• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

Makam sahibi olmak ve tevazu…

04 Ocak 2019
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

Büyük Selçuklu Devleti’nin Alparslan ve Melikşah döneminin ünlü veziri Nizamulmülk Hasan b. Ali (ö.485/1092) otuz yıl kadar devletin çeşitli kademelerinde hizmet edip sonrasında uzun yıllar da vezirlik makamını idare eden çok değerli bir zattır. Nizamiye medreselerini kurmuş ve Siyasetname kitabını da o yazmıştır. Güzel ahlakı ve üstün meziyetleri ile tanınan bir zattır. Nizamulmülk çok büyük bir alim, dinine çok samimi olarak bağlı bir Müslüman, oldukça cömert, suçluları bağışlayan, fazla konuşmayı sevmeyen, lüzumu halinde konuşan, çok değerli ve faziletli bir insandı. Her zaman bulunduğu meclisi hafızı kurralar, alimler, fakihler, salih Müslümanlarla dolu olurdu. Onlara imkânları ölçüsünde ikramlarda bulunur, çok güzel ilmi sohbetler yaparlardı.

Birçok şehirde medreseler yaptırmıştır. Muhaddislere Peygamber Efendimizin hadisi şeriflerini yazdırırdı. Kendisi de Peygamber Efendimizin (S.A.S.) hadisi şeriflerini ezberlemeye ve nakletmeye çalışırdı. Ezan-ı Muhammedi okunduğunda, ezan sesini duyar duymaz bütün meşguliyetini bırakır, ezanı huşu içinde dinlerdi. Ezan bitince de hiç zaman geçirmeden namazını kılardı. Ezan vakti geldiğinde şayet ezan okunmamış ise hemen ezanın okunmasını söylerdi. Namaza ve ibadete oldukça düşkündü, dikkat ederdi.

Zamanın büyük alimlerinden İmam-ı Kuşeyri ve Cüveyni (R.A.), Nizamulmülk’ün yanına geldikleri zaman Nizamulmülk tevazu göstererek hemen ayağa kalkardı. Onlar oturduktan sonra tekrar otururdu. Yine zamanın büyüklerinden âlim Ebu Ali Ferazi (R.A.) geldiğinde Nizamulmülk derhal ayağa kalkar ve Ferazi’yi ısrarla bizzat kendi makamına oturturdu. Nizamulmülk de Ali Ferazi’nin önüne kemali edep ve tevazu ile otururdu. Onun anlattıklarını tenkit babında olsa da bile dikkatle dinlerdi. Ali Ferazi’ye neden böyle farklı davrandığı kendisine sorulduğunda şu şekilde cevap veriyordu: “Kuşeyri, Cüveyni ve onlar gibi âlimler yanıma geldikleri zaman bana, sen şöyle iyisin, böyle iyisin diyerek beni överler. Bu sözlerle de benim gururumu okşarlar. Halbuki Ferazi bana nefsimin hoşlanmadığı şeyleri, hata ve noksanlarımı, yaptığım haksızlıkları söyler. Böylece gururum kırılır, ben de ekseriyetle kusur ve kabahatlerimden vazgeçerim.” Maddeye pek değer vermeyen Nizamulmülk’ün şöyle söylediği de rivayet edilir: “Bir zamanlar kendime has bir köyüm ve mescidim olsa da, kendi başıma orada Rabbime huşu ve huzur içinde ibadet etsem derdim. Daha sonra, mahsulü ile rızkımı temin edecek bir tarlam ve ibadet edecek bir mescidim olsa derdim. Şimdi ise sadece günlük bir ekmek parçasıyla Allah’a ibadet edebileceğim bir yerim olsun istiyorum.”

Bir gece Nizamulmülk bir tarafında kardeşi Ebül Kasım, öbür tarafında ise Horasan komutanı olduğu halde yemek yiyorlardı, yemekte Horasan komutanının yanında eli çolak bir gariban vardı. Horasan komutanı yanında eli çolak garibanın oturmasını içinden pek istemediğini sezen Nizamulmülk hemen kalkıp o garibanı alıp kendi yanına oturtup, sohbet ederek, onun da gönlünü alarak yemek yemeye devam etmişti. (Elkamil tercümesi 10/180-181)

Zamanımızın idarecileri; acaba, sırf Allah rızası için de olsa yapılan tenkitlere tahammül edebiliyor musunuz? En küçük bir tenkit veya uyarıya tahammülünüz olabilir mi? Şimdiye kadar böyle bir vakar gösterebildiniz mi? Zamanımızın âlimleri, yazarları, çizerleri, her kademedeki insanlar, özellikle idare mevkiinde olanlar, hele hele tasavvuf erbabı muhterem zevat (Takva ehli tenzih olunur.) şeyhler, müritler, ağabeyler, idareciler; yukarıda kısaca olarak anlatmaya çalıştığımız Nizamulmülk’ün hayatından kendilerimize dersler çıkartabiliyor muyuz? Yoksa araştırmadan, inceletmeden, işin mahiyetine varmadan cezalar üstüne cezalar mı veriyoruz? Veya “Sen benim gibi düşünmediğin için, ben siyaha beyaz diyorsam o beyazdır. Siyah diyemezsin. Dersen sen abine kaşı gelmiş olursun o zamanda hakkında “Sekretarya” imzalı hukuk dışı bildirilerle sana yasaklar koyarız” mı diyoruz? İnsanları Allah’ın evi olan mabetlerden mi kovuyoruz? Ne derece tevazu ehliyiz? Yoksa makamlarımıza otururken o makamların sahiplerine (Vatandaşa, garip gureba ve manevi kardeşlerimize) caka mı satıyoruz? Yoksulları, garipleri, kimsesizleri hor ve hakir mi görüyoruz? Makam sahibi, mevki sahibi, şan ve şöhret sahibi olmak çok güzel de, alçak gönüllü ve tevazu sahibi olmak çok zordur. Aşk olsun zor olanı yapabilene, başarabilene. Önemli olan elde imkânlar varken onların değerlerini bilip insanlığa faydalı olabilmektir. Yoksa gün gelir mallar, mülkler, makamlar hatta Allah’ın (C.C.) verdiği sağlık, sıhhat ve neticede ömür de elden gider. İşte o gün gelmeden hazırlananlara müjdeler olsun. İnsanlara tepeden bakmayanlara, zulüm etmeyenlere, zalimden yana olmayanlara ne mutlu.

Makam ve mevki sahibi olmak için hileler yapanlara, entrikalar çevirenlere, riya ve gösteriş yapıp bir üstüne yaranmaya çalışanlara, amirinin yanlış yaptıklarına bile bile evet deyip boyun eğenlere, alkış tutanlara, şahsi çıkarı için bir mümin kardeşinin zararına da olur fetvası verenlere [Güya manevi idarecisine yaranmak için Cuma namazı kılmak için camiye gelen emekli yaşlı bir Müslümana (Dünün abisi, dava adamına, hizmet ehline) “Sizin burada cuma namazı kılmanıza izin verilmiyor. Büyüğümüz (!) öyle istiyor.” Söyleyen ve söyletenlere binlerce yazıklar olsun!], helal varken haramın peşine koşanlara, kanaat varken, hırs ve tamahla ve hasetle gayrimeşru işlerin peşinden koşanların vay haline... Adaleti terk edip, zulüm yapan ve zalimlerle beraber olup, zulme alkış tutanlara, makamlarını Cenab-ı Hakk’ın razı olmayacağı şekilde kullanıp insanlara eziyet edenler, bir gün mutlaka pişman olacaklar, ancak o zaman pişmanlık asla fayda vermeyecektir. Rabbim cümlemize rızasına uygun hareketler yapmayı nasip eylesin.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23