Komünistlere İmamoğlu’nu “yoldaş” diye yutturanlar kimler?
Seçim sürecinde malum medya tarafından yere-göğe konulamayan Tunceli’nin Türkiye Komünist Partili belediye başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ve Dersim Dernekleri Federasyonu üyeleri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret etmiş.
Doğrusu tam isabet...
“Dersimliler”, evvelce “Dersim demek benim hoşuma gidiyor” yollu açıklamalarına şahit olduğumuz İmamoğlu’nu ziyaret etmeyecekti de kimi edecekti değil mi?
Zaten İstanbul Büyükşehir Belediyesi onlar için “kardeş belediye” konumunda. İBB’yi adeta kendi malları gibi görüyorlar. Maçoğlu’nun açıklamalarından da anlaşılıyor bu.
Baksanıza, “Böyle kapıların olduğunu bilmiyorduk. Burayı kendimize ait bir yer olarak gördük ve geldik” diyor hazret.
Söylesenize, adam daha ne desin?
Belli ki İmamoğlu, belediyenin kapılarını TKP’lilere ardına kadar açmış. Öyle gözüküyor ki, kapatmaya da hiç niyeti yok.
Peki bu neyin dayanışması? Daha açık bir ifadeyle, İmamoğlu ile Maçoğlu arasındaki bu yakınlaşmanın esbab-ı mucibesi ne?
Bir defa “yoldaş” olamazlar.
Zira kimilerince “solun lideri” olarak takdim edilmeye çalışılsa da Ekrem İmamoğlu gerçekte solcu falan değildir. Hatta düpedüz “sağcı”dır. (ANAP kökenli olduğunu tam da burada hatırlatalım.) Üstelik TKP’lilerin hiç hoşlanmadığı türden bir “sağcı”dır.
Sağcılığının yanı sıra çok zengindir. Sayısız daire ve alışveriş merkezinin sahibidir.
Bir de “İmamoğlu’nun arkasında biriken sınıfsal kuvvet ve o kuvvetin ideolojik ve siyasi olarak elde edeceği mevzilerin sosyalizm mücadelesinin zararına olma” realitesi var tabii.
En azından, bugün İmamoğlu ile kol kola girmekte bir beis görmeyen Fatih Maçoğlu’nun partisinin düşüncesi daha düne kadar bu yöndeydi.
Hatırlayın, adamlar “sosyalizm mücadelesinin zararına olan bir şeyin Türkiye’de özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yararınadır diye yutturulmasına izin vermeyeceklerini” söylüyorlardı.
Peki şimdi ne değişti?
TKP’lilere, dün “sosyalizm mücadelesinin düşmanı” olarak gördükleri İmamoğlu’nu bugün “özgürlük ve demokrasi kahramanı” olarak “yutturanlar” kimler?
Geçmişte, İmamoğlu’nun bir “proje” olduğunu vurgulayıp, “Bu proje zengin-yoksul, patron-işçi karşıtlığını örtüyor. ‘Herkes uzlaşsın’ diyerek ‘kardeşlik edebiyatı’yla işçi sınıfının geleceğini yok ediyor” diyenlere bugün “kardeşlik edebiyatı” eksenli siyaseti dayatanlar hangi güçler?
Evet, yakın bir zamana kadar “CHP, İYİ Parti, HDP ve Saadet Partisi’ni yan yana getirebilme gücünün ancak ve ancak uluslararası bir akılda olabileceğini” belirtip “Uluslararası akıl olmasaydı, Türkiye’de böyle bir proje (İmamoğlu projesi) gerçekleşmezdi. Uluslararası tekeller ile Türkiye sermayesi, bu projenin arkasında kendi çıkarlarını garantiye alarak yola devam etmek için duruyor” ifadesini kullananlar halihazırda niçin bu “proje”den medet umuyor?
Cevap verin hele!
Önceleri “Sağ-sol, zengin-yoksul, patron-işçi meselesinde tarafız. Herkesle iyi geçinmek gibi bir niyetimiz yok. Böyle olursa hakim olan kazanır. ‘Sağ ve sol eşittir’ derseniz sağ kazanır. ‘Patronla işçi, zenginle yoksula eşit mesafedeyiz’ derseniz patron kazanır, zengin kazanır” naraları atanlar, şimdi nasıl oluyor da “hem zengin hem de sağcı” bir başkanla ittifak kurabiliyor?
İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanmasının halka verilen “sahte bir umut” olduğunu dillendirenlerin, bu aralar aynı İmamoğlu’na umut bağlamalarının bir sebebi olmalı.
O halde nedir bu sebep?
Yoksa “komünist yoldaşlar”ın dediği gibi, uluslararası tekeller ile Türkiye sermayesinin bir başka “proje”si ile mi karşı karşıyayız?
Mümkün değil mi yani?
Birileri, “kendi çıkarlarını garantiye alarak yola devam etmek için” bu defa da “İmamoğlu-Maçoğlu” üzerinden bir senaryo yazıyor olamazlar mı?
Ne dersiniz?