Engelsiz bir hayat için Kur’an ve Sünnet
Yazı yazmak için bilgi ve devamlılık önem taşır. Edindiğimiz bilgiyi ‘nakış, nakış’ yazıya dökerken/işlerken, gün olur yazdığınız yazı ‘zamana’ meydan okur. Yazı aracılığıyla vermek istenilen mesajı, önem derecesine göre, gündemde kalması, tekrarı da önem taşır. İşte o yazılarından birisi, ‘Engelsiz hayatın özü, Allah’a teslimiyettir’ başlığı altında, 2017 yılında yine bu satırlarda paylaştığımız, yazımız. O günden bugüne geride bıraktığımız sadece ‘zaman’ olsa da, hayatımıza yön veren Kur’an ve Sünnet bağlılığın önemi, aldığımız her nefesin ‘şükür’ derecesinin yansıması olarak, değerini her geçen gün artırıyor. Üzerinden yaklaşık altı yıl geçen o yazımızın son paragrafında, Arif Nihat Asyalı’nın ‘Vazoyla saksının farkını sen söyleme çiçeklere sor’ sözü, Şeyh Sadi’nin ‘Öfkenin ateşi önce sahibini yakar sonra kıvılcımı düşmana ya varır ya varmaz’ sözlerine yer verip, sözün özü kısmında, Kur’an ve sünnete sımsıkı sarılarak, yaşantımıza ruhen ve bedenen, inanç ekseninde yön vermemiz gerekiyor, sözleriyle tamamlamışız. Yaptığımız, yapacağımız her çalışmamız, hayırlara vesile olsun inşallah. İşte o yazımız;
ALLAH KATINDA EN ÜSTÜN ONLAR
Günler, haftalar ve ayların birbirini kovaladığı hayat/oyun sürecinde, engelliler hakkında görüşlerimizi paylaşmaya devam ediyoruz. Bu hafta ‘spor’ bahanesinin dışına çıkarak, engellilere Kur’an ve sünnet açısından bakıp, hep birlikte ‘biraz’ düşünelim dedik! Allah’u Teala ‘Biz gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık’ (Tin, 95/4) ayetiyle, yaratılışımızdaki gayeyi vurgulamıştır. Şüphesiz bu güzellik sadece dış görünüş itibariyle değil. Peygamber Efendimiz de ‘Allah sizin suretlerinize ve servetlerinize bakmaz, fakat kalplerinize bakar’ diyerek güzelliğin, dış görünüş ve zenginlikle değil kalp ve amel yönlü olmasını vurgulamıştır. ‘Allah katında en üstün olanınız en muttaki olanınızdır.’ (Hucurat, 49/13) ayetiyle de bir kez daha Allah katında üstünlüğün takva olduğunu dile getirilmiştir…
ENGELLER AŞILMASI İÇİN VARDIR
Kur’an-ı Kerim’de geçen kör, sağır ve dilsizler maddi anlamda bir engellilik olarak değil; münafıkların, kâfirlerin ayetleri yalanlayanların, hakkı görüp duymayanların durumları için söylenmiştir. Hepimiz birer engelli adayıyız. Unutmamalıyız ki, karşımıza çıkan engeller ‘aşılması’ için önümüze konmuştur. Eğer onu aşarsak, şüphesiz mükâfatını hem bu dünyada hem de ahirette alacağız. Televizyonda gördüğüm engelli bir okçu bana bu gerçeği hatırlattı. Trafik kazası geçirdikten sonra belden aşağısı felç olup tekerlekli sandalyeye bağımlı kalan vatandaş, bu süreçte okçuluğa yönelmiş ve büyük başarılar elde etmiş. ‘Sizin hayır gördüğünüzde şer, şer gördüğünüzde hayır vardır.’(Bakara, 216) ayetinden bir kez daha yakinen anlıyoruz. Engellilerle çalışmaya başladıktan sonra, onların yaşadıkları sıkıntıları bizzat görmek olaylara farklı bir bakış açısıyla bakmamıza neden oluyor. Gittiğim alışveriş merkezindeki mescidin merdivenleri, bana bu merdivenleri çıkma engeli olan vatandaşlarımızı düşündürdü. ‘Onları engelleriyle baş başa bırakmak değil de, bir ışık da biz yakarak, ellerinden tutmamız gerekmez mi?’ sorusunu sorma gereği duyuyoruz!..
DAVETE İCABET ETMEK
Görme engelli sahabe Abdullah İbn Ümmü Mektum, Peygamberimizle birlikte iki savaşa katılmış, Peygamberimiz kendisini Medine’de yerine vekil bırakmıştır. Cemaate imamlık yapmıştır. Peygamberimizin müezzinlerinden biridir. İşte en güzel rehberden bizlere örnek bir tablo. Bir defasında Ümmü Mektum kendisini mescide getirecek bir kimsesinin olmadığını söyleyerek, namazı evde kılmak için izin istemişti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ona ezanı duyup duymadığını sormuş; ‘evet’ cevabını alınca da ‘öyleyse davete icabet et’ buyurarak, cemaat sevabından mahrum kalmamasını istemiş, onun sosyal hayattan kopmayıp, engelini bir engel olmaktan çıkarması yönünde tavsiyede bulunmuştur… (*) Her defasında gündem oluşturduğumuz gibi spor işin tuzu-biberi, önemli olan ebedi hayata hazırlık, bu imtihan sürecinde heybeyi yararlı ‘işlerle’ ile doldurmak, ‘Sizin en hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır’ hadis-i şerifinin gerekliliğini yerine getirmektir. İslam ile müjdelenme ve şereflenmek gibi ayrıcalığın, sahip olmamız, önemli mirasını yaşamak değil mi? Allah’ın bir olduğuna ve Hz. Muhammed’in (sav) O’nun kulu ve elçisi olduğuna iman eden Müslümanlar olarak, şükür ve hamd konusunda o kadar çok gerekçemiz var ki!..
ALLAH’IN İPİNE SIMSIKI YAPIŞMAK
Engelli olsun veya olmasın, her insanın sosyalleşmesi, hayata güvenle sarılmasının önemini daha ne kadar sorgulamayacağız? Adeta, korku filminin senaryosunu yazmakla kalmayıp, filmde kendimize rol biçmeye çalışıyoruz. Karamsarlığa sürükleme gayretinde olmamız kadar zarar verici, daha başka ne olabilir ki? Asıl engel, yanlış bakış açısının yanı sıra, bardağın hep boş tarafını görmek. Bahçedeki gülleri, çiçekleri, meyveleri görmek varken, hep dikenleri, otları görmek de neyin nesi! Gözlerimizdeki perdeleri kaldırıp, bakış açımızı değiştirerek, engellerimizi fırsata dönüştürebiliriz. ‘Allah bize kâfidir. O, ne güzel vekildir’ (Ali İmran 173) ayeti, asıl engelin inanç ve itikattan geçtiğini mesajını içeriyor. Arif Nihat Asyalı’nın ‘Vazoyla saksının farkını sen söyleme çiçeklere sor’ sözüyle birlikte, Şeyh Sadi’nin ‘Öfkenin ateşi önce sahibini yakar sonra kıvılcımı düşmana ya varır ya varmaz’ özlü sözü bir kez daha bizlere, Beyazay Derneği’nin geliştirdiği ‘Aşmak için hareket!’ sloganını akla getirdi. Sözün özü, Kur’an ve sünnete sımsıkı sarılarak, yaşantımıza ruhen ve bedenen, inanç ekseninde yön vermemiz gerekiyor…
(*) Yararlanılan Kaynak; Ayet ve hadisler ışığında Engelliler-Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları