• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

Müslümanlar arasında nasıl fitne yaydılar…

18 Ocak 2019
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’inde fitne belasını katilden daha tehlikeli olarak bizlere bildirmektedir. Mübarek Peygamber Efendimizin (S.A.S.) fitnenin ne kadar tehlikeli olduğunu bildiren birçok hadis-i şerifi vardır. İslam’ın ilk yıllarından günümüze kadar Müslümanlar fitne belasından çok sıkıntılar çekmişlerdir. Hatta öyle oldu ki, aynı Allah’a, aynı Kitaba, aynı Peygambere inananlar fitne yüzünden birbirleri ile savaşmışlardır. (İslam tarihinde bu savaşlarla ilgili çok örnekler vardır. Halen günümüzde birçok Müslüman ülke maalesef birbirleri ile ya savaş halinde ya da fitne sebebi ile birbirlerine ateş püskürüyor.) Günümüz dünyasındaki Müslüman ülkelerin halleri bu duruma canlı örnek teşkil etmektedir. Peki, bu fitneler nereden ve nasıl çıktı? Veya bu fitnelerin ana kaynağı kimler ve nelerdir? Kimler Müslümanları birbirlerine düşman hale, fitne tohumları saçarak getirdi, getiriyor? Halen getirmeye devam ediyor…

Değerli kardeşlerim, lütfen beni mazur görünüz. Hepimiz biliyoruz ki daha yakın geçmişe kadar ülkemizdeki Müslümanlar, yurt dışındaki gurbetçi Müslüman kardeşlerimiz birbirlerine amansız bir şekilde düşmanlık yapıyorlardı. Ölçüsüz şekilde birbirlerinin aleyhine konuşuyor değiller miydi? Ben yıllarca Avrupa’da kaldığım için çok iyi biliyorum ki yolda iki Müslüman birbirini gördüğü zaman bazıları yollarını değiştiriyordu. Birbirlerine selam dahi vermiyorlardı. Neden? Birisi bir cemaatten, öbürü bir başka cemaatten veya birisi bir siyasi parti mensubu, diğeri bir başka siyasi parti mensubu, bir başka gruptan oldukları için ne yazık ki, aynı Allah’a (C.C.), aynı Peygamber’e (S.A.S.) inanan insanlar birbirlerini hasım gibi görüyorlardı. Müslümanlar diğer bir grubun elinde olan camiye dahi gitmiyor. Kendi cemaatinden veya ekolünden olmayan bir imamın arkasında asla namaz kılmıyorlardı. Kimileri siyasi sebeple, kimileri ekonomik sebeple, kimileri mezhep farkı gözeterek, kimileri de tarikat, meşrep ayrılığı sebebi ile sadece “Bizim grup doğru, bizim dışımızdakiler sapıktır” diyerek akıl almaz fitne ve fesatlar çıkarıyorlardı. İslam’a hizmet ediyorum diyen bu insanlar fitne ve tefrika ateşine odun taşıdıkları için esasında İslam’a en büyük kötülüğü yapmış oluyorlardı. Müslümanlar yıllarca birbirleri ile kısır bir kavga yürütmediler mi? Aman Allah’ım, bu ne büyük cahillik ve ne büyük akılsızlıktı, ne büyük hataydı. Çokları bu fitne ateşi ile her ortamda kendi kardeşini, dava arkadaşını karalayıp karalayıp durdular. Birbirlerine akıl almaz iftiralar attılar. Müslümanlar İslam’ı yaymaya uğraşmak yerine, İslam kardeşliğinin tesisi için çalışmak yerine, İslam’ı tebliğ edip küffarla mücadele etmek yerine, kendi cephesindeki din kardeşinin ipini nasıl çekerimin hesaplarını yapar oldular. Müslümanlar fitne ve fesat peşinde koşarak akıl almaz şekilde her ortamda din kardeşini nasıl bu kadar kötüler? Nasıl yalanlara, iftiralara inanarak birbirlerine haksız suçlamalar, iftiralar ve konuşmalar yaptılar? Cenab-ı Hakk’ın: “İnananlar kardeştir” hükmünü bu insanlar neye güvenerek nasıl çiğneyebilirler? Bu ağır vebalin altından nasıl kalkacaklar? Ebedi alemde bunun hesabını Cenab-ı Hakk’a nasıl verecekler?

Fazla uzatmadan burada tarihi bir olaya yer vermek isterim. Lütfen düşünerek okuyalım. İnşallah oynanan oyunları fark ederiz. Hepimiz birlik için, beraberlik için, gerçek manada din kardeşliğinin tesisi için üzerimize düşen vazife ne ise onu yapmaya çalışırız… Hindistan’da bir kurban bayramı günü, sarıklı, sakallı, cübbeli iki Müslüman, Allah (C.C.) rızası için kurban etmek niyeti ile bir kurbanlık inek alırlar. Hindu mahallesinden geçerken bir Hindu önlerine çıkarak, ineği ne yapacaklarını sorar. Kurban edeceklerini söylerler. Hindu: “Ey ahali! Yetişin Tanrımızı kurban edecekler” diye bağırır. Müslümanlar da: “Ey Müslümanlar, yetişin kurbanımızı elimizden alıyorlar” diye feryad ederler. Hindular ile Müslümanlar toplanırlar. Sopalarla, bıçaklarla birbirlerine saldırırlar. Yüzlerce Müslüman katledilir. Fakat ineği Hindu mahallesinden geçiren iki kişinin, İngiliz sefaretine girdikleri görülür. Bu hal gösteriyor ki, bu fitneyi çıkaranlar İngilizlerdir.” (İngiliz Casusunun Hatıraları S.91) Bugün de dünyanın birçok ülkesinde Müslümanların aralarını açmak için belki binlerce gizli servis ajanı faaliyet sürdürmektedir. Müslümanlar olarak dün idaremiz altında olan, ancak bugün hepsi küçük birer devletçik haline gelen yüzlerce yıl idare ettiğimiz, hizmetler götürdüğümüz yerlerin elimizden nasıl çıktıklarını unutabilir miyiz? Oynanan oyunları çok iyi tahlil ve analiz etmeli karşı tedbirlerimizi ona göre almalıyız.

Yıllar yılı Müslümanları, o tarikata mensup, bu tarikata mensup; o şeyhin müridi, bu şeyhin müridi; o siyasi partiye yakın, bu siyasi partiye yakın; o mezhepten, bu mezhepten; o bizim gruptan, bizim cemaatten; onlar şu ırktan, biz bu ırktan; onların renkleri başka bizim renklerimiz, dillerimiz başka; onlar bizden değil deyip birbirlerine zamanımızın Müslümanları fitne, fesat, iftira ve yalan kurşunları atmadılar mı? Hatta bazı allı şanlı hoca efendiler bu fitneleri kürsülere, hatta TV ekranlarına taşıyarak ille de kendilerinin doğru yolda olduklarını iddia ederek, diğer din kardeşlerini çeşitli isimlerle, isnatlarla suçlamadılar mı? Yanan fitne kazanının altına bir kucak daha odun taşımadılar mı? (Lütfen gazete arşivlerine bir bakınız.) Elbette insan kendi mensubu olduğu cemaati grubu sevebilir. Yahut siyasetle ilgileniyorsa tüzüğü yaptıkları, yapacakları hoşuna giden bir siyasi partiyi de insan tutabilir. Burada önemli olan ana cadde üzerine birleşmektir. O da Cenab-ı Hakk’ın gönderdiği İslam dini ve İslam şeriatıdır. Şeriata uymayan, dayanmayan, Hz. Allah’ın (C.C.) kitabından ve sünneti Resul’den beslenmeyen bütün tarikatlar sakattır, tehlikelidir, sapıklıktır. Şeriata uymayan hiçbir tarikat doğru yol değildir.

Yukarıda tamamını dahi yazmadığım kıssadan hepimiz kendilerimize dersler çıkartmalıyız. Bugün bilinen bir gerçek ki, ülkemizde çeşitli dış güçlerin ajanları cirit atıyor. Her fırsatta Müslümanları birbirlerine düşürüp kavga ettirebilmek için gece gündüz planlar kuruyor, oyunlar tezgahlıyorlar. Milletimiz kamuoyu önünde tarikat liderlerinin, cemaat liderlerinin, şeyhlerin ve kanaat önderlerinin bir masa etrafında (şeriat masası, sünnetullah ve sünneti resul masası) toplanıp, kucaklaşıp, “Metotlarımız ayrı da olsa bizler biriz. Önderimiz Muhammed Mustafa (S.A.S.) Efendimizdir” mesajlarını vermelerini bekliyor. Bu birleşmenin zamanı geldi ve geçiyor bile.

Unutmayalım ki; tüm Arapları Osmanlı’nın aleyhine çeviren Lawrence, hoca kılığında bir fitneci idi. Ektiği tohumların sonuçları ortada. Keza Yemen’in elimizden çıkmasına sebep olan İmam Yahya, şeyh rolünde sahtekâr bir fitneci idi. Ülkemizde bu yönde faaliyet gösterenleri saymaya kalksak sayfalar yetmez. Biz Müslümanlara düşen, fitne, fesat batağına saplanmadan sırf Rıza-ı İlahi için hangi grup ya da cemaatten olursa olsun, din kardeşini sevmektir. Tur-i Sina dağında Hz. Allah’ın (C.C.) Musa (A.S.) yaptığı vasiyet: “El hubbu lillah vel  buğzu lillah”dır. Yani “Sevdiğini Allah için sev. Düşman olduğuna da Allah için düşman ol.” Rabbim bütün Müslüman kardeşlerimize hak ile batılı, siyah ile beyazı, çirkin ile güzeli, iyi ile kötüyü ayırabilecek hayırlı ferasetler nasip eylesin. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23