• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Akben
Ali Akben
TÜM YAZILARI

Bayram haftası sandal tahtası

25 Mart 2018
A


Ali Akben İletişim:

Anlama özürlülük bir hastalık olsa amenna. Mesleğim gereği başımın üstünde yeri var. Tedavisi mümkünse bir hekim olarak seve seve yaparım. Niyeti hinlik olan birisi için bu kadar merhametli olamam. Ülkemizin her hayırlı işine takoz olma görevini üstlenmiş sırça köşk sakini zevattan bazıları, mal bulmuş mağribi gibi makalelerimden cımbızla çektiği satırları kendi kötü niyeti ile birleştirip durumdan vazife çıkarıcılığına soyunuyor. 

Gazetemizi ve şahsımı yaftalayarak çaresizliğine çare yolunda beyhude bir çaba ile ya tutarsa mantığı ile göle maya çalıyor. Tam da makalemin başlığına uygun bir anlayış şekli. Pes doğrusu. 

Ey sırça köşk sahibi akıldane kardeşim! Köprünün altından çok sular aktı. Türkiye senin hayal ettiğin küçük olsun benim olsun kalıbına sığmıyor artık. Aklın basmadığı gibi çok güvendiğin zekân da bu meseleyi kavramaya yetmiyor. Hiç olmazsa konuşma da seni adam sansınlar.

Dostlar geçtiğimiz pazar günü bu sütunda sizlerle paylaştığım makalemi bir kez daha okumanızı ve elinizi vicdanınıza koyarak yorumlamanızı salık veriyorum.

Malum makalemin, ikinci bölümünde AK Parti için özellikle yerel yönetimler ve durumdan vazife çıkarıcılarla ilgili bazı duyumlardan yola çıkarak sade bir vatandaş samimiyeti ile haddimi aşmayarak olumlu eleştirilere yer vermiş ve biraz daha dikkat demiştim.

Aynen yazdıklarımın arkasında durmaya dün devam ettiğim gibi bugün de yarın da devam edeceğim inşallah. Makalemin çok ses getirmesinin tek sebebini iyi okunmamasına bağlıyorum. Makalemin bütününü okuyan dostlarımın büyük bir kısmı daha fazlasını da yazarsın inşallah temennisi ile sorunların daha çok fazla olmasına dikkat çektiler.

Sorun büyük. Bir o kadar da önemli. Nasılsanız öyle idare edilirsiniz. Bu hadis idarecilerimiz kadar bizleri de yakından ilgilendiriyor. Atmak, tutmak, esmek, gürlemek kolay. Zor olan kendi nefislerimizle baş başa kaldığımızdaki omurga yapımızı dik tutabilmek. Evet, bu zor. Gerçekten zor.

Dik durma gayreti, yerin çekim gücünden, çevreden ve içimizdeki fitne fücurdan devamlı darbe yer. Darbenin gücüne göre de belli açılarda yamulmalara maruz kalır. Bütün mesele yamulmamak.

Stratejist ve sosyal bilimci olmadığımın bilinci ile mesleğimin bana verdiği imkânları kullanarak halkımızın nabzını tutarken biraz dikkat ettiğim için sosyal ve siyasi bazı tahminlerim gerçekleşiyor.

7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri ile 16 Nisan referandumu öncesi yazdığım makalelere bir göz attığınızda aslında geçen haftaki makalemi daha iyi yorumlamak mümkün. Emelleri birlik ve bütünlüğümüzü bozmak olan güruh o günlerde yazdığım makalelerimi de manşetlerine çekerek nerede ise aynı kelimelerle kurdukları cümleleri yazıya dökerek durumdan vazife çıkarmışlardı.

Demem o ki, AK Parti iktidarı süresi içerisinde karne notumuz pekiyi değil. Sağlıkta, eğitimde, kültür ve sanatta nerede ise her alanda önce kendimizden başlayarak ivedilikle düzeltmeler yapmalıyız. 

Kalite ve kantite ölçerlerimizi doğru düzgün çalıştırarak ana ve orta yoldan şaşmadan yol almalıyız. Daha iyiye ve daha güzele layık bir milletin evlatları olarak, kalleş ve kör dünya zindelerine insanlığın ne olduğunu bir kez daha örnek olarak göstermeliyiz. Tıpkı dedelerimizin yaptığı gibi.

Unutma mucizesi

Mesleğim gereği nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarla sıkça karşılaşıyorum. Halkımız arasında özellikle de hanımlarda unutkanlık nerede ise en sık yakınma konusu. Herkesin sanki ortak derdi olmuş.

Unutkanlık şikâyeti ile meslektaşlarımıza koşan ve kendini Alzaymır hastası sanan çok sayıda insanımız var. İnternet ve sosyal medya sayesinde bu sağlıklı insanlar hasta oluveriyor. Birçok insanda tetkik, tahlil ve filmlerden sonra genellikle bir sebep de bulunamıyor. Kulaktan dolma tedaviler sonucu koskoca bir HİÇ kazanan birçok kişiye, acaba kendi biyolojik saatlerine baksalar ve şikâyetlerinden kurtulmaya buradan başlasalar diyorum.

Değerli dostlar biyolojik saat, her bir hücremizin içinde günlük kalibrasyon yaparak hücrelerimizin daha sağlıklı ve verimli çalışması için YARATAN tarafından yerleştirilmiş. Saatin merkezi beynimizde mercimek tanesi kadar büyüklükte bir organ. Salgıladığı madde melatonin. Melatonin doku ve organlarımıza günde iki kez ayar çekerek sağlıklı çalışmalarını temin eder.

Unutma bir bakıma mucizevi bir nimet olarak da algılanabilir. Eğer unutma nimetinden mahrum olsak ve yaşanılan acıları unutmadan hayatımız devam etse kaçımız dayanabilirdik acaba. Meseleyi daha fazla detaylandırarak sizleri sıkmadan unutkanlıkla mücadele edeceklere kulak küpesi olacak birkaç cümle ile makalemi sonlandırmak isterim.

Uyku düzenimizden fedakârlık yapmayalım.

Gıdalarımızdaki GDO’lu buğdaydan yapılmış her türlü ürünü boykot edelim.

Şeker ve özellikle mısır şurubu şekeri içeren besinlerle aramıza ciddi mesafe koymaya gayret edelim.

Yürümenin unutkanlık tedavisinde kullanılan ilaçların hepsinden daha fazla etkili olduğunu bilelim.

Beslenmemizde iki öğün kuralını ve acıkmadan sofraya oturmama, doymadan sofradan kalkmanın hikmetine inanarak uygulamaya çalışalım.

Zeytinyağı ve tereyağını ihmal etmeyelim.

Köri, zerdeçal, zencefil gibi baharatların unutkanlık şikâyetinde etkili silahlar olabileceğini aklımızdan çıkarmayalım.

Bugünlük de bu kadar. Kalın sağlıcakla. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23