• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Akideleri sakat olanların sadakatları olmaz(2)

08 Kasım 2017
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

Her Müslüman kendi akidesinin bekçisidir. Müslümanlar olarak akide nöbetimiz beşikten mezara kadar bakidir. Genelde İslâm coğrafyasında, özelde ise ülkemizde biz Müslümanların bütün faaliyetleri akidemizin nöbetinden ibarettir.

“Uzun bir nöbetti bizimkisi… Ümmetin umudu olmak için çıkılan uzun ve zorlu bir yolculuğun nöbeti… 

Şehir şehir, mahalle mahalle, ev ev tutulacak bir nöbet...

Kimimiz terk etti tepeyi, ganimetlerin peşinden koşup gittik. Ne zafere ulaşabildik, ne de ganimet toplayabildik… Ne evlerimizi koruyabildik, ne şehirlerimizi (Şam, Halep, Bağdat, Kabil, Telafer, Musul, Kerkük, Caharkale, ...) ne de nesillerimizi... Tüm tepeleri kaybettik…

Kimimiz karaya çıkınca Allah’ı unuttu... Ne gemide verdiğimiz sözü tutabildik ne de karada adam gibi durabildik… 

Kimimiz bahçe sahiplerinin imtihanına tutuldu… Kimse görmeden toplayacaktık mahsulümüzü. Büyük bir musibete duçar olduk. Ne mahsul toplayabildik, ne de kimse gördü bizi… Her şeyimizi kaybettik…

Kimimiz amansız bir “vehn” hastalığına yakalandı bu yolda… Dünya sevgisi ve ölüm korkusu kapladı yüreklerimizi. Yürürken mal (ihalelerden % 10-20 pay), makam (eşimizi dostumuzu, yakın uzak akrabamızı ehliyet liyakat gözetmeden işe almak dâhil), şan, şöhret, güç, kuvvet ne varsa topladık yoldan. AVM’lerin, lüks İslami otellerin, milyarlık iftar sofralarının pençesinde tükenip gittik… Dünya selinin önünde sürüklenen çer çöp gibi olduk… Allah düşmanımızın kalbinden söküp aldı korkumuzu… 

Dünyalık kazanımlarımızı kaybetmeme adına, ahiretimizi kaybettik…

Kimimiz Tâlut ordusunun imtihan edildiği nehirle imtihan edildi yolda… Bir avuç içmemiz gereken nehirden kana kana, tıksıra tıksıra içtik... Ne sabit kalabildi ayaklarımız, ne de gökten sabır yağdı üzerimize… 

Dizlerimizin bağı çözüldü… Bizim bu zalimlerle, bu kalabalıklarla başa çıkacak takatimiz yok, biz bu medeniyet karşısında yenildik demekten başka bir şey gelmedi elimizden… İzzetimizi kaybettik… Onurumuzu kaybettik…

Kimimiz Samiri’lerle karşılaştı yolda… Buzağıların peşine takılıp gittik… Sahte böğürtülerin, göz kamaştıran parıltıların büyüsüyle yoldan çıktık. Yola çıktıklarımızı, yolda bulduklarımızla değiştirdik. Düşmanlarımızı yakın, dostlarımızı uzak tuttuk. Yakınlaşan düşman dost olmadı amma uzaklaşan dostlarımızı düşman ettik sonunda… Kardeşliğimizi kaybettik…

Kimimiz Züleyha’lara rastladı yolda… Nefsimizin ardına düşüp gittik. Ne Yusuf olabildik ne de ben Allah’tan korkarım dedik… Zindanlar bize göre değildi, yırtılmasına bile fırsat vermeden çıkarıp attık gömleklerimizi… 

Apart dairelerin tek odalarında, gizli nikâhlarla ve sonu gelmez yalanlarla tükenip gittik… Ahirete bir şey bırakmadan ne varsa yaşadık bu dünyada… İffetimizi kaybettik…

Kimimiz Salebe’lere katıldı yolda… Dava için çıktığımız yolda davarların peşine takılıp gittik. Vadi dolusu mallar doyurmadı gözümüzü… Tırnaklarımızla kazanmıştık her şeyi… Allah’ın verdiğini itinayla esirgedik onun yolundan… Daha çok biriktirdik, biriktirmekten vakit bulamadık dağıtmaya, her şeyi anladığımız zaman dağıttığımızı kabul edecek kimse kalmamıştı yanımızda… Şuurumuzu kaybettik…

Kimimiz Kuzman’lara dönüştü yolda… Nice Uhud’lar gördük amma, desinler, görsünler, bilsinler, sevsinler, övsünler diye savaştık… Reklamcılık kapladı tüm benliğimizi… Şan ve şöhretin ardında eriyip gittik… Canımız dâhil her şeyimizi verdik ancak ne İslam’ın şehidi olabildik sonunda, ne de kimse övdü bizi… İhlâsımızı kaybettik…

Allah’ın rızasından başka kaybedecek bir şeyi olmayanlardık yolun başında… Şimdi ellerimizde kaybetmekten korkacağımız çok şey var amma her şeyimiz olan “o bir şeyi” kaybettik sonunda!”

Ehl-i Takva olacağımıza ehl-i takla olduk. Müteahhit olduk, müşahid olduk, her şeye müsaid olduk. Mücahid olmayı da unuttuk! Dava derdi tükenmiş olanlarımızın tüketemeyecekleri değer yoktur. Onların tek sermayeleri yüksek sesle bir nutuktur!

Değerlerimize karşı bu sadakatsizliğimizin sebebi, akidede meydana gelmiş olan sakatlıktır. Akideleri sakatlanmış olanlar âlim de olsalar Müslümanlıkları sakıt olmuş olanlardır.

Akidesine sadık olan Müslüman her şeye ve herkese sadıktır. Sadakat, imanda sebattır. Müslüman olup da akidesine sadakati olmayanın her eyleminin sonu berbattır. Akidenin sadakası sadakattir. Müslümana sadakat yakışır, görse de ikrah… Çünkü sadakat; hevâ ve heves değil, akidenin/imanın kesin kararıdır!

Sadakat kelimesinin içinde (s’adak’at) adak vardır. Hiç şüphesiz o adakta Müslüman kişinin kendisidir. Müslüman; Allah’a adanmış olandır, sevdiklerini Allah yoluna Allah için adayandır, Allah yoluna adayan ve adanmış olana bahçıvan olandır! 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23