şeref, izzet, zürriyet, hürriyet adına başkaldırınca ince, ince; memleketimizde çözüme kavuşuyor çözülmez sanılan nice bilmece!
Yeryüzünün yükselen zamanları vardır alçalan zamanları vardır; birine Zekeriya ve Yahya diğerine Davut ve Süleyman örnektir. Birileri kurbandır, birileri de sultandır ama hepsinin de sonraki nesillere armağan ettikleri sahih imandır.