Reisimiz el attı
Son yıllarda kadın cinayetlerinin füze hızı ile artmasında İstanbul Sözleşmesi’nin büyük katkısının olduğunu tüm istatistikler gösteriyor.
Bu gerçekliğe rağmen yetkili ve etkili kişilerin kılı kıpırdamazken durumdan vazife çıkarıcı güruhun gürültüsünden de rahatsız oluyorduk.
Reis hafta içerisinde bu garabet durumu gündemine aldı ve bu böyle gitmez diyerek yetkililerin üzerindeki ölü toprağını kazıdı.
Şimdi artık hızlanma zamanı.
Çok yuva yıkıldı.
Çok can yakıldı.
Çok çocuk ana babasız kaldı.
Yetti artık.
Yetsin artık.
Medya ve özellikle soysuz medya kadın cinayetleri ve İstanbul Sözleşmesi ile ilgili yangına körükle gitmeye devam ededursun ben bu duruşa aile içi şiddetin acımasız provokatörü diyorum.
Bu duruş sadece yuvaları dağıtmıyor zemininde oluşan güven sorunu sosyal ve psikolojik olumsuz süreçlerin ateşine odun taşımak gibi bir garabetinde sebebi.
İstanbul Sözleşmesi ile hanımlara uygulanan pozitif ayrımcılığın bedelini yine ağırlıklı olarak kadınlarımız ödüyor.
Özellikle kadının beyanına dayalı adli ve polisiye tedbirler sadece güvenlik güçlerinin değil, aynı zamanda yaşanılan mekânlardaki konu komşuların da ciddi bir problemi.
Karı koca arasında asgari olması gereken uyumsuzluk kaynaklı sorunlar toplumsal algıdaki değişimin etkisi ile bazen pire deve olabiliyor. Hatta daha ileri giderek polis marifeti ile evden uzaklaşan eşin yerine partnerler bulunarak öç almalara kadar giden zaaflar yaşanıyor.
Başka bir konu da hanımların aylık hormonal değişimler sonucu fizyolojik süreçlerine bağlı dalgalı davranışlarda bulunması ve bunun sonucu yaşanılan olumsuzlukların bedelini de hanımlar ödüyor.
Aslında bir bakıma anlık bir tepkinin sonucu meydana gelebilecek nahoşluklar erkeklerden çok bumerang gibi yine hanımları vuruyor.
Şiddetle kalkıp zararla oturan sadece hanımlar değil elbet. Erkeklerin öfke kontrolünün bedelini canları ile ödeyen hanım kardeşlerimiz maalesef bu sözleşmenin yürürlüğe girmesi ile nerde ise her gün işlenen cinayetlerin baş aktörü oldular.
Feministlere gelince onlar durumdan vazife çıkarmakla meşguller. Hemcinslerinin ölümü üzerinden nasıl rantlar oluşur ve gündem nasıl karıştırılır, dertleri ağırlıklı olarak bu maalesef.
Bu güruhu İslam düşmanlığı ile birlikte değerlendirdiğimizde zaten durum daha da netlik kazanıyor. Amaç sadece bağcıyı dövmek desem yanlış olmaz.
Birçoğunun tuzunun kuru olması ve ladini duruşların öncüleri olmak gibi bir misyonlarının olduğu gerçekliği hanım kardeşlerimizin dikkatinden kaçmamalı.
Son 10 yılı geriye doğru baktığımızda ortaya çıkan açık gerçek yuvaların patır patır yıkıldığı, karı-koca hukukunun iğfal edildiği ve annesiz babasız yavruların çoğaldığı, aynı zamanda ahlaki bir erozyonun da açık seçik görüldüğü olarak özetleyebiliriz.
Mesleğim gereği bu zeminden hastalıklı hale gelmiş çok sayıda karı-koca ve çocuk tanıyorum.
Fıtraten kadın-erkek eşitliği olamaz gerçekliğini ön kabul olarak bizler dinimizin buyruğu olarak biliriz. Dinimiz Cenneti hanımların ayaklarının altına alırken, çalışıp üreterek helal kazançla yuvasının çimentosunu sağlamlaştıran erkeği de metheder.
İslam dini sadece kadını özgürleştirmiyor yuvayı sağlamlaştırarak nesillerin korunmasını hayırlı evlat algısı ile farkındalık oluşturuyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliği diye bir kavramı İstanbul Sözleşmesi zırvası içerisine sokarak kadın-erkek dışında üçüncü bir sıfatı insana layık gören bir anlayışın önünün açılması sonucu ülkemizde yaşanılan rezaletleri giderek daha fazla görür olduk.
Aynı cinsten yaratıkların evlenmelerinin önünü bilerek veya bilmeyerek açtığımızın farkına vardığımızda çoktan iş işten geçmişti.
Eşine yardımcı olan hanımları yadırgarken kadın-erkek eşitliği yutturmacası ile erkekleri fıtratına aykırı duruşlara zorluyoruz.
Ev hanımlığı gibi şerefli bir vazifeyi iş yerinde her yönden kullanılmaya müsait maaşlı köleler olarak çalışmaya tercih etmek medenilik, ilericilik ve kadına verilmiş bir paye hak olduğuna inandırıldık.
Geç gelen adalet, adalet olmasa da zararın neresinden dönülürse kârdır mantığı ile hareket etmeli ve ivedi olarak bu rezalete son verilmelidir.
Bugünlük de bu kadar.
Kalın sağlıcakla.