SONER YALÇIN ÇUVALLIYOR
İki hafta üst üste Soner Yalçın'dan bahsetmek istemezdim ama kabahat bende değil onda: Bu arkadaş bâzı mevzûları yarım yamalak ve şaşkın şavalak ele alıyor, kilimi suya salıyor; sonra onu kurtarmak da başkasına kalıyor...
Necip Fâzıl’la Nâzım Hikmet’i kıyaslarken şeşi beş, okurun beynini de gebeş gören Soner Yalçın’ın yazılarından bana epey malzeme çıktı.
“Allah’ın Türkçesi” bahsinde kanı kaynamış ve iki kere yanlış ata oynamış olan Yalçın'ın gözünü bir "öz Türkçe sevdâsı" bürümüş; hattâ gönlünde “Güneş-Dil”in teorik ve platonik aşkı alıp yürümüş...
(Agop Dilâçar’ın beyânına göre Mustafa Kemal için geçici bir hevesmiş bu. Onun bir müddet gönül eğlendirerek çabucak usanıp terk ettiği bu içi geçmiş deli saraylı gibi kazulet ve gudûbet yosmaya şimdi de Soner kapılmış, demek ki... Ne diyelim, gönül bu, ona da konar buna da...)
Gelgelelim, âşık olduğu bu “âfet”i göremiyor, gözü kapalı seviyor...
Aklı böyle afallıyor.
Soner Yalçın çuvallıyor...
***
Bu öz Türkçeciler arasında kendi dâvâsının câhili veyâ gaafili sürü sürü insan var...
Yenişehirli Avnî'nin şu meşhur beyti bunlara cuk oturuyor:
"Kimseler fehmetmedi mânâsını dâvâmızın
Biz dahi hayrânıyız dâvâ-yı bî-mânâmızın..."
"Öz Türkçecilik" denen bu muğlâk, yuvarlak ve muallâk dâvâyı güdenlerin işi çok basit: Üç beş "yabancı" kelimeyi katiyen ağızlarına almazlar; birkaç "öz Türkçe" lakırtıyı da ağızlarından düşürmezler, hepsi bu...
Ha, bir de her kelimenin arkasına “-sal / -sel” kuyruğu takarlar...
Osmanlı Türkçesine de sürekli yan bakarlar...
Bendeniz bunlara birkaç hafta önce “Saf Türkçenin Safları” demiştim.
Bunlar Türkçenin geçmişte saf (içine başka dilden hiçbir şey karışmamış, katışmamış) bir hâlde olduğunu veyâ gelecekte saf olabileceğini zanneden “saftirik”lerdir... (Şimdilik bu mâsum sıfata râzı olsunlar. İleride kendilerine daha “lâyık” unvanlar da vereceğim.)
Sokaktaki vatandaştan sanatkârlara, basit mêmurdan politikacıya kadar her sınıftan insan var, bunların arasında.
İşte Soner de onlardan biriymiş meğer...
“Dil Darbesi”ni allıyor.
Soner Yalçın çuvallıyor...
***
“Türk dil ailesi 41 dil ve lehçeden oluşur. Bunlardan bugünkü Türkiye Türkçesi ve Osmanlı Türkçesini çıkarırsak geriye kalan 39 dil ve lehçe Türkçe'nin en saf versiyonlarıdır. Bunlar unutturulmak isteniyor.” diyor...
Demek "Türkiye Türkçesi ve Osmanlı Türkçesini çıkarırsak geriye kalan 39 dil ve lehçe Türkçe'nin en saf versiyonlarıdır" ha, öyle mi?
Kırk bir kere maazallah!
Bu nasıl bir mâlûmat!
Yâhu, Türkiye'de "Dil Darbesi" yapılarak cepheden saldırılan ve resmî metinlerden kaldırılan Arapça-Farsça asıllı kelimelerin nerdeyse tamâmı meselâ Âzerbaycan Türkçesinde capcanlı yaşıyor: tayyâre, mektep, tedrisat, inkişaf, tekaüt gibi binlerce kelime...
Bu adam hiç Âzerî gazetesi okumuyor mu, Âzerî mahnısı dinlemiyor mu acabâ?
Bile bile “aval”lıyor.
Soner Yalçın çuvallıyor...
***
Arapça asıllı olduğu için "kelime"yi ağzına pek almayıp hep "sözcük"lü yazan Yalçın, “kelime”nin Âzerî, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Türkmen, Gagavuz ve Uygur Türkçesinde ortak kullanılan bir söz olduğunu bilmiyor. Kendi diline pelesenk ettiği “sözcük”ünse bu lehçelerin hiçbirinde olmadığını da... (Bizim dışımızda Âzerî Türkçesinde de var diye görünüyor ama onlara da son yıllarda bizden geçmiştir.)
1930'lardan îtibâren devletin dile yaptığı müdâhaleyle Türkiye Türkçesine soktuğu binlerce kelime de o lehçelerde yoktur.
TDK’nın resmî internet sitesindeki Türk Lehçeleri Sözlüğü'nden meselâ şu kelimeleri araştırın:
"açı, algı, anı, anıt, anlam, araç, artı, aşama, atama, başkan, belge, bilim, bilinç, boyut, deneyim, doğa, doğal, dönem, eleştirmek, eşit, eşitlik, etki, etkilemek, etkili, etkinlik, eylem, genel, gerekçe, görev, görsel, güncel, gündem, ilgi, ilgilenmek, ilginç, kavram, kısıtlı, kimlik, konu, konum, konut, kutsal, odaklanmak, olay, olumsuz, oluşmak, oluşturmak, onay, onaylamak, onur, ortam, oy, önder, önem, önemli, öneri, önermek, öngörü, özel, özellik, özet, özgürlük, savunmak, sonuç, sorumlu, sorun, söylem, sözcük, süre, süreç, tepki, toplum, tüm, uygulama, uzman, yanıt, yerel, yetenek, yetkili, yöresel, zorunlu..."
İşte bunlar gibi DİT (Devlet İkaameli Türkçe) kelimelerinden hiçbirini diğer Türk lehçelerinde göremezsiniz.
Soner Yalçın "İnsanın ağırına gidiyor kulaktan dolma bilgilere yenik düşmek" diyor ama "kulaktan dolma bilgiler" savurup bunlara yenik düşen asıl kendisi ve tâkipçileri...
Desteksiz atıp mantığın tozunu göğe savuruyor.
Kâbuslar görmüş de korkmuş gibi soruyor:
"Tek istedikleri Arapça'nın ana dil olması mı?" diye...
Havaya kılıç sallıyor.
Soner Yalçın çuvallıyor...
***
Bakın, sosyal medyada ona dâir rast geleceğiniz binlerce tenkitten yalnızca birkaçı:
"Kafayı yemiş gazeteci / siyasi çıkarımlar veya düşmanlıklarla kurulmuş komplo teorilerinden ibaret / artık tımarhaneye yatırılma zamanı gelmiş / bu adamı ciddiye alanın fındık kadar aklı yoktur / yalan satan keriz avcısı / ağır ırkçı vatandaş / sağdan soldan topladığı vasat internet komplolarını kitap hâline getiren birisi / Amerika'da olsa ormanlık kuytu bir köşedeki ahşap kulübesinde kafasında folyoyla manifesto yazacak bir şahısken Türkiye'de olduğu için gazetede yazı falan yazıyor..."
Çoğu işte böyle...
Bu lâflara pek kulak asmıyordum ama kendisi beni şaşırtıyor...
İkide bir “maval”lıyor.
Soner Yalçın çuvallıyor...