Köpek neyin peşinde koşuyor?...
Yazımın başına bir hayvan ismini koyarak başladığım için öncelikle AKİT okuyucu kardeşlerimden özür dilerim. Yazım okununca ne ifade edilmek istendiği inşallah anlaşılmış olacaktır.
Değerli kardeşlerim bu yazımda bir teşbihte (Benzetme) bulunacağım. Yıllar önceydi. Rize’nin Gündoğdu nahiyesinde Kur’an kursunda görevli idim. O yıllar merhum babam henüz Ankara’ya taşınmamış Kazamız Kalkandere’de ticaretle meşgul idi. O zamanlar köyümüzde Beş Kardeşler denen semtte dükkânlar vardı. Orada fırın, terzi hane, bakırcılar ve kahveler vardı. Kahvelerin birisi Tufanoğulları’ndan Hakkı Kurt’a, diğeri; kardeşi Ahmet Kurt’a aitti.
Hakkı kurt’un kahvesinde oyun yoktu. Daha çok yaşlılar otururdu. Ahmet Kurt’un kahvesinde de gençler ağırlıkta olurdu.
Ahmet Kurt ve babam samimi arkadaşlardı. Köyde olan bütün ihtiyarlıklarda ve köy idaresinde her ikisi de söz sahibi idi.
Ayrıca Ahmet Kurt, babam, dayım Mehmet Yıldırım ve şoför Mustafa Kurt ile ortak bir arabaları vardı. Her sabah köyden Rize’ye gider, belli bir saat Rize’de kaldıktan sonra, yine köye dönerdi. Ekseri giderken ve gelirken araba kazadaki, bizim dükkânın önünde dururdu. Ben de hafta sonları izine geldiğimde bizim araba ile köye giderdim.
Bazen babam da cumartesi günleri dükkânı biraz ekenden kapatır, bizim araba ile köye çıkardı. Kazada Pazar günleri dükkânlar kapalı olurdu. Pazarı babam köyde geçirir, pazartesi yine ilçeye dükkânına giderdi.
İşte bir hafta sonu babamla birlikte köye çıktık. Güzel bir hava vardı. Ahmet Kurt amcanın kahvesinin önünde babamla masaya oturduk. Merhum Ahmet amca bizi görünce üç çay yaparak bizim masaya geldi oturdu. Babama ve bana hoş geldin dedi. Çaylar içilirken babamla Ahmet amca hoş bir sohbete başladılar. Birbirlerine hal, hatır ettikten sonra sohbetleri koyulaştı. Ben de pür dikkat bu iki arkadaşın sohbetini dinliyorum. Kendimce bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Her ikisi de o güne göre kendilerini yetiştirmiş insanlardı.
Çaylar tazelendi; Ahmet amca köyümüzde bir kişinin davranışı ile alakalı babama bir kıssa anlattı. (O köylümüzün ismi bende mahfuz o da rahmetli oldu. Kardeşleri ile aralarında olan mal davası yüzünden sıkıntıları vardı.) Ahmet Kurt amcanın kıssası şöyle: Bir çoban var. Çobanın her gün; koruduğu, beklediği, yaydığı koyunları var. Affedersiniz çobanın köpekleri, bir de kocaman büyük bir çoban köpeği var. Sürüyü bekleyen.
Sürü içinde çok büyük, her taraftan bakılınca fark edilebilen, görülen güzel, cüsseli, büyük, semiz bir de koç var… Köpek sürüyü bekliyor amma! O büyük koçun peşinden de hiç ayrılmıyor.
Bir gün çobana bir misafir gelir onlar aralarında sohbet ederlerken her ikisi de gözlerini sürüden ayırmazlar. Misafir uyanık birisidir. Hemen dikkatini bir şey çeker. Köpeğin büyük koçun peşinden ayrılmadığını görür, fark eder.
Misafir çobana sorar: Farkında mısın? Köpek hep bu büyük koçun peşinde geziyor, onu takip ediyor. Köpek neden bu koçun peşinden koşuyor? Neyin peşindedir köpek? Neden bu koçun arkasından hiç ayrılmıyor? Çoban da uyanıktır. Durumu daha önceden tespit etmiş ve anlamıştı zaten. Misafirine anlayacağı dilden bir cevap verir. “Yaylımda yayılırken o büyük koçun (çok, çok affedersiniz, hepinizden özür dilerim, ancak bu bir fıkra) husyeleri sallanıyor. Köpek de zannediyor ki, koçun husyeleri düşecek, köpek de arkasından onları kapıp yiyecek…
Bunun için aylardır köpek bu koçun peşinden böyle koşar. Koç nereye köpek de arkasına…
Çok muhterem kardeşlerim; bu fıkra ya da kıssayı anlattıktan sonra sıra geldi teşbihimize (Benzetmemize) ilkokul sıralarından beri haçlı seferlerini biliriz. Bu seferleri kimler ne için yaptılar? Çanakkale’de Anzakların ne işi vardı? Sarıkamış’ta binlerce vatan evladı. Açlık ve soğuk yüzünden neden şehit düştü?
Yüzlerce masum, mazlum insan Akdeniz’de bir umut peşinde koşarken boğuldular. Aylan bebeğin cesedi karaya vurdu. İnsan haklarından dem vuran batılılardan ses yok… Medeni Avrupalıların ilticacılara ne tür işkenceler yaptıklarını hepimiz TV’lerden gördük… İzledik… Üzülerek içimiz burkularak seyrettik. Halen ediyoruz.
Terörist bir hareketi telin etmek için Paris’te kol kola yürüyen dünya liderleri Türkiye’de darbeye teşebbüs eden alçaklar, hainler yüzünden yüzlerce insanımız şehit oluyor, bırakınız Türkiye’ye gelmeyi, telin etmeyi, yanınızdayız demeyi, dişe gelir bir beyanatları bile yok… Üçüncü derecedeki memurlardan cılız, cılız açıklamalar… Yutarsan yut. İşte batı, işte Avrupa. İşte onlardaki insan hakları!?... İşte demokrasi anlayışları… Hepsi ikiyüzlü. Dünyada birçok terörist olayların arkasında da gizlice zaten onlar var. DAEŞ, PKK ve dünyadaki belli başlı terör örgütlerini kimler destekliyor? Bu örgütler silahlarını nereler den, kimlerden, nasıl alıyorlar?
Batının, dost ve müttefik dediğimiz birçok ülkenin beyinlerindeki istek ve arzu; Türkiye’nin bölünmesi, parçalanmasıdır. Bunun için ellerinden geleni perde arkasından yaptılar. Yapıyorlar. Önceleri Kürt, Türk düşmanlığını tetiklediler olmadı. Mezhep ayrımını teşvik ettiler olmadı. Ülkemize her türlü fitne tohumlarını ekerek beyinsiz bir imam (!) buldular onunla ülkemizde darbe yapmaya kalktılar. Yine olmadı. Çok şükür ülkemizin doğusunda, batısında, güneyinde, kuzeyinde yaşayan bütün etnik gruba mensup insanlar, T.C. vatandaşları, vücutlarını 15 temmuzda kurşunlara siper ederek bir destan daha yazdılar. Birlik ve beraberliklerini, vatanın bölünemeyeceğini bütün dünyaya gösterdiler. İştahla Türkiye’nin bölüneceğini bekleyenler aynı köpeğin koçun husyesinin peşinde koşup boşa bekledikleri gibi bir kere daha batılılar ve içeride ki, uşakları avuçlarını yaladılar. Koçun husyeleri yerinde… Sürü de sağlam… Şimdi hainler Türk adaletine hesap verecekler. Takiyye yapıp kendini gizleyenler de mutlaka bulunup adalete teslim edileceklerdir. Yirmi dört haziran seçimleri için içteki hainler ile tüm batılı ülkeler tuzaklar kurdular. Ortaklıklar tesis ettiler. Birçok Avrupa ülkesinde yayınlanan gazeteler Tayyib’i indirin diye manşetler attılar. Yine de isteklerine ulaşamadılar. Çünkü takdir Allah’ındır (c.c). Milletimizin feraseti sayesinde ülkemiz Mevla’mızın izni ve lütfu ile bir kere daha oyunları ve tuzakları bozdu. Allah (c.c) ülkemize tuzak kuran hainlerin tuzaklarını kendi başlarına makûs eylesin. Milletimizi her türlü fitne ve fesattan korusun… Bu millet böyle bir millettir. Yeri geldiğinde malını, yeri geldiğinde her şeyini ve canını da verir. Ancak istiklalinden vazgeçmez. Bayraklar inmez. Ezanlar susmaz… Ebediyyen ülkemizde bayraklarımız dalgalansın. Ezanlarımız semalara doğru yükselsin. Allah milletimizden razı olsun. O kahraman şehitlerimiz olmasaydı kim bilir şimdilerde bizler nerelerde olacaktık. Rabbim mekânlarını cennet eylesin Gazilerimize de acil şifalar ihsan eylesin.
Yeni sistem ülkemiz için, tüm dünya mazlumları için hayırlara vesile olsun inşallah.
Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz…