• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

Balkan ülkeleri gezisinden notlar (2)

03 Aralık 2022
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

Ohride ziyaretlerimizi bitirdikten sonra; Arnavutluk’a doğru hareket ettik. Yol boyunca bazı molalar verdikten sonra Arnavutluk’un Başkenti Tiran şehrinden sonra Durres şehrine geldik. O akşam için orada kalacaktık. Yalnız daha önceden ayarlanmış, okeylenmiş kalacağımız yer için bir problem çıktı.  Bize haber vermeden tek taraflı önceden yapılmış antlaşmayı bozmuşlar. Güzel İngilizce bilen torunum Zeynep, “Bu sizin yaptığınız ayıptır. Böyle şey olur mu? Biz gece vakti ne yapacağız?” deyince sesimizi duyan bir yerli yaşlı hanım geldi. Bize ‘şurada kalabileceğiniz bir ev var’ dedi. Ev sahibi ile konuştuk, fiyat hususunda anlaştık, arabamızı onların garajına çektik. Orada kaldık. Sabah eşyalarımızı arabaya koyarak şehirde kahvaltımızı yaptık. Şehirde dolaşmaya başladık. Durres şehri oldukça güzel ve temiz bir şehir. Ancak mevsimi olmadığı için hareketli değil.

Adriyatik denizinin kenarına gittik. Güzel güneşli bir hava vardı. Orada deniz kenarında kahveler içtik. Resimler çektik. Küçük torunum Elif deniz kenarından midyeler topladı bir torbaya koyup sonradan İstanbul’a getirdi. (Hatıra olarak saklayacak)

Orada da ziyaretlerimiz bittikten sonra Kosova’ya doğru yola çıktık. Yol boyunca bazı köylerde cami ve minareler gördüğümüz zaman gönlümüz açılıyor ve seviniyorduk.

 Derken Kosova’ya Priznen’e geldik. Orada bizleri Sinan Paşa Camii büyüledi. Tam bir Osmanlı eseri. O gün bugün ayakta.

(Balkanlar’daki tüm Osmanlı eserleri TİKA tarafından elden geçirilmiş, bazıları tamamen eski haline uygun bir şekilde yenilenmiş.) Ve etrafında Tük çarşısı. Camiyi hayretle ziyaret ettik. Rahmetli eşimin cüzlerinden birkaç tane de hatıra olarak Sinan Paşa Camii’ne koydum. Tam ziyarette iken İstanbul’dan Kadim dostum Sayın Av. Zeki Çalışkan beyefendi bize mail atarak nerede yiyeceğimizi ve nerede kahve içeceğimizi sağ olsun hatırlattı. Rize’den ve İstinye’den komşum Asım Arslan Bey de mail atarak Zeki Bey gibi nerelere uğramamız gerektiğini yazdı. (Asım beyin rahmetli eşi oralıydı. Oraları çok iyi biliyordu.)

Şehirde bir süre dolaştık. Ufak tefek bazı alışverişler yaptık. Bu defa istikametimiz Ecdat şehri birçok cami ve tarihi eserleri barındıran Üsküp oldu.

Yolculuğumuzun bir kısmı gece oldu. Yol inşaatı olduğu ve bazı yerler henüz otoyol olmadığı için fazla suratlı yol alamadık.

Hududa geldik. Kosova’dan çıkış, biraz sonra yeniden Arnavutluk’a giriş yapacaktık. Kosova çıkışında hudutta, çok güzel Türkçe konuşan bir polis veya komiser bize önce hoş geldiniz dedi. Sonra nereli olduğumuzu sordu. Aslen Rizeli olduğumuzu ve İstanbul’da ikamet ettiğimizi söyledik…

Mahzun bir ifade ile: “Bizleri buralarda yalnız bırakmayın. Bizleri unutmayın, arkadaşlarınıza, dostlarınıza söyleyin zaman zaman gelsinler, geliniz” dedi. Bu gönül yakıcı sözlerinden kızlarım ve gelinim çok etkilendi. Sanki onlar gurbette kalmış garipler gibi geldi onlara. Tabii herkesin umudu önce Allah (c.c) Sonra Türkiye Cumhuriyeti devleti. Direksiyondaki oğlum Ali; o görevliye “Bizler sizleri hiçbir zaman unutmayız. Sizlerin bedenleri burada bizlerin de gönülleri burada sizleri asla unutmayız deyince görevlinin yüzü sanki biraz güler gibi oldu. Kendilerine iyi vazifeler dileyerek ayrıldık.

Biraz daha gittikten sonra Arnavutluk hududuna girdik. Pasaportlarımızı verdik oradan da işlemlerimiz tamamlandıktan sonra Üsküp’e doğru yola çıktık. Gece geldik. Tam merkezde arabamızı park ettik. Çok temiz olan otelimize, odalarımıza yerleştik. Gerçekten otel şehrin merkezinde ve çok temizdi. Odalarımıza yerleştik. Kızlar gece de olsa merkez olduğu için biraz şehri dolaşmak istediler. Ben odamda istirahat ettim. Onlar gezip, gezip geldiler. Bana da oranın en meşhur tatlılarından birisi olan Trileçe tatlısı getirdiler. Gerçekten güzel yapılmış bir tatlı. Oteldeki görevliler sabah sekizden ona kadar aşağıda kahvaltı var dediler. Yattık sabah olunca kahvaltıya indik açık büfe, güzel çeşitleri olan bir kahvaltı veriliyordu. Sabah şehrin birkaç camisinden hoparlör ile ezan okumaya başladı. Hele bir müezzinin sesi gerçekten yakıyordu.

KENDİMİ İSTANBUL’DA SANDIM

İlk geceyi Üsküp’te geçiriyoruz. Biraz önce yanık sesi ile minareden Ezan-ı Muhammedi okundu. Şimdi ikinci bir camiden okunuyor. Sabahi makamında okunan Ezan-ı Muhammedi gerçekten insanı duygulandırıyor. Allah (c.c) ülkemizden ve âlemi İslam’dan ezan seslerini eksik eylemesin. Mabedimin üstüne namahrem eli değdirmesin, değmesin inşallah.

Ey kahraman Osmanlı!... Sizlerin fethettiğiniz ülkede ezan dinlerken sizlere binlerce rahmet olsun.

Tam olarak sizlere layık olamadığımız emanetlerinizi bîhakkın koruyamadığınız için bizleri affedin. Bu sabah ve seher vaktinde Üsküp’ten bütün kardeşlere dostlara selam olsun. Allan (c.c) milletimizin yardımcısı olsun. Ülkemiz için kurulan hain tuzakları, kuranların başlarına makûs eylesin inşallah.

Öğlen namazını tarihi Murat Paşa Camii’nde kıldım. Caminin İmamı Hafız Saduddin ile biraz Arapça sonra da Türkçe konuştuk. Cana yakın bir insan. Kendisi bana Kosova polisinin söylediğine benzer; “Biz buralıyız deyince; ben de bizler de buralıyız dedim. Nasıl olur? Sen Türkiye’den geldim dedin? Evet, bizler Türkiye’deyiz ancak gönülden buralıyız. Sizleri, bu toprakları burada yaşayan kardeşlerimizi severiz. Hiçbir zaman unutmadık. Unutmayız deyince imam efendi samimiyetle boynuma sarıldı. İmamla vedalaştık. Üsküp’ün tarihi yerlerini gezmeye başladık. Osmanlı çarşısı, tarihi camiler, bizim deyimimizle bitpazarı ve daha birçok yerleri gezdik. (Dolma kalem koleksiyonum olduğu için oğlum bana bitpazarından beş adet eski dolmakalem aldı.)

Hemen Murat Paşa Camii’nin yanında bir Tük çayevi var. Orada çayları içtik. Ve bir kısım yerli kardeşlerimizle sohbet eyledik. Burada birçok yerde dikkatimizi çekti. Kahvelerde, hatta yol kenarlarında, uygun yerlerde birçok yaşlı yerlilerin domino oynadıklarını gördük. Nasıl oynanır bilmiyoruz, amma. Oynayanlar heyecanlı olduğu gibi onları seyredenler de heyecanlı…

Bu defa yolumuzu Üsküp’ün Kalkandelen (Teteva) şehrine çevirdik. Zira orada Harabati Tekkesi ve tarihi camiler var. Yol boyunca Müslüman köylerinde kubbeli camiler var. Dikkatimizi çeken bir husus köylerdeki minarelerin ekserisi çift şerefeli, bazılarında ise yeşil bayraklar asılıyor. Önce Harabati Tekkesi’ne gittik. Çok geniş bir araziye kurulmuş tekke var. Cami var. Vakit ikindi olmuştu. Camiye gittik kadınlar için ayrı bölüm var. Ezana yirmi dakikadan fazla bir zaman kala birçok Müslüman geldi camiye oturdu, ezanın okunmasını bekledi. Ezan okundu namazdan sonra imamla tanıştık. Hafızın güzel Arapçası var. İsmi Zeynullah. Biraz sohbet ettikten sonra tekke tarafına geçtik. Tekke eski bir Bektaşi tekkesi. Şu an tekkeyi idare eden şeyh o an için yoktu. Yardımcısı, bizleri çok yakın ilgi ve alaka ile karşıladı. Bir türlü bizi bırakmadı. Kendisi Ankara’da Türk Edebiyatı okumuş çok güzel Türkçe konuşuyor. Bizi oturttu. Oradaki görevliye bize bir Türk çayı demletti. Çayı içtik, sohbetler ettik.  Tekkenin geçmişte çöp deposu ve gazino olarak kullanıldığından bahsetti. İnsan Hakları Mahkemesini kazanarak tekke arazisini ve camileri yeniden geri aldılar. Bir bölümü yeniden inşa edilmiş, tamamen inşa edilebilmesi için hukuki çalışmaları devam ediyor. Oğlum Ali biraz yardım etmek istedi. Hüseyin Bey paranı şu tasın içine at. Biz para almayız. Sizin gibi gelenlere çay, kahve, su alır senin adına ikram ederiz. Topluca bir resim çektirdikten sonra oradan ayrıldık. Bir sanat eseri olan Recep paşanın kızları (iki kız kardeş)in yaptırdıkları Alaca Camii, bir diğer adı ile çiçekli camiyi ziyarete gittik. Gerçekten büyülendik. Harikulade bir eser. O camiye de eşimin cenazesinde dağıttığımız cüzlerden bıraktık. Mescidi selamlama namazı kıldıktan sonra, biraz resimler çekerek camiye, iç süslemelerine hayran kalarak ayrıldık.

ALACA CAMİİ

Kuzey Makedonya'nın Kalkandelen (Tetovo) şehrindeki Osmanlı mirası Alaca Camii, zarafetiyle ender camilerden biri olarak gösteriliyor.

Kalkandelen'i ortadan ikiye bölen Pena Nehri'nin yakınında bulunan cami, ihtişamlı görünümüyle adeta tarihe meydan okuyor. Duvarlarındaki dekorasyonundan dolayı Alaca adını alan cami, "Paşa Camii" olarak da biliniyor. 15. yüzyılda Hurşide ve Mensure kız kardeşlerin çeyiz paralarını bağışlayarak yaptırdığı rivayet edilen cami, iç ve dış cephe süslemeleriyle ziyaretçilerinin ilgisini çekiyor.

Harabati Baba Tekkesi veya Sersem Ali Baba Dergâhı günümüzde Makedonya'nın Kalkandelen şehrinde bulunan Osmanlı-Türk dini eserlerinden biridir.

Tekke, 1538 yılında Sersem Ali Baba veya Server Ali Baba adlarıyla anılan Bektaşi babası tarafından kurulmuştur.

1799 yılında Kosova Valisi Recep Paşa'nın kuruculuğunda bir vakıf, tekkenin içinde oluşturulmuştur.

Dergâhın içindeki Mavi Konak adlı yapıyı Recep Paşa'nın veremli kızı Fatma Hanım'ın yüksekte daha temiz hava alması için yaptırdığı düşünülür.

Tekkenin kurucusu olan Server Ali Baba, Kalkandelen'e gelmeden önce Bektaşilik'te “dedebabalık” makamını kuran ve 1520'de ilk dedebaba olarak Hacıbektaş'taki dergâhta bu posta oturan kişidir.

Ayrıca, Kanuni Sultan Süleyman'ın ilk eşi olan Mahidevran Sultan'ın ağabeyi olması nedeniyle Osmanlı sarayı ile yakın ilişki içinde bulunmuş, Hacı Bektaş Dergâhına yerleşmeden önce devlet kademesinde mîr-i miran (beylerbeyi) rütbesine kadar yükselmiş bir devlet adamıdır. “Sersem” lakabını alışı ile ilgili rivayet şöyledir:

Ali Baba gördüğü bir rüya üzerine devlet işlerini bırakıp Hacı Bektaş Veli dergâhında dinî hayata geçmek için padişahtan izin istemişti. Bu kararına şaşıran Sultan Süleyman “Sen sersem mi oldun? Vezîrlik bırakılır da orada Dervîşlik mi yapılır” deyince “Kabûlümdür Sultânım, varsın bana Sersem Alî desinler. Fakir müsaadenizi ricâ ederim”, diye cevap vermiş ve padişah da izin vermiştir.

Mahidevran Sultan'ın Hürrem Sultan'ın entrikaları ile saraydan sürülmesinden sonra ağabeyi Sersem Ali Baba'nın Hacı Bektaş Veli dergâhından uzaklaştırıldığı ve Kalkandelen'e geldiği düşünülür. Ali Baba, Kalkandelen'e gidişinden bir süre sonra Anadolu'da çıkan Celali isyanları nedeniyle Kanuni tarafından geri çağrıldı. Kalender Çelebi İsyanı'ndan sonra Anadolu'daki faaliyetlerine son verilen ve postnişinsiz kalan Hacıbektaş Veli Dergâhı'nda ikinci kez dedebaba unvanı ile posta oturdu ve orada hayatını kaybetti. Kalkandelen'deki Harabati Baba Dergâhının bahçesinde Sersem Ali Baba'nın makamı bulunur.

Üsküp’te birçok dükkân da Sayın reisi cumhurumuzun resimleri asılmaktadır. Hemen hemen herkes onu soruyor ve seviyor.

Yazıyı biraz uzattım hakkınızı helal ediniz. Şimdilik Balkanlar ziyareti yazılarına ara verelim. İnşallah ileride bu konuyu kısa da olsa ele alırız.  Daha çok yazılacaklar var. Yıllarca oraları idare eden ve birçok tarihi eserler bırakan kahraman ecdadımızı rahmetle, minnetle anar mekânları cennet olsun derken. Oralarda bir nevi garip bir halde İslam’ı yaşatan milliyeti ne olursa olsun bütün din kardeşlerimize sağlıklar, huzur ve bereketler dileyerek, buradan gönülden selamlamak isterim. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerlerine ve üz erlerimize olsun. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

DÜZELTME:

Bir önceki yazımda “EVVABİN “olması gereken yazım harf kayması sonucu: “EVVABİL “olarak çıkmıştır. Düzeltir. Bütün kardeşlerimden özür dilerim.

TEŞEKKÜR:

Yeğenim ŞÜKRÜ SANDIKÇI’nın vefatı üzerine Ankara’ya kadar gelerek cenazemize katılan, yurt içinden, yurt dışından telefon ve mesajları ile başsağlığı dileğinde bulunup acımızı paylaşan tüm akraba, dost, komşularımıza teşekkür eder, Geçmişlerine rahmet, hayatta olanlara hayırlı ömürler dilerim. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Gez PAŞAM

Tuzun kuru. Ekonomi seni enterese etmez. Millet parasızlıktan köyüne gidemiyor. Sen oradan bize tarihi bilgiler vermeye devam et. Tamda ihtiyacımız olan o.

Pala

Yazarın ekonomi ile ilgili de yazılarını okudum. Ekonomideki olumsuzluklarla ilgili yazıları halen duruyor. ...
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23