• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

Çoban kızından vezire ders…

12 Nisan 2019
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

Geçmiş senelerdeki bir seçim öncesinde, ülkemizde ünlü (!) bir manken hanım kendini üstün yaratıklardan zannederek: “Benim oyum bir çobanın oyu ile nasıl bir olur?” şeklinde çok talihsiz bir açıklamada bulunmuştu. Bu tipler; insan haklarını, demokrasiyi, eşitliği hiç de dillerinden düşürmezler. Ancak kendi analarını, babalarını da beğenmezler. Bu vatanı bize kanlarıyla sulayarak emanet eden, ayağında ayakkabısı olmayan, sırtındaki elbisesi yırtık olan, aç ve susuz olarak, şahadet şerbetini içen o kahraman Mehmetçiklerin birçoğu köylü, çoban değil miydi? Birçoğu çoban ananın ya da çoban babanın evlatları değil miydiler? Her halde hatırlıyorsunuz, bir kasım seçimlerinde kendini üstün ırk (!) zanneden manken ile aynı zihniyette olanlar yayınladıkları gazetelerinin ilk sayfasında bir beyin resmi koyarak seçime giderken beyninizi unutmayın diyerek resmen milletimize beyinsiz dediler, alay ettiler, hafife aldılar. Kendileri her şeyi bilen ancak milletimizi, cahil gören zavallılar, koca bir milleti beyinsiz olarak görüp, öyle lanse ettiler. Manken hanım bu ülkeye tabir caizse “Gökten zembille mi indi?” Eşine az rastlanan bir yaratık gibi kendini görüyor. Gel ki o zamanlar bu ünlü, eşsiz ve emsali bulunmayan (!) mankene bazı siyasetçilerimizden gereken cevaplar anında verildi. Herkese ders ve ibret olur düşüncesi ile çok eski bir kıssayı burada siz değerli kardeşlerimizle paylaşmak istiyorum. Zira kısa bir süre önce ülkemiz bir otuz bir mart mahalli seçimleri yaşadı. Halen seçim sonuçları tam netleşmiş değildir. Herhangi bir hukuksuzluk olup olmadığı; oyların çalınıp çalınmadığı; oyların kaydırılarak, A partisine, B partisine fazla oy yazıldığı veya oyu çalındığı iddiaları maalesef ülkemizde tartışılıyor. Tabii zaman içinde hak yerini bulacak, hukuk gerekeni yapacaktır. Haklıların hakları kendilerine teslim edilecektir. Umarım bu süre zarfında ister sağdan olsun ister soldan olsun ülkemizdeki siyasetçiler veya siyasi parti mensupları ülkemizi bölüp parçalamak isteyen yabancılara kanmaz, vakur ve hukuka bağlı bir şekilde sonuca ulaşırlar. Herkes de sonucu kabul eder. Kıssamızdan herkes kendine göre dersler çıkarabilir, eski tabirle kendileri için hisseler alabilirler.

Günlerden bir gün padişah baş vezirini çağırtarak ona:“Vezir Efendi, ben sana bir vazife vereceğim. Kırk gün de müsaade. Bu zaman zarfında dolaşacaksın. Alimlerle, cahillerle, köylülerle, şehirlilerle istediğin insanlarla temas kurup bana istediğim cevabı getireceksin. İsteğim şudur; bana öyle bir kelime bulacaksın ki, o kelimeyi yüzük taşıma yazdıracağım. Öfkelendiğim zaman o yazıya bakacağım, öfkemden vazgeçeceğim. Sevindiğim zaman yine o yüzükteki taşa bakacağım, sevincimin de geçici olduğunu anlayacağım. Her şeyden önce dünyanın, fani ahiretin ebedi olduğunu hatırlayacak, hukuksuz ve adaletsiz işler yapmaktan kaçınacağım.” Veziri bir korku ve heyecan sarar. İşin sonunda kelle var çünkü. Vezir ülke genelinde günlerce dolaşır birçok alim insanla konuşur ama sorusuna cevap bulamaz. Böyle dolaşmaya devam ederken, dağda koyun otlatan bir çoban görür. Vezir çobanın çadırına doğru yönelir. Soluk soluğadır. Dudakları susuzluktan kurumuştur. Padişahın verdiği sürenin bitmesine de çok az bir zaman kalmıştır. “Ne yapacağım? Padişahın dediği kelimeyi bu kadar zaman dolaştım bulamadım” diye düşünür vezir. Vezir gerçekten büyük bir stres içerisinde çobanın çadırına yaklaşır. Çoban gelen misafirini buyur eder. Halinden bitkin ve çok üzgün olduğunu görür, anlar. Misafirinin vezir olduğunu bilmeyen çoban: “Beyim sende bir sıkıntı var, nedir?” deyince vezir durumunu baştan sona titrek ve heyecanlı sesi ile çobana anlatır. Çok az zamanın kaldığını söyler. Misafirlerine ayran ikram etmek için gelen çobanın kızı, misafirleri sıkıntılı insana: “Beyim hele şu ayranı iç bir ferahla. O cevap çok kolay” der. Vezir sevinçle ayranı yudumlar. Biraz olsun içi maddeten ferahlar. Çoban kızı günlerce cevap aranan sorunun cevabını vezire verir. “Beyim, padişahına söyle yüzüğünün taşına “yezülü” yazdırsın. (Yezülü Arapça bir kelimedir, “bu da geçer” anlamına gelmektedir.) Günlerce ülke genelinde dolaşan ve birçok ilim adamı, tecrübeli insanla görüşen vezir, aradığı cevabı dağ başındaki bir çoban kızında bulmuştur. Vezir büyük bir sevinç içinde hemen saraya döner. Padişaha durumu anlatır. Hem vezir ölümden kurtulur hem de çoban ve kızına padişah tarafından büyük hediyeler verilir.

Şimdi Anadolu’daki çoban kızımızı veya oğlumuzu, reçberimizi, işçimizi hafife alan, beğenmeyen kişi ya da kişilere yahut bu kafadaki siyasilere sormak isterim. Sizin, zaman içinde gelmiş geçmiş birçok peygamberin çobanlık yaptıklarından haberiniz var mı? Siz Veysel Karani Hazretlerinin de bir çoban olduğunu bilir misiniz? Eli nasırlı, yüzü güneşten yanan, çobanlık yaparak veya en zor işlerde, en zor şartlar altında çalışıp, çoluk çocuğunun nafakasını kazanan Mehmet dayıların, Hatice ninelerin ayaklarının tozu bile olamayacağınızı bilir misiniz? Nene Hatunların, Kara Fatmaların, Şerife Bacıların; bu vatanın vatan olması için nasıl fedakarlıklar yaptıklarından haberiniz var mıdır? Balkonda, lüks otellerde viskisini yudumlayarak, ülkemizi parçalamak ve yutmak isteyen batılıları bize dost olarak tanıtmaya çalışan, yazarlar, çizerler, sözde aydınlar unutmayınız elinizdeki imkanlar, servetler, devletin makamları gün gelir gider. Yeni seçilen başkanlar, beş sene çok çabuk geçer unutmayınız. Kendini çobandan üstün gören üstün ırk (!) hanımefendiye ve onun gibi düşünenlere çoban kızının hadisesi ile biraz ibret almalarını tavsiye ederken; vatanını seven, insanları seven, kendini beğenmeyen bütün bayların ve bayanların ellerinden öpüp onları saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Kendi ana, babasından, köyünden, komşusundan, garibinden, yetiminden, dulundan nefret edenleri de şiddetle kınıyorum. Son olarak milletimize bidon kafalı diyenler, beyinleri yoktur diyenler; yanlış yapar, hukuksuz yollara baş vurursanız unutmayınız Anadolu insanını kesinlikle sizleri affetmez. Siyasi düşünceniz ne olursa olsun, şunu hiçbir zaman unutmayınız: dünya fanidir. Dünyada olan her şey de fanidir… Sıkıntılı günler de geçer. Sevinçli günler, zamanlar gelir. Sevinçli zamanlar, mekanlar, makamlar gelse de elbette ki onlar da geçicidir. İster iyi ister kötü günler veya işler olsun hepsi gelip geçecektir.

Allah için lütfen bir birlerimizi sevelim. Kırgınlıklara, dargınlıklara son verelim. Dünya ne zenginleri ne kralları ne zalimleri ve ne de adil hükümdarları tanıyor. Şimdi onlardan hiçbirisi yok. Kimilerine rahmet okunuyor, kimilerine de lanet… Hiçbir zaman “yezülü” kelimesinin taşıdığı manayı unutmayalım. Her şey geçer, her şey fani… Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

TEŞEKKÜR:

Kardeşim İhsan’ın vefatı dolayısı ile cenazemiz için taziyede bulunan AKİT Gazetesinin sahibi Muhterem Mustafa Karahasanoğlu Bey’e, Akit Gazetesi yöneticilerinden Rıfat Bilgin Bey’e, Almanya’da Türkçe yayınlanan Yeni Posta, Kilim, Post Gazetesi ile Neckarsulm Haber Ajansına, cenazemize bizzat katılan eski ve yeni parlamenterlere, belediye başkanlarına, Sarıyer ilçesi siyasi partilerimizin başkanlarına, eski ve yeni meclis üyelerimize, işadamlarımıza, hukukçu dostlarımıza, eğitimci dostlarımıza, şu anda vazifede olan hoca efendilere ve emekli olan hoca efendilere, cenazemize katılan beyefendi ve hanımefendi din kardeşlerimize en kalbi şükranlarımızı sunarız. Rabbim hepsinden razı olsun.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23