Yalancılar kahvesi ve spor camiasına 28 Şubat yasağı…
“Beden ölür, çürür, cana bakın siz.
Kim kimle yürür, ona bakın siz.
Bırakın dönsün dönme dolaplar,
Haktan, Hakikatten yana bakın siz.”
Abdurrahim Karakoç
Üstad Abdurrahim Karakoç’un her şiirinde mevcut, gönülden gönüllere ulaşan mısralarındaki gerçekler, yaşadığımız çağın her döneminde değer kazanmaya devam ediyor. 1997 yılından bugüne uzun yıllar geçmesine rağmen, darbeci ve yasakçı zihniyetin eseri olan 28 Şubat’ın izleri silinmeye çalışılıyor. Hukuksuzluğun hüküm sürdüğü yasaklar 2013 yılında sonlandırılsa da, tarihe kronikleşmiş sorunun/zulmün bir daha yaşanmaması için, gündemdeki yerini korunması gerekiyor. Üstadın dediği gibi kim kimle yürüdü/yürüyor, kim kimin dönme ‘dolabında’ yerini alıyor, bilmek yetmez, bir daha tekrarlanmaması adına, hatırlandıkça protesto edilmesi ‘tekrar, tekrar’ protesto edilmesi gerekiyor. 28 Şubat’ta yaşananlar bizzat mağduriyet yaşayanlar tarafından dillendiren gerçeklere dikkat kesilmek gerekiyor. Karanlık günlerden aydınlığa çıkış sürecinin nasıl işlediğini, geçtiğimiz günlerde Faruk Arslan kardeşimizin imzasıyla gazetemizde yayınlanan ‘Haydi Bismillah’ başlıklı, eğitimlerini tamamlayan din subayları, TSK’daki birliklerinde görevlerine başladılar, içerikli haberi gelinen süreci o kadar net özetliyor ki, elhamdülillah…
(*)YALANCILAR KAHVESİ
Konya’da bulundukları sırada Şems, Mevlana’ya demiş ki: Bir gün olur da yolun Tebriz’e düşerse, beni yalancılar kahvesinde ara ya Mevlana… Mevlana Tebriz şehrine varır. Yalancılar kahvesini sorar. Bu suali kime sorduysa kendisini alayla karşılar, gülerler… Mevlana müteessirdir. Artık şehri terk etmek üzeredir, “Bari, der şu memleketten ayrılmadan evvel kabristanına uğrayayım da ölülerine Fatiha okuyayım.” Kabristana gider. Bir de ne görsün… Şems-i Tebrizi orada değil mi? İki âşık sarmaş dolaş olurlar. Şems, Mevlana’ya “Sen nasıl oldu da buna akıl erdiremedin. Yalancılar kahvesi işte burası ya… Bak şu mezar Şahin mezarıdır. Sağlığında dünyaya sığmıyordu bu adam; her yer, her şey benim diyordu. Şimdi bir avuç toprak! Yalancı değil miymiş bu?! Şu mezar da bir zengin mezarıdır. O da malıyla mülküyle övünüyordu. Şu, şu, şu… Bunların hepsi yalancı ve işte burası yalancılar kahvesi…” (*Osman Yüksel Serdengeçti-Bir Nesli Nasıl Mahvettiler Kitabından)
SPOR CAMİASI NELER YAŞADI?
Cumhuriyetin kuruluşundan, iman ve tarih şuurunu yok etme düşüncesiyle ilki 1960 yılında başlayan ve 3’ü postmodern olmak üzere 5 askeri darbeden spor camiası da üzerine düşen fazlasıyla aldığını görüyoruz. Kılık-kıyafet yasağıyla başlayan süreç, spor merkezlerini ‘irticai’ hareket bahanesiyle kapatmaya kadar varan uygulamalar. Bayan sporcuların başörtüsü ve sporun yapıldığı merkezlerin ‘tehdit’ olarak yorumlanan, vatandaşın özgürlüğüne kısıtlama getiren ve yasakçı zulmün hüküm sürdüğünü görmekteyiz. Bugün baktığımızda yasaklı günlerin geride kaldığı, sporun özünde var olan birlik ve beraberlik özelliği taşıyan bir sürecin işlediğini görmekteyiz. 28 Şubat döneminde, yasakçı anlayışın devreye soktuğu uygulamaları, daha önce bu satırlarda ‘Spora da 28 Şubat ayarı’ başlığı altında iki ayrı yazımızda, ayrıntılı bir şekilde kaleme almıştık. Sakalı veya başörtüsü yüzünden lisansı çıkarılmayan sporcular, kıyafeti sebebiyle pasaport alamayan milli sporcu ve antrenörler, irtica yuvası yaftası vurularak kapatılan spor salonları, sporcusunun başarısı/sevincine ‘Allahuekber’ şeklinde ortak olduğu için, belgesi iptal edilen antrenörler gördü bu ülke. O günler, inançlı, imanlı ve mütedeyyin insanların; inançsız, zalim ve acımasız insanlar tarafından zulme uğradığı günler olarak hatırlanacaktır. Allah (cc) bizleri şu ‘üç’ günlük dünyada; ‘dönme dolaplar’ ve ‘yalancılar kahvesinden’ uzak; olaylara ‘Hak, hakikat’ tarafından bakanlardan eylesin inşallah. Amin.