• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

Televizyonlarda dini programlar…

03 Mayıs 2019
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

Mübarek Ramazan-ı Şerif ayının gelmesi sebebi ile büyük şehirlerde, özellikle İstanbul’da birçok hoca efendi yaptıkları programlar için maddi karşılık alacakları, kendilerinin bildikleri dini programlar, iftar ve sahur programları yapmaya başlayacaklardır. Zaten Ramazan ayı dışında da birçok kanalda bir kısım hoca efendiler tarafından dini(!) programlar yapılmaktadır. Ülkemizde yerel ve ulusal olmak üzere yayın yapan bir hayli televizyon kanalı vardır. Bu kanalların çoğunda dini programlar yapan, sorulan sorulara fetvalar veren, cevaplayan hocalar vardır.

İhlas ve samimiyetle dini program yapan, sorulan soruları şer’i ölçüler içinde; Kitabullah ve Sünneti Resule uygun olarak cevaplayan hoca efendileri tenzih ederek konuya eğilmek istiyorum. En basitinden bir manav dükkânı açmak isterseniz ruhsat almanız icap eder. Bir lastik tamir yeri açmak isterseniz pek tabi ruhsat almanız gerekir. Ehliyetiniz yoksa izin almadı iseniz herhangi dükkânı açıp çalışamazsınız. Bugün birçok televizyonda konuşan, fetva veren hocaların dini eğitimleri nedir? Ehliyetleri var mıdır? Arap ilmine vukufiyetleri nedir? Ayet-i kerimeleri, hadis-i şerifleri yüzünden dahi olsa bile okuyabiliyorlar mı? Ayet-i kerimelerin “Dalbil ibare, Dalbiddelale ve Dalbil işare” manalarını ve ayet-i kerimelerin sebebi nüzullerini (Ayetlerin iniş sebebi) bilirler mi? Usulü fıkıh, tefsir, hadis bilgileri ne ölçüdedir?

Bunların birçoğu Türkçe kitaplardan istifade ederek sohbetler etmeye, fetvalar vermeye çalışıyorlar. Ne yazık ki, çokları Türkçeyi bile doğru konuşamıyorlar. Bazen sohbetleri istihza mevzuu oluyor. Çoklarının temelde din adamlığı vasıfları yoktur. Bunların büyük bir kısmı zaten Diyanet İşleri Başkanlığı ile bağları olmadığı gibi, ehlisünnet âlimlerine, hak mezheplere amansız düşmanlık içindedirler. Her nasılsa birilerini araya koyarak veya bir yolunu bularak bir televizyon kanalı ile anlaşıp büyük âlim (!) havası içinde televizyon ekranına çıkıyorlar. Din adına ahkâmlar kesmeye, yerli yersiz fetvalar vermeye başlıyorlar. Verilen fetvaların birçoğunda İslam dininin özü düşünülmeden, soranın durumuna ve günün şartlarına göre fetvalar veriyorlar. Bu durum hem televizyona çıkan sayın hoca efendi için hem de televizyon kanalının sahibi veya sahipleri için hoş karşılanıyor. Neticede para var, ticaret var. Tabir caiz ise alan da memnun satan da… İman ehlinin en hassas noktası dindir. Resulullah Efendimizden birkaç tane duygusal kıssa veya mucize anlat. İzleyen Müslümanlarda duygulu bir hal oluştur. İster kitap sat. İster koku sat. İstersen de kefen… İstersen de kuvvet macunu(!)… Dini, dünya çıkarı için bundan daha etkili bir şekilde kullanacak bir yol olur mu?

Bu sayın televizyon hocalarından bazıları kabir azabı diye bir şey yoktur diyor, bazıları binlerce sene sonra Cenab-ı Hakk’ın bizzat yarattım dediği ilk peygamber Âdem’in (A.S.) babası olduğunu iddia ediyor. Bazıları ise İsa (A.S.) keza babası olduğunu söylüyor. Kimi hoca efendiler sünnet namazların tümünü inkâr ediyor. Kimileri ise asırlardan beri camilerde evlerde Ramazan-ı Şerif aylarında cemaatle veya tek başına kılınan teravih namazlarını inkâr ediyorlar. Kimi hocalar işi daha ileriye götürerek Hz. Muhammed (S.A.S.) Efendimizi postacıya benzetiyorlar. Peygamberin vazifesi Kur’an’ı tebliğ etmek idi. Peygamber tebliği yaptı ve vazifesi bitti. Peygamberin şefaat etme yetkisi yoktur diyorlar. Bu şöhretli televizyon hocalarının bir kısmı ise Peygamber Efendimizin (S.A.S.) sahih hadislerini inkâr ediyor, hadis-i şeriflerin uydurma olduklarını söylüyorlar. Keramete zaten inanmıyorlar. Çokları tasavvufu kökten reddediyor. Ekserisinin niyeti Müslümanları uyandırmak, dine hizmet etmek değildir. Sinsi bir şekilde hoca sıfatı ile dinin ve şeriatın temellerine dinamit koymaktır. Herkes sinsi bir şekilde üstlendiği görevi yapıyor. Bu hoca efendiler bir nevi pazarlamacı gibi. Bazıları değişik kitaplar pazarlıyorlar. Şu kadar kitap, şu kadar paraya. Kitaplar çok ucuz. Lütfen ey Müslümanlar! Siz de kitap alın, hayır yapın. Bu kutsal hizmetlere(!) kitaplar alarak sizler de yardımcı olun. Kimileri ise Kur’an-ı Kerim meali tanıtıyor, dağıtıyor, pazarlıyor. Şu kadar alın dağıtın çok sevap kazanırsınız vs. gibi süslü, cilalı ve yaldızlı konuşmalar yaparak cennete bilet kesiyorlar ekranlardan.

Herkes Peygamber Efendimizin aç kaldığından, midesine taş bağladığından bahsediyor da ne hikmetse Peygamberimizin İslam’ı yaymak için yaptığı gayretlerden, savaşlardan bahsetmiyorlar. Çünkü niyetleri İslam’ı yükseltmek değil insanları menfaat ve çıkarları doğrultusunda etkilemektir.

Televizyon hocalarının hizmetlerinde sınır yoktur. Bazıları da yanmaz(!) kefen bezi pazarlıyor ekranlardan. İsterseniz yanında terlik veya takunya da alabilirsiniz (!). Kimileri ise çok temiz, çok taze ve sade bal… Bazı hocalar da televizyonlarda bir nevi kâhinlik (falcılık) yapıyorlar. Oysa dinimiz her türlü falcılığı haram kılmıştır. Her derde deva olacak “muskalar” yapıp satıyorlar. Kimi hocalar, imtihana girecek talebelere ekranlardan okuyup, üflüyor ve milyonlarca insanın gözünün önünde: “Hadi hiç çekinme yarın imtihanına gir. Biz buradan senin için okuduk, başarılı olacaksın” diyor. Kimileri sihir bozuyor, kimileri de araları açık olan eşlerin aralarını düzeltiyorlar. Kimileri erkeklere kız, kimileri de kızlara erkek buluyor evlenmek için. Dedik ya ekrandaki hocalarda istenilen her şey var. Hizmetlerinde(!) sınır yoktur. Kimileri, def ve dümbelek eşliğinde sesi çıktığı kadar bağırarak türkü formatında ilahi okuyorlar. İstekler arka arkaya geliyor. Tabi her istek için para kazanıyorlar.

Televizyon hocaları zaman zaman birbirleri ile dalaşıyor, hakaret üstüne hakaret ediyorlar… Ağır ithamlarda bulunuyorlar. Din ve dine hizmet umurlarında değil. Daha çok reyting alalım diye birbirlerine saldırıyorlar. İslam’ın arzu ettiği tevazu, alçak gönüllük, saygı, sevgiden, karşılıklı centilmence davranmaktan eser yok. Hepsi ille de ben diyor. İlle de ben bilirim diyor…

Hocalar Resulullah Efendimizin(S.A.S.) varisleridirler. Peygamber Efendimiz ilim erbabına çok büyük değer veriyor. Âlimin ölümünü, âlemin ölümüne eş tutuyor. Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’de: “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diye sual sorarak bilenlerin, ilim erbabının üstünlüğüne işaret ediyor. Samimiyetle bir soru yöneltsek; kadınların ve erkeklerin, açık saçık, iç içe, yan yana, aynı anda, aynı yerde oturup televizyonlarda dini programlara, iftar programlarına katılması ne derece doğrudur? Bu Mübarek Ramazan-ı Şerif ayında İstanbul’umuzun çeşitli semtlerinde kadın erkek, iç içe, birbirlerine karışık bir vaziyette, mahrem ve namahrem ölçüler hesaba katılmadan yapılan bu iftar veya sahur programları Allah (C.C.) aşkına bidat değil de nedir? Bu yapılanlar Sünnet-i Resule uygun mudur? Ve inandığımız Kiramen Kâtibin meleklerinden hangisi bu yapılanları yazar? Hayır mı şer mi?

Son yüzyılda bütün zorluklara rağmen İslam’a Allah rızası için hizmet eden gerçek âlim ve Allah’ın veli kullarının hizmet metotlarına bir bakalım. Kimileri hapishanelerde, kimileri sürgünlerde, kimileri tabutluklarda çile çekerek, maddi hiçbir karşılık beklemeden Allah’ın (C.C.) dinine hizmet etmişlerdir. Talebeler okutmuşlar, kitaplar yazmışlar veya kürsülerden tesirli vaazlar etmişlerdir. Rabbim onların hepsinden razı olsun.

Son olarak şunu söylemek istiyorum; Sayın Reis-i Cumhurumuz mu olur, Diyanet İşleri Başkanlığı mı olur yahut RTÜK mü olur, televizyon hocalarına mutlaka bir çeki düzen verilmelidir. Ehil olanlara yol verilsin. Ehil olmayanlar, özellikle şeriatımıza uymayan, Sünnet-i Resule uymayan veya sünneti inkâr eden mezhepsizler engellensin. Rabbim yaptıklarımızı ihlâs ve samimiyetle yapabilmeyi cümlemize nasip eylesin. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

TEBRİK:

Rabbimizin lütfuyla yeniden kavuştuğumuz mübarek Ramazan-ı Şerif ayı ülkemize, âlemi İslam’a ve bütün dünyaya huzur ve barış getirmesini yüce Mevla’dan niyaz ederken, tüm kardeşlerimizin Ramazan-ı Şeriflerini tebrik eder, bol feyizli, bereketli ve affı ilahiye mazhar olarak bu ayı geçirmelerini temenni ederim. Muhterem Diyanet İşleri Başkanımızdan da bir istirhamda bulunmak isterim. Bu mübarek ayda emekli müftü, vaiz ve ehil imamlar da mutlak Ramazan-ı Şerif ayı irşat programlarına dâhil edilsin. Camilerde naklen sohbetlere hiç olmazsa Ramazan-ı Şerif ayında son verilsin. Zira naklen yapılan sohbetlerde hiç feyiz olmuyor. Sesler duyulmuyor, tabir caizse camiler sohbet yerine dönüyor. Hayyen an hayyin olarak diriden diriye sohbetler yapılmasının yolları araştırılsın. Umarız muhterem Diyanet İşleri yetkililerimiz bu haklı talebimizi duyar ve gerekli tedbirleri alırlar.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23