Gelinlik giyme ‘forma’ giy (mi!)
Spor, fiziksel, zihinsel ve sosyal bir etkileşim aracı, insanoğlunun varlığıyla günümüze kadar gelen önemli bir ‘uğraş’. Her döneme damgasını vuran böyle bir ‘uğraşın’ önemsemek, spor adı altında oynanan ‘oyunlara’ göz yummak demek. Toplumun her bir ferdinin oyunun ayrıntısında ‘boğulmaması’ için, varoluş sebebini iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Biz, siz ve onlar, ‘zaman her şeyin ilacı’ sözüne nazire edercesine, er ya da geç, spordan etkilenmektedir. Siz bu satırları okurken, bayan (kadın) güreşinin ülkemizde başlamasından bugüne tam 25 yıl geçmiş, lisanslı sporcu sayısı her geçen gün arttığını görüyoruz. Yine siz bu satırları dikkat kesilirken, devlet bankası olan Vakıfbank’ın bayan (kadın) voleybolunda sayısız sportif madalya ve kupa aldığını görüyoruz. Sonuç mu! ‘Buradan kazançlı çıkan kim?’ sorusunun karşılığı, toplumumuz olmadığı kesin de. Çünkü, dizginlerini elinde tutan ve medeniyetsizliğin kapısını sonuna kadar aralayan Batılı anlayış, maalesef ama maalesef sportif başarıyı elde etme hevesiyle, toplumsal değerlerin ayaklar altına alınmasına kadarki süreci işletmeye devam ediyor. Buna sadece bir örnek (mi?)…
BURASI MİTHAT PAŞA STADYUMU!..
Kelam ve kalemin üstadı Necip Fazıl Kısakürek bile, sporla etkileşimi yazmaktan kendini alamadığı o yoruma dikkat kesilmek yarar sağlar; “Bitpazarından geçiyorum. Bir adam radyosunu satıyor. Radyonun çalışıp çalışmadığını anlamak için, fişini, bir eskici dükkânının elektrik prizine soktular. Birkaç cızırtı, hırıltı derken bir ses: - Burası Mithat Paşa Stadyumu!.. Radyonun satışı unutuldu ve bütün bitpazarı tipleri, satıcılara, alıcılara, küfecilere kadar maçı dinlemeye koyuldular. Hayretle durup manzarayı seyretmeye başladım...” Üstadı bile hayrete düşüren bu etkileşim, tam da ‘Futbol (spor) sadece futbol (spor) değil’ sözüyle de özdeşleşmiyor mu?.
Tarihsel sürece baktığımızda, toplumun büyük kesiminin ablukaya alındığını görüyoruz. Her ne hikmet ise bu etkileşim, en çok İslami değerlerden nasiplenmemişlerin menfaatine gelmekte. Yapılanların göz yummaya gelinemeyeceği gibi, zararı da duyarlı Müslümanları buluyor. Toplumun en önemli yapı taşı olan insanlığı, dünyada var olma gayesi, öz benliği ve değerlerinden uzak, gaye ve amaçsız bir yaşam sürecine itiyor. İçinde yer aldığımız sürecin ciddiyeti yeniden gözden geçirilmesi, günümüzün meşhur ifadesiyle ‘check up’ edilmesi gerekmektedir. Yazımıza konu olan Üstad Necip Fazıl’ın ‘futbolla’ ilgili şahit oldukları gibi, batını ‘medeniyetsizlerin’ spor vasıtasıyla, toplumumuzun değerlerini zafiyete uğrayacak şekilde nasıl dizayn edildiğini, çok sayıda örnekleriyle görmekteyiz…
İDEOLOJİK KULVARDAKİ SPOR
Toplumumuzun dini inanç ve buna bağlı olarak tarihten bugüne gelen kültürel kimliğiyle özdeşlemeyen kuralları gözden geçirip, yeniden inşa etmek gerekiyor. Bilimsel araştırmaların yansıması olarak, geçmişte olduğu gibi günümüzde de futbol başta olmak üzere, sporun zararlı alışkanlıktan uzaklaştırmak gibi ‘masumane’ gözüken bir tavırla yola çıkıldığı, daha sonra ise ekonomik ve sosyal sistemin içesinde ideolojik etkileşime dönüşmesi gibi farklı bir kulvarda yol aldırıldığını, örnekleriyle görmek mümkün. Sporun toplumumuzun dini inanış ve kültüründen bağımsız hareket edilememesi gerektiği halde, siyasi anlayışa nasıl malzeme edildiğini, araştırmalarda rastlamaktayız. Bu husus ayrı bir yazı konusu yapılacak kadar da önemli. Madem söz açıldı, 1936 Berlin Olimpiyat Oyunlarına katılan Türk Sporcuların formalarında yer alan ay-yıldızın yanında Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) sembolü olan altı oklu logoyu taşıdıkları, kaynaklardan öğrenmekteyiz. Günümüze gelip, ‘Gelinlik yerine forma giy’ futbol projesi üzerinde biraz düşündüğümüzde, kimlerin hangi ‘ideolojik’ heveslerin peşinde koştuğunu daha iyi anlamış oluruz sanırım! Allah (cc) bizleri, gaflet uykusundan uyananlardan eylesin… Amin.