• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

Neden başaramıyoruz, bu çatlaklar neden?

07 Mayıs 2022
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

Tam sevindik derken, yine kısmen hüzne boğulduk. Boğuluyoruz. Yine eyvah demeye başladık. Yıllarca bu memlekette Müslümanların biraz olsun rahat nefes alabilmeleri için uğraşan, çalışan, elindeki imkanları ile her yönde hizmet etmeye çalışan, bunun içinde mahkemeden mahkemeye koşan, tabutluklarda çileler çeken, cezaevlerinde yatan o muhterem ve şerefli dava insanlarının hizmetleri meyvelerini verdi derken, bir de ne görelim güneşin altında karın eridiği gibi kısa zamanda o değerlerin tekrar elimizden uçmaya başladığını görmez miyiz? Dün birer mücahit(!) olan birçok gencimiz; makamı, parayı, geçmişte bulundukları ortamı unutarak hem renk hem de saf değiştirdiler. Sınıf atladılar(!). Geçmişteki mücahitliklerini unutarak zamana uygun birer müteahhit oldular. Mütevazı hayat yerine lüks bir hayat yaşamayı tercih ettiler. Bugün birçok genç kızımızın ve genç oğlumuzun altında milyarlık arabalar var. O kafe senin bu kafe benim diye geziyorlar. Bir bardak çaya 40-50 TL verebiliyorlar, en pahalı ayakkabı, en pahalı çanta, en pahalı gözlük ve aksesuarları kullanmaktan çekinmiyorlar. Üzerlerindeki elbiseler değişmiş dar ve streç pantolonlar (Maalesef şimdilerde bir kısım erkekler tamamen vücuduna yapışık dar elbiseler giyiyorlar). Dün başını kapamak için mücadele edenler şimdi başlarını açtılar. Dekolteler giyinmeye başladılar (Davasına sahip çıkan ehli imanı tenzih ederim). Hani geçmişte kaldığı yurtta ve geçici olarak çalıştığı hafta sonu işlerinde, ekmeğini hizmet arkadaşı ile bölüşen o fedakâr(!) dava insanı gençler... Şimdi öyle veya böyle şirket sahipleri olmuşlar veya bir yolunu bularak devletin bir biriminde kendilerine yer buldular. Normalin üstünde gelirleri ve nüfuzları var. Bir nevi taşı sıksalar su çıkartacak durumdalar… Şimdilerde geçmişteki ekmeğini bölüştüğü arkadaşını tanımıyorlar bile… Belki de o eski arkadaşını saf ve gerici görüyordur bile...

Peki, neden bize daima, sızlanmalar, şikâyetler, bağırmalar, vahlar, eyvahlar düşüyor? Hiç mi gülmeyecek bu bahtı kara, sinesi yanık dava yolcularının yüzü? Veyahut inanmış insana yakışır mı bu hal? Yakışmaz… Müslümana aczinden ötürü sızlanmak yakışmaz. “İşte zamanımızda cihat yaptığını zannedenlerin ekseriyetinin hali budur. Bununla avutur kendisini, yüreğinin soğutan başlıca teselli bulunduğu nokta, onun hiçbir fayda temin etmeyen şahsi, enfüsi feveranıdır. Yazık ve ne garip! Düşmana karşı birlik olma silahını ihmal edip, aczin ifadesi olan yollara sapıyoruz. İmanımızı hançerleyenlerin menfur tefrika metotlarını hala anlayamamışız!... Hâlâ bizi boğmaya çalışan son varlığımızı da yutmak isteyenlerin taktiği anlaşılamamış! Bu hal Müslümanlar için bir zulümdür. Çünkü Peygamber Efendimiz (SAS): “Müminin ferasetinden (Bir bakışta hadisenin gerçek yüzünü anlamasından) sakının çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar” buyurmaktadır. O halde gerçek Müslümanlar düşmanları tarafından çevrilen dolapları sezmek, anlamak, tespit etmek zorundadır. Seller gibi kanımızı akıtarak müdafaa ettiğimiz, yıllarca uğrunda can verdiğimiz topraklardan haris menfaatleri bizi kovan veya topyekûn milli bütünlüğümüze kasteden düşmanın oyununa gelmekteyiz. İslam’ın maddeleştirdiği örnek şahsiyet ve var olma anlayışından habersiz, bilmeyerek aramızdaki vahdeti yıkmaya çalışıyoruz. Mücadele metotlarını bilmiyoruz. Gerçek maksadımız olan, İslam’a hizmeti Hz. Peygamber’in (SAS) metodunu kullanarak yapmalıyız. Önderimiz her hâlükârda o olmalı, ama herhalde gerçekten tahkiki bir imana sahip olamadığımızdan olacak ki, düşmanın bize oynadığı oyunu sezemiyoruz. Peygamberimizin beyan buyurduğu, tavsif ettiği Müslüman gibi, bu menfur emeli, sarsılmayan imanımızla tespit edemiyoruz. Memleketimizdeki İslami gelişmeyi yakinen izleyen düşman, Müslümanları birbirine düşürmek sureti ile bu mesut hadiseyi baltalamaya çalışıyor.”.

Yazının sonuna doğru yer alan birkaç paragrafına daha yer vererek, birlikte okumaya çalışalım: “Küfür cephesindeki korkuyu, endişeyi, paniğe, yenilgiye çevirerek birliğimizi kuvvetlendirmeliyiz. Bunun için kalplerin aynı duygu ile çarpması, ruhların aynı şeyi hissetmesi lazım. Bütün şahsi düşünceler bir yana, her şeyden evvel İslami davaya sarılmalıyız. Tıpkı İslam’ın ilk devresindeki sahabe gibi. O sahabe ki; şahsına yapılan bütün hakaretlere, tahammülü güç işkencelere rağmen birbirleriyle karşılaştıkları zaman, nasılsın diye sorulan soruya “Yaratan Rabbinin adıyla oku” diyerek ilk gelen ayeti kerime ile mukabele ediyor ve “Nefesim çıktığı müddetçe bundan başka davam, bundan başka düşüncem yoktur” dercesine ifade-i hal ediyordu. Çünkü onda kâinattaki bütün mevcudata hükmedecek bir iman ve fezay-i namütenahiye sığmayacak kadar coşkun bir İslam aşkı vardı. İşte örnek alacağımız gerçek Müslümanlar onlardır. Değil şahsi düşünce, nefsi çıkar için emeller beslemek, hayat denen en kıymetli varlığını, her an fedaya hazır birer kahramandılar. Bütün varlığıyla her şeylerini adadıkları bir büyük davaları vardı. İnandığı bu büyük dava uğruna, Cenab-ı Hakk’ın huzurunda imanını tescil eden senedi. Kanını mürekkep. Vücudunu mühür yaparak tasdik ediyor ve bu halinde yerle gök arasında Allah’tan başka şahidi bulunmuyordu. İslam tarihindeki bu abideleşmiş gerçekler ve bizzat Cenab-ı Hakk’ın Müslümanları birliğe davet eden ayetleri mevcutken cephedeki önemsizde olsa bu çatlaklar niye? Yaraşır mı Müslümana bu hal?

Son söz Kur’an-ı Kerim’in: “Birbirinizle çekişmeyin sonra korku ile zaafa düşersiniz, rüzgarınız (kesilip) gider.” (Süre-i Enfal 46) (Tohum Dergisi, Tarih: 05.02.1969, Sayı: 36, Sayfa: 9, Kerim Aytekin). Değerli kardeşlerim; yıllar önce kaleme almış tam anlamı ile günümüz Müslümanlarını anlatan yazıyı birlikte okuduk. İnşallah hepimiz kendilerimize göre dersler çıkartırız. İçimiz sızlayarak ifade edelim ki, geçmişte Allah dostlarının nice büyüklerin gecesini gündüzüne katarak geliştirmeye çalıştığı nice dini gruplar bugün esas gayelerini unutarak siyasetler yapmaya, holdingler kurmaya başladılar. Birçokları gruplara bölünmüş, her grup eski dava arkadaşı aleyhine hiç uygun olmayan galiz kelimeler sarf ediyor, birbirleri ile düşmanlıklar yapıyorlar. Kimileri din, iman, İslam hizmet diyerek, daha doğrusu dini hizmetleri kullanarak, istismar ederek, sömürerek servet üstüne servetler yığmaya yöneldiler. Gül bahçeleri kurudu. Bülbüllerin konup ötecekleri güller bulamıyorlar. Nice gül bahçeleri ve kafesleri ıssız, bülbülsüz kaldılar. Rabbim bizlere Ashab-ı Kiram’ın iman ve sadakatini nasip eylesin. Çatlaklara sebep olmadan, davamızda gerçek anlamda başarılı olmayı nasip eylesin. Allah (CC) bizleri fitneden, tefrikadan, kâfirlerin tezgahladıkları oyunlara düşmekten korusun. Hepimize hayırlı ferasetler nasip eylesin. Âmin… Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Asiye

Yazar efendi, Malesef dine hizmet , teblig , sahip cikma helede genclige hiç kslmamiş islami camiada. Kimse derdi islam degil  

Mehmet

Para, makam, güç vs. gören Müslümanların hemen hemen hepsi bozuluyor. Maalesef bu kutlu davanın en başındakilerden başlıyor.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23