Al Necdet Sezer’i vur Abdullah Gül’e
Anayasa Mahkemesi Üyesi Engin Yıldırım’ın yerel mahkemenin Enis Berberoğlu ile ilgili kararı sonrası attığı “Işıklar yanıyor” tweet’i tartışılmaya devam ediyor.
Söz konusu paylaşımı “darbe iması” olarak yorumlayanlar doğal olarak çoğunlukta. Ancak AYM üyesinin skandal çıkışını aklamaya çalışanlar da yok değil.
Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer misal.
Baksanıza, “13 Ekim Ankara’nın kurtuluşuydu. Bu yüzden Ankara’da tüm kamu kurum ve kuruluşlarının ışıkları açıktı” diyerek, Engin Yıldırım’ın 13 Ekim’de attığı tweet’i aklı sıra meşrulaştırmaya çalışmış hazret.
Aslında, kendisini “kırmızı ışıkta bile bekleyecek” kadar halktan biri gibi gösteren, oğlunu Çankaya Köşkü’nde evlendirirken “düğün günü açık kalan ışıklar”ın masrafını cebinden ödediği yönünde algı haberleri yaptırtan birinin “ışıklar” polemiğine dahil olması çok da yadırganacak bir husus değil.
(Sezer’in, cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılırken iki makam aracı ile 16 personeli yanında götürerek ne denli “halktan biri” olduğunu cümle âleme gösterdiğini tam da burada not edelim.)
Karşımızda bir “ışık uzmanı” var en nihayetinde. O konuşmayacak da kim konuşacak ki bu konuda?
•
Adamcağız ışığı çok seviyor besbelli.
Bu, geçmişte de böyleydi zaten.
Hatırlayın, başörtüsü sorunu gündeme gelirdi, bizimki dönüp dolaşıp meseleyi bir şekilde ışığa bağlardı. “Kamusal alanda başörtüsünü serbest bırakmak, Atatürk devrimlerine ışık tutan laiklik anlayışına ters düşer” türünden tuhaf tuhaf açıklamalar yapardı mesela.
İlginç bir tipti Sezer.
O, kırmızı ışıkta beklerken gösterdiği sabrı(!), ne hikmetse Milli Güvenlik Kurulu toplantısında esirgerdi. Başbakanın kafasına anayasa kitapçığı fırlatarak Türkiye’nin büyük bir ekonomik krize girmesine yol açmaktan hiç mi hiç imtina etmezdi.
Sezer özellikle yeşil ışığı çok severdi. Bu yüzden terör örgütlerine mensup militanlara sürekli “yeşil ışık” yakarken görürdük biz onu.
Anımsayın, ülkemiz çok kritik süreçlerden geçerken dahi çıkıp iki kelam etmeyen, lakin “ışık” mevzusu açılır açılmaz eline bir avuç tuz alıp koşan eski cumhurbaşkanı, 16 Mayıs 2000-23 Mart 2007 tarihleri arasındaki görev süresi boyunca 223’ü DHKP/C, TİKKO, PKK, MLKP ve diğer terör örgütlerinden olmak üzere toplam 260 mahkûmu affetmişti. İşin can alıcı tarafı, bu mahkûmlardan 19’u affedildikten sonra dağa çıkıp Mehmetçiğe kurşun sıkmıştı.
•
Teröristlere daima “yeşil ışık” yakan, ama iş devletin ve milletin menfaatine gelince anında “kırmızı”ya dönen “ışıkçı” Sezer’in geçmişinin ne kadar ışık tutulmaya çalışılırsa çalışılsın oldukça karanlık olduğu bir vakıa.
Malum, 3 Kasım 2002 seçimlerinden 11 milyon yurttaşın oyuyla tek başına iktidar olarak çıkan Tayyip Erdoğan’ın siyaset yapmasının önünü açacak anayasa değişikliğini veto eden Sezer’di.
64 yasayı Meclis’e iade etme başarısı(!) gösteren, atama kararnamelerinin hemen hepsini geri çevirerek çok sayıda kurumun uzun zaman vekâleten yönetilmesine sebep olan da yine bu sözde tarafsız ve partisiz cumhurbaşkanıydı.
•
Laikçi-ulusalcı cephenin öve öve bitiremediği Sezer’in bugünlerde Anayasa Mahkemesi’nin pisliklerini temizlemeye çalışması elbette bir amaca matuf.
Yani “Anayasa Mahkemesi’nin özgürlükçü kararlarına ‘evet’ diyen üyeleri saldırı altında, hayretle karşılıyorum” diyen Abdullah Gül ne yapmak istiyorsa, selefi Sezer de onu yapmak istiyor.
Bundan hiç şüpheniz olmasın.