Devlet Bahçeli milliyetçiliği son sürat devam ediyor ama yolun sonu yine meçhul
Şunu söylemek isterim ki bu siyaset asla yeni bir çözüm süreci doğurmayacak. En azından daha öncekine benzer hatalar ve gafletler içeren tedbirsiz bir süreç olmayacak.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM partili yöneticilerin elini sıkmasını olumlu bulan gelecek tepkileri köşelerinde bekleyenlerin aksine bunu TV’de dillendiren ve ertesi gün yine bu köşede “SAHTE YUMUŞAMADAN DEVLET BAHÇELİ MİLLİYETÇİLİĞİ’NE Mİ GEÇİYORUZ…” başlığı ile yazan bir kişiden birisiyim.
Şu cümleleri kullanmıştım: “Devlet Bahçeli gibi Türk milletini ve devletin bekasını kendi hayatından önde tutan birisi dahi memleket çıkarları için, devletin başkanı milletin reisi ‘iç cephe sağlam olmalı’ uyarısının ardından resmen kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyecek bir milli tavırla belki bir bardak suda boğacağı DEM partili yöneticinin elini sıkıyor, PKK ve dahi Türkiye düşmanları ile yakınlığı artık aşikâr olan CHP genel başkanına yumuşak ve yapıcı yaklaşıyor.”
Geldiğimiz noktada köşelerinde ortamı koklayanlar da dediğimizde geldi ve sayın Bahçeli’nin bu tutumunu olumlamaya başladırlar.
Sayın Bahçeli bu hafta elini artırarak terörist başı Öcalan’a seslendi ve “fırsat istiyordun al sana fırsat” “hizmet et bu memlekete, Kürtlere…” diye kendisinden asla beklenmeyecek bir meydan okuma daha yaptı.
Bu tutum “iç cephede birlik” adına iyi niyetli görünse de hükümlü bir teröriste “bize yardım et” demek ne kadar doğru bir yaklaşım onu da hesap etmek gerekiyor!
Bu yaklaşım iğne ucu kadar da olsa taviz getirecek mi?
Bu söylem DEM /PKK’ya şımarıklık hakkı verecek mi?
Bu çağrı “madem öyle Öcalan serbest kalsın, Selahattin serbest kalsın” taleplerine evrilecek mi?
Yani yine çok sert rüzgarlar bizi bekliyor. Bu konuda büyük görev Kürtlere düşüyor. Kürtler oy vererek yetkilendirdiği DEM partiyi kendi başına bırakmadan hem kendi menfaatleri hem devletin menfaati için bu sürecin en iyi şekilde yürümesini sağlamak durumundadır.
Devlet Bahçeli’nin uzattığı bu el de boşa düşerse o zaman kimsenin söyleyecek sözü kalmaz. Ne Anayasa Mahkemesi kurtarabilir sizi ne de güvendiğiniz CHP ve dostları!
SİVİL TOPLUM SİYASETİN ÖNÜNDE OLMAK ZORUNDA
Türkiye’de sivil toplum geleneği Osmanlının ardından yok denecek kadar azaldı. Bu konuda girişim yapanlar da genelde kendisine bir koltuk bulup siyasete göz kırpmak için STK’ları birer basamak olarak kullanmaktan öteye geçemiyor.
Bu durumun esas müsebbibi siyasetin sivil toplum işleyişine üstenci bakışıdır. Sivil toplumu kendi siyasetine bir tehdit olarak gören sistem maalesef fikir üretmekten geri kalıyor ve sorumluluğu paylaşamadığı için de bir noktadan sonra tıkanmaya başlıyor.
Yukarıda bahsettiğimiz “iç cephe birliği” dahi sivil toplum olmadan, sivil toplumun desteği veya baskısı olmadan tam anlamıyla istenilen sonuca ulaşamayacaktır. Çünkü siyaset kutuplaşmayı gerektirirken sivil toplum birlikteliği gerektirir. Siyaset “oy” kaygısıyla çekimser olmaya sevk ederken sivil toplum tüm gücüyle cesaret verir.
İşte bu sebeplerle, Türkiye’nin siyasetine nefes olmak adına güçlü STK’lar kurup toplumun eksik kalan tarafını tamamlamak adına daha önce çok kıymetli isimlerle kurduğumuz TÜRK İSLAM MEDENİYETLERİ ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME MERKEZİ (TİMAG) ile birlikte buradan çıkacak fikirleri fiiliyata geçirecek bir STK olan BÜYÜK ANADOLU HAREKETİ’ni genç kadrosuyla kurmuş bulunuyoruz. Bu hareket Türkiye’nin ihtiyacı olan siyasetin sıkıştığı alanlarda nefes olma görevi görecek. Türkiye’nin tüm illerinde temsilcilikler olacak, Türkiye’yi oluşturan tüm dinamiklere yer verecek; topluma ve devlete faydalı olmak isteyen herkese kapısı açık olacak.