Eşrefoğlu Rumi Hz.lerinde Kahvaltı
“Rızık Seyyahları” adıyla yaptığım bir kitap çalışmasında gördüm ki, rızık için seyahat edenler, menzillerini belirledikten sonra “Ya Nasip” deyip yola çıkarlarmış.
“Ya Nasip” aynı zamanda bir duadır! Yola çıkan ile yolda olanın halini ancak Allah bilir.
Uzun zaman oldu seyahat yazıları yazmayalı. Eskiden “Hüseyin Çelebi” başlığı altında yazı dizileri yapardım ve ilgiyle takip edildiği söylenirdi.
Eğer günlük kalbur-kasnak-elek kavgası içerisinde boğulup kaybolmazsam, mümkün mertebe şehir içinden veya dışından gezip-gördüklerimi yazmaya gayret edeceğim.
•
Geçtiğimiz günlerin birinde Akşemseddin Diyarı Göynük’teydik ve İznik’e geçmemiz gerekiyordu.
Göynük’te İstanbul veya başka şehirde bulunamayacak güzellikte bir simit vardır.
Âdetimiz ve kanaatimiz icabı yol üstlerinde mümkün mertebe kahvaltı yapmayız. Ya mekâna yahut manzaraya para verirsiniz, yemek yerken zaten oraların tadını çıkaramazsınız.
Ayrıca herkes evinde ne yiyorsa, oralarda da onlardan vardır. Bu düşünceyle simitçiden simidimizi alarak “Ya Nasip” diyerek yola düştük.
Kaptanımız Ertuğrul Bey araçta simidi yedirmedi. Susamlar dökülüyormuş, nimetin üzerine basılırmış.
Simidin kokusunu duya duya, İznik’e kadar memleketimizin bereket kaynağı topraklarını ve ürünlerini seyrederek geldik.
İznik’e varınca uygun bir çayhane veya kahvehanede, simit ve yanında yenilebilecek nevalelerle kahvaltı yapabileceğimiz mekân bulamayınca, “Hele önce asıl seyahat sebeplerimizden birisi olan Eşrefoğlu Rumi Hz.lerinin türbesini ziyaretle, ruhaniyetine selam verip Fatiha’mızı gönderelim sonrasına Ya Nasip” dedik.
Trafiğe kapalı caddeden yürüyerek, Eşrefoğlu Rumi Hz.lerinin camisinin bitişiğindeki kabrini ziyaret ettik. Kabrin hemen yanına oturmak için bir-iki bank bir de masa vardı.
“Neden burada kahvaltı yapmıyoruz” deyip, yakındaki yeni açılmış çayevinden çaylarımızı söyledik.
Masaya çaycıdan aldığımız eski gazetelerden birini serdik ve dünya ile ahiret arasında akan hayatlara bakarak simitli-zeytinli-peynirli taamımızı tamam eyledik.
•
Eşrefoğlu Rumi Hz.lerine bu kadar konuk olduktan sonra ondan söz etmemek olmazdı. Esas gayemiz onu anlatmaktı.
Eskiden birisi şimdi benim yukarıda yazdığım gibi yazsaydı şöyle derdim:
- “Be adam bize ne sizin nasıl kahvaltı yaptığınızdan, Eşrefoğlu Hz.lerini yaz”. Veya böyle diyecekler olabilir. Eyvallah.
İzninizle, Eşrefoğlu Rumi Hz.leri yarından sonraya kalsın. Esas İznik denilince hiç söz edilmeyen bir cami var. Kısaca o cami hakkında bilgilendirme yapmalıyım.
Malum İznik ilk İslam başkentidir ve tarihi milattan önce 316’ya kadar uzanır. Makedonyalı İskender’den itibaren İznik’i fethetmek için gelmeyen kimse kalmamıştır.
Son fethi ise Selçuklu ve Osmanlı sultanlarına nasip olmuştur. Özellikle 1080 yılından bu tarafa bir İslam şehridir.
Orhan Gazi’den sonra şehir, ilk Osmanlı mimarisinin eserleriyle donatılmış bir medeniyet harikasıdır. Bugün çok fazla tanıtılmasa da hepsi ayaktadır.
Yarın bunlardan birisi olan Hacı Özbek Camii’ni yazalım.