Kahraman! Yolculuğa çalıntı arabayla mı çıkmış!
Kahraman! Yolculuğa çalıntı arabayla mı çıkmış
ERTUĞRUL AKAR
Sizlere kahramanın hikayesinin özetini yazayım:
Giriş: HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK
Gelişme: İSTANBUL NİMET NİMET
Sonuç: İHANET
Türkiye’de ne zaman belediye yönetimleri ve kamu kaynakları gündeme gelse, siyaset kendini araya sıkıştırır. Son örnek: Ekrem İmamoğlu’na yönelik iddianame. İlginç olan ise iddianamenin içeriğinden çok, iddianameye gösterilen refleks. Daha açıklanmadan “siyasi” denildi, belgeler okunmadan “çöp” ilan edildi. İşte tam burada bir hukukçu olarak durmak şart: Delili görmezden gelmek kanunu değiştirmez.
İddianameyi beğenirsin, eleştirirsin… Ama önce okursun!
Bugün toplumun bir kesiminde, sanki hukuk metinlerini tweet uzunluğunda zannediyormuş gibi bir yaklaşım var. Oysa iddianame; müfettiş raporları, tanık beyanları, resmi yazışmalar, bilgi-belge akışı ve işlemlerin kronolojisiyle dolu.
“Somut delil yok” diyenlerin çoğunun metne bakmadığı açık.
İşin ironisi şu: Metni okumayanların “yok” dediği deliller aslında iddianamenin gövdesini oluşturuyor.
İddianamenin özü şu teknik soruya dayanıyor:
İBB’de yapılan bazı atamalar, iş ve işlemler, ihaleler ve bilgi paylaşımları mevzuata uygun mu, değil mi?
Burada bir siyasi hesap, bir ideolojik itişme arayanlar yanlış adrese bakıyor. Devletin sorusu çok basit:
– Bu işlem bu şekilde yapılabilir miydi?
– Yetkili kimdi?
– Hangi yönetmelik ihlal edildi?
– Kamu zararı oluştu mu?
– Oluştuysa kim sorumlu?
Bunlar hukuk sorularıdır, siyasi sloganlarla gölgelenemez.
Hukuka uydun mu uymadın mı … Soru basit aslında
İddianamede yer alan belgelerden yalnızca başlıkları bile ciddi sorular üretiyor:
- Atamalarda güvenlik taraması eksikliği,
- Kritik görevlere yapılan tartışmalı tercihler,
- Yabancı yapılarla kurulan veri akışında mevzuat dışı işlemler,
- İç denetim raporlarındaki tutarsızlıklar.
-Kurum dışı kişi ve şirketlerle yapılan işler
-Otel odalarındaki gizli ve bantlı toplantı kayıtları
- Açıklanamayan yüksek para geçişleri
- Aldıkları maaştan yüzlerce kat yüksek hayat yaşayanlar
Bunların her biri, hukukta “somut delil niteliğinde işlem dökümü” olarak değerlendirilir.
Kamu yönetimi, belediye dahil hiçbir kurumda, “Ben yaptım oldu” diyemez. Çünkü kamu görevi kişisel takdir alanı değil, hukuki sorumluluk alanıdır.
Eğer bugün 16 milyon kişinin verisi, şehre giriş–çıkış güvenliği, kritik birimlerin personel politikası ve mali akışlar konusunda soru işaretleri varsa, devlet buna bakar.
Bakmazsa görevini ihmal eder.
Bu iddianame “kişiye özel” değil, sisteme yönelik bir denetimdir.
Hatta denebilir ki: Bu inceleme bir kişiye değil, “yeni belediyecilik tarzı”na açılmış bir aynadır.
İmamoğlu’nun siyasi gücü olabilir, popülaritesi olabilir, sosyal medya desteği olabilir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nde popüler olmak, delillerin üzerinden atlama hakkı vermez.
Hukukun görevi “sevdiğine dokunmamak” değildir.
Hukukun görevi “herkese eşit mesafe”dir.
Bu nedenle iddianameyi “siyasi” diyerek çöpe atmak, Türkiye’nin hukuk düzenine yapılan en büyük haksızlıktır.
Bir hukukçu gözüyle tablo net:
İddianame eleştirilebilir ama yok sayılamaz.
Çünkü içinde ciddi, somut ve tartışılması gereken belgeler var.
Siyasetçiler konuşur, partiler bağırır, sosyal medya köpürür; ama günün sonunda, mahkeme delille konuşur.
Delilden kaçanlar tartışmayı siyasete havale eder; delille yürüyenler ise hukuka güvenir.
Bugün yapılması gereken çok açık:
İddianameyi masaya yatırmak, delilleri tek tek tartışmak ve hukuk devletinin gereğini yapmaktır.
Hukuk, gürültüye değil belgelere bakar.
Ve bu iddianame, tam da o belgelerin üzerine kuruludur.
BENİM İÇİN YOLSUZLUK İDDİALARINDAN ZİYADE ÖZEL BİLGİLERİMİZİN SATILMASI GERÇEĞİ VE BU İHANET!!!