• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Tâlib Çelen
Ahmet Tâlib Çelen
TÜM YAZILARI

İstikbâlimiz ve hocalarımız

20 Eylül 2021
A


Ahmet Tâlib Çelen İletişim:

Eğitimin (aslı maârif) en mühim unsûru öğretmen (aslı hoca/muallim) dir. Bir milletin îmânı, edebi, kültürü, medeniyeti… onu millet yapan, diğer milletler arasında farklı kılan, nev’i şahsına münhasır eyleyen değerleri hocada tecessüm eder/etmelidir. Bütün bu değerler muallimin yüzünde, tavrında, sözünde ışıldamalıdır. Işıldamalıdır ki, onun elinde yetişen yeni nesiller de o ışıkla feyizlensin ve bu defa onlar, milletinin değerlerinin mücessem misâli olsunlar. Bu keyfiyet kıyâmete kadar böylece elden ele, gönülden gönüle devredip dursun.

Bir milletin eğitim sistemi, kendi öz insanını yetiştiremiyorsa, çekiverin kuyruğunu gitsin. Bu yüzden millî eğitimin (maârifimizin) testlerden, imtihanlardan, istatistiklerden evvel bir “insan” fikri, anlayışı, ideali olmalıdır. Bu fikir ve anlayışın devşirileceği tarla da târîhtir, târîhin en mühim yapıcı unsuru “din”dir. Bu ifâdelere karşı çıkacaklar hazırdır. Ama ne deseler nâfile… Cemil Meriç’in dediği gibi: “İnsan tarihe angajedir.” Siz onu üzerinizden atsanız bile o dönüp dolaşır sizi bulur. “Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün câmileri yıksak Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslâm…” (Cemil Meriç, Umrandan Uygarlığa, Ötüken, 1979, s.9)

Bizim maârifimizin hedeflediği insan “insân-ı kâmil” olabilir. Târîhin ve İslâm’ın bize yüklediği misyon budur.

İnsân-ı kâmil; yani nefsine esir olmaktan, içindeki hayvandan Allah sevgisiyle kurtulmuş; bütün kötülüklerden sıyrılmış, insanlığa fayda ve huzûr getirmekten başka bir derdi olmayan insan… İnsanlığın çivisi bu tip insanlardır. Böylesi insanlar mevcût olduğu müddetçe dünyâya huzûr ve adâletin geleceğini ümît edebiliriz. Biz asırlarca bu insan anlayışıyla dünyâya “insanlık” taşıdık; emsâl olduk. Bundan sonra da “var” olacaksak “insân-ı kâmil” mefkûresinden kopmamak şartıyla “var” olabiliriz. Bizim arz’da misyonumuz bu… Târîhe angaje olmak böyle bir şeydir işte.

“Maârif Dâvâmız”ın temeli bu dert, bu sancı olmalıdır. Testler, imtihanlar, istatistikler sonraki iş. Bizim iyi test çözemeyen, imtihanlarda yüksek başarı gösteremeyen çocuklarımız için de söyleyecek sözümüz, yapacak işimiz olmalıdır. Onlar da kendi vüs’atlerince, kablarınca “insân-ı kâmil” hâliyle hâlleneceklerdir. Testte pek iyi olmayan çocuklardan, test canavarı olanlara göre daha kâmil insanların çıkması gâyet mümkündür. Bizim tercîhimiz insanlıkta iyi olandır. Bunun yanında test ve imtihanlarda da muvaffakiyet iyi olur elbette.

Kim yetiştirecek “insân-ı kâmil”i? İnsân-ı kâmil mefhûmunu hayâtında duymamış eblehler mi? Nefs denen kötülük kaynağından, nefsle mücâdeleden habersiz şaşkınlar mı? Nerde akşam orda sabah, boş bir hayâtın içinde yuvarlananlar mı? Sözümona eğleniyorum diye ayaklarının altında insanlıklarını, insan haysiyetini çiğneyerek tepinen insan müsveddeleri mi? Etlerinden başka gösterecek, iftihâr edecek meziyetleri olmayan zavallılar mı? Yoksa “insân-ı kâmil”i duymuş; ama mâlûm sebeplerle düpedüz ona düşman, eski tüfek “ahlâk” kaçkınları mı?

Eskiler “Kem âlâtla kemâlât olmaz” demişler. Yani “Kötü âletle iyi iş çıkmaz.” Maârifimizin yüz yıllık problemi budur: “Kötü hocayla iyi insan yetiştirmeye çalışmak.” Bunun mümkün olmadığını hâlâ görmeyecek miyiz? Yaşadığımız tecrübeler artık yetmez mi? Gözümüzün açılması için daha hangi felâketi bekleyelim? Uçuruma doğru gidiyoruz; bir noktadan sonra geri dönüş de mümkün olmayacak.

Merhum S. Ahmet Arvasî insanı “İdeal insan, dramatik insan, hayvan insan” diye (İnsan ve İnsan Ötesi); Nurettin Topçu “Kalp insanı, vazîfe insanı, siyâset insanı” diye (Yarınki Türkiye) üçe ayırırlardı. “Hayvan insan” ve “siyaset insanı” hemen hemen aynı… Nefsinin zebûnu olmuş, kendi menfaati için herkesi çiğnemeye hazır, zıvanadan çıkmış bir mahlûk… Eğitim sistemimizin nice zamandır “hayvan insan”dan başka imâlâtı yok maalesef. Arada bir gördüğümüz “hakîkî insan” ise ebeveynlerin, çeşitli hizmet gruplarının nice mücâdelelerle seküler eğitimin öğütücü çarkından kurtarabildikleridir.

Çâre… Eğitim, artık “maârif” olmalı. Maârifimizin târîh ve îmânımızdan kaynaklanan bir insan anlayışı olmalı ki o “insân-ı kâmil”dir. Test canavarı yetiştirmekten evvel “insân-ı kâmil” yetiştirmeyi ana dâvâmız yapmalıyız. Bunu da ancak kendisi “insân-ı kâmil” olan veya en azından o yolda yürümeye istekli hocalarla yapabileceğimizi bilmeliyiz. Öyleyse birinci mesele böyle hocaları bir an evvel yetiştirmektir. Bu yolda temâyüz etmiş ilim-gönül adamları ve müesseselerle fikir alış verişinde bulunulmalıdır. 

Hocaların seçimi en mühim işlerden birisidir. Çok dikkatli olunmalı. Yazımızı okuyanların hemen anlayacakları ters ve boş tiplerle hedefe ulaşmak mümkün değildir. Hocalar “yeni maârif”in insan anlayışını aynen benimsemiş kişilerden seçilmelidir. Hiç olmazsa düşman olmayanlardan. Medeniyetimizin insan anlayışı hocalardan talebelere doğru buhurdandan çıkan güzel kokular gibi yayılmalıdır. Millet ve medeniyet olarak varlık iddiamız buna bağlıdır.

“Elinde diploma; gelmiş, sınavlardan da kâfî puanı almış; daha nasıl seçeceğiz?” demesin kimse. Amerikan başkanlarının WASP (Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan) vasfı taşımaları gerektiği anayasada veya kanunlarda yazmaz; ama bu böyledir.

Kaldı ki, şu da bir hakîkat: Çok iyi hoca bile ancak iyi talebe yetiştirebilir. “Hoca aliyyü’l-âlâ olsun ki talebe âlâ olsun.” Hoca “âlâ” ise talebe “vasat”, hoca “vasat” ise talebe “dûn” olacak… Hoca “dûn” olursa…

Maârif dâvâmızın en mühim unsûru hoca/muallimdir, vesselâm. 

NOT: Daha evvel yayınlanmış bir yazımızın kısmen elden geçirilmiş hâlidir.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Yolcu

Eğitimin çok konuşulduğu bu günlerde, isabetli olmuş. İnşaallah, istifade edenler bol olur.

Hasan Hüseyin

Hocam eline, diline sağlık, muallim, muallim, muallim vesselam.İlk buradan başlamak lazım
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23