• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Necip Fazıl’ın Gözlerden Uzak Yaptığı O Şey

19 Nisan 2022
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

11 Mart 1949 tarihli Büyük Doğu dergisinde Necip Fazıl ilginç bir olay anlatır. 

1943’ün yazıdır… Tek Parti iktidarı olanca baskıcılığı ve tüm kurumsal aygıtlarıyla toplumu dizayn etme görevini sürdürmektedir. 

Büyük Doğu dergisi ile ilgili bir mesele nedeniyle Ankara’ya giden Necip Fazıl orada bir söylenti ile karşılaşır. Dönemin Diyanet İşleri Reisi Şerafettin Yaltkaya, Kur’an-ı Türkçe ‘ye çevirtip hakiki Kur’an’ı ortadan kaldırmak ve bir kanun vasıtası ile bunu resmen ibadette kullanmak üzere çalışma yürütmektedir. 

    Yani camilerde imamlar ayet yerine bir takım Türkçe mealler okuyacaklardır. Türkçe meallerle namazalar kılınacaktır. Türkçe ibadet Cumhuriyetin kurucularının en büyük hayallerinden biridir. Falih Rıfkı Kemalizm’in bir din reformu olduğunu söylerken haklıdır. 

    Necip Fazıl, Diyanet reisini tanımıyor değildir. Geçmişte ona, Ankara’da bir üniversitede öğretmenlik yaparken Hasan Ali Yücel’in evinde rastlamıştır. Bazı din alimlerinden Yaltkaya’nın İslam’la, İslam kanun ve hakikatleri ile en küçük alakası olmayan biri olduğunu duymuştur. 

    Daha ilk görüşmelerinde aralarındaki zıtlık ayyuka çıkar. Abdülhakim Arvasi ile olan bağı herkes tarafından bilinen Necip Fazıl’a karşı tasavvufu topyekun reddedecek tarzda konuşur Yaltkaya. Sohbet meclisi bir hayli kalabalıktır. Gözler, o zamanlar henüz genç olan üstada döner. Necip Fazıl, Yatkaya’ya gayet ağır bir dille oturaklı bir karşılık verince Yaltkaya, aniden yön değiştirerek Necip Fazıl’ın sözlerini tasdik etmeye, hatta methetmeye başlar! 

    Tasavvufu reddeden ve müdafaa ettiği görüşten hemen vazgeçen bu kişiyi muhasebe eden Necip Fazıl onu “şahsiyetsiz” olarak tanımlar. Tabii o zamanlar Kur’anı Kerim’i Türkçe’ye çevirip, onu- Necip Fazıl’ın deyimiyle- Kur’an ismiyle ibadete sokmak niyetinde olduğunu bilmemektedir. 

Yaltkaya ile ilgili eleştiriler yabana atılacak gibi değildir. Çünkü “Yaltkaya tek parti idaresinin katı laiklik politikalarını tâdil ve tashihe tâbi tuttuğu bir dönemde bile pasif kalmış”, varlık gösterememiş biridir. İsmail Kara’ya göre “Cumhuriyet ideolojisinin tekliflerini karşılamaya yönelik bazı araştırmalar ve tercümeler yaparak” geçirir Diyanet kariyerini. 

Birileri, Türkçe Kur’an ile ibadet çalışmalarının bitmek üzere olduğunu söylerler Necip Fazıl’a. Bittiğinde yeni uygulamanın kanun yoluyla tatbik edileceğini, eğer Yaltkaya’ya şiddetle itiraz edilecek olursa bir ihtimal cesaretinin kırılabileceğini söylerler. Necip Fazıl toplum üzerindeki hafife alınmayacak etkisiyle bunu yapabilecek biridir. Bunun üzerine Necip Fazıl, Yaltkaya’ya rasgeleceği bir muhit kollamaya başlar! 

    Tevafuka bakın ki Necip Fazıl o zamanlar Ankara’da muhasebe müdürlüğü yapan eniştesinin köşkünde misafirken Yaltkaya bir başka nedenden dolayı kendi ayağıyla köşke gelir. 

    Köşkün bahçesinde oturan diyanet işleri reisinin etrafı, onu muteber bir din adamı zanneden eşraf tarafından sarılır. Ortama en geç gelen Necip Fazıldır. Gayet soğuk bir şekilde Yaltkaya’yı selamladıktan sonra kendi deyimiyle “tepeden inme” bir şekilde konuya girer: “Duyduğuma göre Kur’an-ı Türkçe ’ye çevirmek ve bunu resmen ibadet dili haline getirmek diye bir tasavvurunuz varmış… Dalalet ve hüsranların en büyüğü olan böyle bir hadiseyi, bilfiil sizin ağzınızdan duymadan inanılır telakki edemiyorum. Lütfen hakikatini bildirir misiniz? “ 

    Necip Fazıl gayet sert bir şekilde söze girmiştir ve Yaltkaya’nın “riyakar mizacı” icabı “derhal tevil ve inkar vadisine sapacağını” düşünmektedir. Fakat Yaltkaya böyle yapmaz, benzi atsa da şöyle bir cevap verir: “Evet Necip Fazıl Beyefendi! Sizin dini bakımdan imkansız gördüğünüz bu işi, İmam Azam Hazretlerinin kabul ettiğini biliyor musunuz?”  

    Necip Fazıl bu cevabı alır almaz bütün kanının, bir süngere hücum eden su gibi beynine dolduğunu hisseder ve öfkeden çatlayacak hale gelir. Geri kalanı kendisi şöyle anlatır: “Bu müteazzım Patrik, en ebleh ve eçhel Müslümanın bile asgari bedahet hissiyle kestirebileceği şekilde, sade Allah kelamının yok edilmesinden doğan küfürle iktifa etmiyor, üstelik dinin en büyük ve temel şahsiyetlerinden birisine, koskoca bir mezhep ve alenen iftira ediyordu. 

Sadece küfürle kalmıyor, bir de küfrünüze en büyük din adamlarından ortak arıyorsunuz! İmamı Azamın bu mevzudaki içtihadı, el çabukluğuna getirmek istediğiniz gibi değil şöyle şöyle şöyledir. Kaldı ki İmamı Azam, bu içtihadından bir müddet sonra rücu etmiştir. Zaten bu mesele, üzerinde herhangi bir ilim dedikodusu yapmaya lüzum olmayacak derecede keskin bir bedahet ifade eder. Bu irfan, sadece mümin camianın irfanıdır: ve sizin gibi ilim taslayan hiçbir fertte böyle bir irfanı tekzip edebilmek had ve salahiyeti yoktur…

Bakın, Diyanet İşleri reisi efendi; ben, necip fazıl, sizin elinizdeki icra vasıtalarına karşı, bir kamyonu durdurmak isteyen bir piliç kadar zayıf bir ferdim; fakat, size açıkça haber veriyorum, eğer delaletinizin büyüsü altında şuurunu köreltip sizi destekleyecek bazı fertler bulacak bu niyetinizi tatbik mevkiine çıkaracak olursanız, bir piliçten hiç farkı olmayan bu zayıf cüssemi, kamyonun tekerlekleri altına atmakta tereddüt göstermeyeceğim!.. Kandıracağınız zatları şuura iade için elimden geleni yapacağım! Elimden de bir çok şey gelebileceğine itimat edebilirsiniz!

Bütün kiliseler, havralar ve put hanelerdeki İslam düşmanlarının parmağını ısırtacak kadar müthiş olan bu, imam şeklindeki mütekebbir imansıza aynen bunları söyledim ve ev sahibi ile misafirlerin derin teessür ve teessüf edaları arasından, kimseye selam vermeden çıkıp gittim.”

    Köşkte hususi mecliste geçen bu konuşmanın ardından Necip Fazıl basın yoluyla aleni bir propaganda yaptı mı, bilmiyoruz. Fakat tarihen bildiğimiz bir şey var ki, Türkçe Kur’an ile ibadet çalışmaları o konuşmanın ertesinde gevşemeye başlıyor. Bir süre sonra da sessiz sedasız sona eriyor. Necip Fazıl bu projenin iptalini doğrudan doğruya Allah’a bağlıyor yazısında. Ardından şunu da ekliyor: “Benim de Allah’ın lütfuyla bir parça rolüm olduysa bu bana ebediyyen yeter.” 

İnsanların bir kusurunu göz önüne koyarak sayısız iyiliğini örtme adetinin yaygınlaştığı bu dönemde Necip Fazıl gibiler de bu örtmeden nasiplerini alıyorlar. Adları geçince istihzai şekilde konuşanların sayısı fazlalaşıyor. Zor zamanlarda yaptıkları, görmezden geliniyor. Bu insanlar bütün insani kusurlarına rağmen, şiddetli baskı altında kurdukları çelimsiz cümlelerle de olsa Kur’an düşmanlığı yapanların karşısında durmuş, duvara bir tuğla koymaya çalışmışlar. Bugün, bu ülkede kurumsallaşmış batılla iş tutanların, onun değirmenine su taşıyanların bu tavrı anlamasına, takdir etmesine imkan yok! 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Bu güzel

Yazınız için Allah razı olsun. Allah -azze ve celle- "sizin üzerinizde ki nimetimi tamamladım ve din olarak İslâm'ı seçtim, onun kıyâmete kadar da koruyucusu benim" buyurmakta. Adetullahı gereği sebeplerle yaratmaktadır, yüce ALLAH dinini korurkende birilerini sebep kılmaktadır, o günde bu sebep Necip Fazıl Kısakürek miş, ne mutlu ona. Rabbim mekânını cennet, makâmını âli eylesin. Hesapsız cennetine girenlerden, cennete girip de Cemâl'ini görenlerden eylesin.

Umut Özkan

Ayasofya açıldı.. sırada 5816 var.. kemalizm yargılanacak inşallah..
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23